• salondaki buyuk saati satan bir adamdir. saatin olculebilecegini dusunmustur en basta. ne demis? herhangi bir zaman parcasi yok. gittigi yeri bilemeyen bir bocek gibidir hilmi bey. ne geregi var ki saatin, zaten hep balkona cikiyorum. bir semtin ilk rengini aliyorum.
  • "seni sevdiğimi unutmuşum hilmi bey
    seni de unutmak istiyorum artık
    unutmak! ama nasıl?"

    -manastırlı hilmi beye üçüncü mektuptan-
  • "bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde; bir yanlışı düzeltircesine açmış." dizelerindeki çiçek. hiç olmadın ki hilmi bey, canım.

    hani birden bilmek ve bilinmek isteği varlık bulur bir kişide, farkına varmadan bakmışsınız ne gizli ne saklı; ne sen ne ben kalmış*. çağlıyorsunuz; denize dökülen bir pınar gibi*. işte hilmi bey, cemile'den mektuplar alır zamansız. anlamanın en güzeli, şefkatin en sıcağı ondadır. açık saçık dürtüleri, en gizli duyguları, en renkli anıları dinler. en karanlık, en çirkin halinizi görür de sizi terketmez. belki bir gün döner güvercinlerimiz, bir mektup olarak.

    (bkz: manastırlı hilmi beye mektuplar)
  • "hüzünler acılaşıyor hilmi bey. geceler katı ve parlak. ansızın yere düşen laciverdi bir kestane sesi. acılar da acılaşıyor gittikçe. sanki bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi."
hesabın var mı? giriş yap