• regency donemi britanya'sinda cani sikilan, kendini iyi hissetmeyen ya da birisini uzaktan gorup de kara sevdaya dusmus kisilere, novelty olmasi acisindan bir heves bir heyecan ile ikram edilen bir sarap idi. diger alkollu iceceklerin alkolik dogalarindan kaynaklanan pseudo moral desteginden farkli olarak, o karamelimsi tadi tek basina moral duzeltir, bunyeyi alir havaya havaya firlatir. oyledir.
  • %20 alkol oranına rağmen porto şarabına kıyasla içimi pek rahat olan bildiğimiz şaraptan çok farklı şarap.
    (bkz: vermut)
  • madeira şarabı, ismini atlantik okyanusunda bir portekiz adası olan madeira'dan alan, alkol eklenerek yapılan tatlı bir şaraptır. temelde porto şarabıyla aynı işlemlerden geçip ortalama 90 gün bekletilmesiyle elde edilir. rengi beyaz olup bekledikçe kehribar sarısına dönüşür. türleri;

    malvasia (malmsey, malvazia)
    bual (boal)
    verdelho
    sercial
  • fıçıların güneş altında doğal yollarla veya özel olarak ısıtılan mekânlarda bırakılıp, pişirilmesi yöntemiyle üretilen tatlı şarap.
  • hakkında pek kimsenin bilgi sahibi olmadığı, tüm övgüleri hak eden bir şaraptır ve kanımca burada kendisi hakkında bir entry yazmak da boynumun borcudur.

    kendisi fortified wine sınıfına dahil edilebilir, yani fermantasyon süreci distile alkol eklenerek sonlandırılır. ancak madeira şarabını dünyadaki tüm diğer şaraplardan ayıran kendine has bir yapım tekniği vardır ki insanda yoğun saygı uyandırır.

    bir madeira şarabı alabilmeniz için en az iki sene oncesinde madeira adasinda bir portekizli muhtemelen tinta negra mole türü üzümlerini hasat etmiştir. normalden biraz geç gerceklesen bu hasat sonrasında diğer klasik şaraplardaki yolu izlemiş, üzümleri ezmiş, şırayı mayalandırmıştır. mayalandırma sürecinin sonuna geldiğini dusundugunde ise muhtemelen bir brandy ilavesiyle mayaları öldürmüstür.

    işte madeira şarabının eşsiz hikayesi tam da burada başlar. eski zamanlarda uzun deniz yolculuklarında burada mola veren denizciler normal şaraba nazaran daha dayanıklı olan bu alkol ilaveli şarapları gemilerine yuklermis. tabii o zamanların populer alkolü brandy veya rommuş. şimdiyse neredeyse tamamen brandy kullaniliyor. ancak bir gun deniz yolculugundan dönen bir gemide tüketimden arta kalan şarabın denizde sürekli gunese maruz kalmasından mütevellit tadının değiştiği, hatta kimilerine göre güzelleştiği farkedilmiş. bu şarabı tadan kişiler adeta "ananıskim bu ne tatlı bir tane bir şaraptır böyle" gibi abuk subuk, saçma sapan hayranlık ifade eden tepkiler vermişler ve git gide deniz turunu tamamlamış şarapları satın alabilmek icin limanda bekleyen gerizekalı bir alkolik kitle oluşmuş. ee, say kanunu diye de bir şey var sonuçta.

    bunun neticesinde madeira adasındaki şarap üreticilerinden bazıları da bu kitlenin talebini karşılamak için şaraplara gemiyle 3 aylık turlar attırıp vinho da roda dedikleri şaraplar üretmeye başlamışlar. tabi bu yöntem hem zor, hem pahalı, hem de üretim sınırlı. sonradan şarapları karada gezdirmeye, sonrasında da oldugu yerde icinden sicak su borulari gecen kazanlarda ısıtmaya başlamışlar. günümüzde de benzer bir yöntem kullanılmaktadır.

    4 temmuz 1776'da amerika birleşik devletlerinin temelini atan bağımsızlık bildirisi o gece imzalayanlar tarafından madeira şarabı içilerek kutlanmıştır. o dönemin birleşik devletlerinde şarap yapılabilecek üzüm neredeyse hiç yoktu. madeira şaraplarına altın muamelesi yapılıyordu.

    kendisi de hem şarap üreticisi, hem koleksiyoneri, hem de zevkli bir tüketicisi olan başkan thomas jefferson da bu şarabı favorilerinden biri yapmıştır. 100 dolardaki sevdiğimiz abimiz benjamin franklin büyük yemeklerden sonra bir kadeh madeira içmeyi alışkanlık edinmiştir. george washington ise her akşam yemeğinden sonra bir kadeh madeira içmeye ölene dek devam etmiştir.

    olur da bir yerde bulursanız alın. şaraba merakınız varsa mutlaka bulun. fransız le vin jaune de jura gibi, alman spatlese riesling von moselland gibi bölgesel bir kültüre tanıklık edin. bir sanat eseridir madeira şarabı.

    suda sağlık, şarapta hakikat vardır.
  • şarap şişesinin üstündeki ucuz gösteren tasarımdan mı yoksa annemin ‘sana portekizden şarap aldım bir şişe, herkes alıyordu ben de aldım’ şeklindeki açıklamasından mıdır yada yurt dışı seyahatlerinde gittiğim şehirlerde ucuza kaçıp eşe dosta 3-5 eurodan aldığım şarapların etkisinden midir bilinmez biraz önyargıydım. hemen açmadım, yaklaşık 3 hafta sonra an itibari ile bir yandan yudumlarken bir yandan da ekşicilerin övgülerini uzun uzun okuduktan sonra bir övgüyü de benden hakettiğini düşünüyorum.alkışlar portekizli üzüm yetiştiricilerine , varolun.
  • buna şarap dediğinizde süt reçeli gibi ayrı bir sorgulama yapmanıza olanak çıkıyor.
    normal şaraplar kekremsi ve en kötü şarabı bile içtiğinizde, kendine şarap dedirtecek bir temel aromasıni anlarsınız lakin madeira şarabı tatlımsi (tatlı değil) içtiğim şarapta da yüzde 18 lik alkol oranına rağmen yormayan bir şaraptı. lıkır lıkır içimini de yaptırtir gel gör ki madeira sosu yapana denk..

    antrikot ya da biftegin üstüne kaptirirsin madeira sosunu o zaman anlarsın farkını.
  • yapılışı tesadüfen bulunmuş şaraptır.

    eski yelken devrinde, atlantik okyanusunda bir portekiz adası olan madeira'dan bir gemi yükü şarabı okyanus aşırı adalara yollarlar.

    şarap satılamayıp, bir yıl sonra adaya dönünce bakarlar ki şarap, uzun müddet tropik iklimin kuvvetli güneşi altında ısınıp, atlantiğin dalgaları ile çalkalana çalkalana gittiğinden çok daha lezzetli olmuş.

    ondan sonra aynı şartlarda hazırlamaya başlamışlar madeira şarabını. konyakla sertleştirilmiş şarap, asgari 3 ay büyük tanklarda ısıtılıp çalkalanıyor. sonra birkaç yıl dinlendirilip şişeleniyormuş.

    kaynak: büyük denizci sadun boro
  • bugun bir arkadasimizin bilecik'teki arsivlerinden kayra öküzgözü-bogazkere ornegini denedik.
    kendisi de cok zor bulmus ama bulduguna da degmis acikcasi.
    ben hayatimda bu kadar guzel bir aromayi alkolden alabilecegimi hic tahmin edemezdim.

    kayra öküzgözü-boğazkere eger bulabilecek varsa lutfen yesillendirsin.
hesabın var mı? giriş yap