• amerikan edebiyatında hatrı sayılır bir hayran kitlesi olan yazarların oluşturduğu yazar grubu. ortak özellikleri dünyanın pek siklerine olmamasıydı. en önemli örnek olarak scott fitzgerald ve ernest hemingway i gösterebiliriz. özellikle ernest hemingway in pek çok eserinde bu dönemin özelliklerini taşıyan noktalar vardır. temasal açıdan incelediğimizde başlı başına bir lost generation hikayesi olarak the snow of kilimanjaro yu görebiliriz. scott fitzgerald ise karısı zelda fitzgerald ile birlikte bu jenerasyonu eserleriyle temsil etmişlerdir. the great gatsby de özellikle bu dönemin ortak özelliklerini içeren noktalar görebiliyoruz. kanımca büyük buhran* döneminden bir kaç yazarı da katarsak amerikan edebiyatının en güzel eserleri bunlara aittir.
  • birinci dünya savaşı'nda genç erkeklerin ölmesiyle ortaya çıkan savaşın gidişatı ve sonrasında büyük duygusal çöküntülere maruz kalan kuşaktır.
  • michael caine abinin the dark knight'ta joker bey için söylediği sözü hatırlarım bunlar aklıma düştükçe. "bazı insanlar yalnızca, dünyanın kül oluşunu izlemek isterler!" kayıp kuşak yazarlarının tek ortak noktası bu olabilir. nazilerle prag'a girmiş bir insan, neden birkaç yıl sonra anarşistlerin safında savaşır? savaş mefhumu ise çekici olan, tolstoy'un kabahati nedir de kırım savaşındaki maceraperestliği ile kutsanmaz?

    ne felsefi, ne edebi, ne de siyasi hiçbir akıma, hiçbir yol ve yönteme sığınmayıp bizatihi göğüs geren bu kuşağa dahil edilebilecek o kadar çok isim var ki... söz gelimi bukowski, güneşin üzerine her doğuşunda şişelerce alkole batmışken ve ellisinde barlardan bulduğu onbeşini yeni geçmiş kızlarla yaşlanıyorken onun lost generation'a uzak kalışı yadırganmayacak mevzu değil. beat kuşağını apayrı yere koyduk eyvallah, fakat ginsberg'ün yaşam tarzı fitzgerald'dan ne kadar uzak olabilir ki?

    bir de mühim bir ayrıntı; bu kuşağı tanımlarken, hiçbir çevreye ve hiçbir kaygıya yönelmemiş olanları ve bir o kadar, onların dışında, başkalarının sahiplenmediği isimleri seçmek gerek. bu açıdan bakınca ernest hemingway'e burun kıvırmak caiz olabilir.

    lost generation'ın amerika'ya özgü olduğu apaçık. fakat her ülkede, küçük çaplı hezeyanlar doğurmuş birileri olacağından, birçok yere uyarlanabilir. türkiye'ye göz atabiliriz.

    yirminci yüzyıl başlarında amerika'nın yaşadığı buhranı biz daha çok 60'lardan sonra yaşadığımızdan oraya bakmamız gerek. oğuz atay, bilge karasu, tezer özlü, yusuf atılgan, vüs'at o. bener... nilgün marmara'nın ne eksiği var denilebilir. can yücel'in ne eksiği vardı ki derim.

    oğuz atay'a şerh düşelim. çünkü dedik ki, bu isimler kimsenin sahiplenmediği isimler olmalı. bugün oğuz amcamıza en kallavi krallar dahi özeneceğinden, lafını bile etmiyoruz. buraya sait faik'i de ekliyorum. yaşam kaygısı ve kavgası ağırlığınca beceriksiz ve kayıp olabilir, fakat türkiyeli olma konusunda onu da ötelememiz gerek. aynen uyarlıyoruz zira.

    kalan dört isim, zamanının türkiyeliliğinden uzak yerlerde duran yazarlar. aylak adam'ı oynayan bugünün insanlarına 50 yıl evvel yol göstermiş bir yusuf atılgan, ankara aşığı ve düzen sevdalısı ve kaos yanlısı bir vüs'at o. bener, istiklal'de hayalet oğuz ile meşk edip leyla erbil'e yazan tezer özlü ve yitik denizlerin peşine düşmüş bir bilge karasu... ilk dönemlerine bakıp küçük iskender'i de ekleyebilirdik, fakat 20 yıl evveline bakıp bugünü konuşmak makul değil.

    tezer özlü, bunlar içinde en ayrıksı olanı ve en ayrıma uğrayanı. ne almanyalı olabilmiş, ne türkiye'yi hazmedebilmiş; çift dilli oluşu belki ilk bakışta bir avantaj, fakat gidip gelişlerine yön verememiş. sahiplenilmeyişi, onu nazlanmadan buraya dahil etmemize yetiyor.

    uzatmayalım. derdim odur ki, elalemin kutsallaştırdığı ve kendiyle çeliştirdiği bir güruhu bu ülkeye uyarlayıp, özellikle bu dört ismin baştacı edilmesinin yolu böylece açılabilir. derseniz ki bu kadar özentiliğe hacet yok, kendi sınıflandırmamızı kendimiz yapalım; de hayden o vakit derim. şimdilik bu başlığa uyarlamakta beis yok.
  • 1883-1900 yılları arasında doğmuş olan kuşaktır. bu kayıp kuşak i. dünya savaşının etkilerine maruz kalanları barındırıyor. türkiye’de bu kuşağa ait olanlar uzun dönemli savaşlar serisine katılan ve cumhuriyeti kuran kuşaktır.

    (bkz: the greatest generation)
  • ernest hemingway, a moveable feast kitabinde sunu anlatir:

    gertrude stein, paris´te arabasini tamir ettirdigi tamirhanenin patronuna ciragi sikayet eder. sikayet üzerine usta, genc adama 'you are all a lost generation', daha dogrusu 'vous êtes tous une génération perdue' der.

    stein, ayni "tanimi" savasa katilan bütün bireyler icin de kullanir. onlari saygisizlik ve cok icmekle suclar.
  • rizzle kicks'in son şarkısı. klibi de şarkı gibi çok neşeli.
    http://www.youtube.com/watch?v=il51tsh6sdg
  • bu kusagin kadinlari escinsel tercihleriyle bilinir. bildiklerim arasinda hetero var mi, bilmiyorum. olmamasi kuvvetle muhtemel. bunlar cok düsünen, cok üreten kadinlardi netice; neden erkekleri degil de kadinlari sectiklerine dair kendince sebepleri vardir ayri ayri. merak ediyor muyum sebeplerini? etmiyorum. degisiklik olsun diye birkac örnek listelemek istedim.

    1. fotografci berenice abbott ve uzun yillar beraber oldugu sanat elestirmeni elizabeth mccausland.

    2. yazar / yayinci margaret anderson ve büyük aski opera sanatcisi georgette leblanc. leblanc öldükten sonra da yazar dorothy caruso.

    3. yazar / gazeteci djuan barnes, sanatci thelma wood ile ask yasarken bircok kadin ve erkekle de birlikte olmus.

    4. yazar / yayinci ve alemin en meshur lezbiyeni natalie clifford barney ve en bilindik iliskileri sair renée vivien, dansci liane de pougy ve ressam romaine brooks.

    5. shakespeare and company´nin kurucusu / ulysses´in yayincisi sylvia beach (nancy woodbridge beach) ve kendisi gibi bir kitabevi sahibi olan adrienne monnier.

    ps: heyecanli bir konu olmadigindan biraz biktim yazarken. bu yüzden de listeyi sürdüremiyorum simdilik. aklima geldikce ve icimden geldikce editler, yenilerini eklerim.

    ayrica bütün kadinlari andrea weiss´in paris was a woman adli kitabinda da bulabilirsiniz.
  • amerikan edebi hayatında birinci dünya savaşı ile büyük buhran arasına sıkışan bir nesli temsilen ortaya çıkan karanlık akım. amerikan modernizmine ilgisi olan birinin mutlaka açıp okuması gereken birçok eser bu akımın taşıyıcıları tarafından yazılmıştır.
  • kuşak isimlendirme lobisinin mağdur ettiği antik nesil.

    bir sonraki jenerasyon savaş görünce en görkemli, en şanlı oluyor; ama bunlar savaşınca kayıp kuşak ismi layık görülüyor! tarih böyle adaletsizlik görmemiştir.

    21 nisan 2018'de nabi tajima isimli japon ninenin vefatıyla yaşayan hiçbir temsilcisinin artık kalmadığına, gerçekten bir nesil olarak kayıplara karıştığına inanılmaktadır.
  • tanım: 20. yüzyılın neredeyse bütün felaketlerini yaşamış nesildir.
    internette yazanlara göre 1883-1900 arası doğan kesime deniyor ama birinci dünya harbinde savaşabilecek kadar genç olan kuşak olarak daraltabiliriz bu tanımı. diyelim ki 1895 yılında doğdunuz. çocukluk yılları, ömrünüzün diğer kısımlarına oranla daha rahat geçecektir muhtemelen. birinci dünya savaşı patladığında 19 yaşındasınızdır. savaşa gittin ve 4 yıl boyunca savaştın. ölmediğini veya yaşamını etkileyecek biçimde yaralanmadığınızı varsayalım. savaştan eve döndüğünde 23-24 yaşındasın. avrupa, maddi ve ahlaki olarak kriz içinde. her tarafta devrim yapmaya çalışan insanlar var. insanlar sokaklarda ideolojiler uğruna birbirini öldürüyor. bazı ülkeler savaşta yenildiğini kabul etmemiş ve savaşmaya devam ediyor. bir kısım avrupalılar, abd'ye göç etmeye başlamış. senin ülkende kalmaya devam ettiğini varsayalım. sokak savaşları alevlenmiş bir vaziyette. komünistler ve faşistler birbirini öldürüyor. çokta ideolojik değil savaşlar aslında. işsizlik var. bu para militer gruplar, bazı burjuvalar veya ideolojilerden ilhamlarını alan devletler tarafından fonlanıyor. bazı gençlerde aç ve işsiz olduğu için bu sokak savaşlarına katılmışlar. amaçları bu fonlardan kendilerine düşen harçlıkları almak. neyse sen girmedin bu işlere ve evlendin çoluk çocuk sahibi oldun. işlerin hafif hafif düzelmeye başladı. o da ne? amerika'da büyük bir kriz çıkıyor. büyük buhran! öyle bir fakirlik dalgası yayılıyor ki insanlar çoluk çocuğunu satmaya çalışıyor. kolu bacağı olmayan birinci dünya savaşı gazileri dilenmeye başlıyor. insanlar şaşırıyor. çünkü roma imparatorluğundan beri insanlar dilenen gazi görmemiş. gaziler tarih boyunca hep sevilip sayılmış. maaş bağlanmış. ilk kez insanlar kapı dışarı etmiş gazileri. neyse! bu krizi fırsat bilen bazı ideolojik gruplar kapitalizm yıkıldı diyor. insanlar buna inanmasın diye bazı burjuvalar, anti-komünist grupları öyle bir fonluyorlar ki bunlar iktidara ele geçiriyor. tabi krizden dolayı senin işler de perişan halde. isteyen açıp okuyabilir büyük buhranı. krizden sonra artık neredeyse bütün avrupa'da faşistler var. senin yahudi, komünist-sosyalist, çingene, slav veya bunlar gibi bir azınlık grubu olmayan beyaz bir batı avrupalı olduğunu varsayalım. bu faşistler, girişimciliği kısıtlıyor sevgili kardeşim. yani işleri büyütüp burjuva olabilmen iktidara bağlı. sen eğer istemedikleri özelliklere sahipsen seni bir şekilde kırpıyorlar. yani faşist lider isterse işleri büyütür ve zengin olursun. o nedenle en iyi ihtimalle kendi yağında kavrulup gideceksin. o da ne? işler hafif hafif düzelecekken bir savaş daha çıkıyor. bu seferki sadece cephelerde değil, büyük kentlerde geçiyor. tepeden bombalar yağıyor. sen artık savaşamayacak kadar yaşlısın. oğlun savaşa katılabilir. savaşta bir şey olmadığını varsayalım sana. savaş dört sene sürüyor. diktatörlükler yıkılıyor. demokrasiler kuruluyor. tabi sen bu arada evini, işini kaybetmişsin. çoluk çocuğu kurtardıysan şanslısın. ama artık istersen işini bayağı geliştirebilirsin. iktidarların gücü kısıtlanmış. kendinde o enerjiyi bulabilecek misin? çünkü artık 50-55 yaşındasın. bütün ömrün krizler, savaşlar, yoksulluk içinde geçmiş. geri kalan hayatında başarılar! işte böyle bir jenerasyondur kayıp jenerasyon.
hesabın var mı? giriş yap