• keynes ekolünün en temel söylemlerinden olan "abi işsizlik mi arttı, arttır harcamaları azıcık. enflasyon artsın istihdam da artsın bi güzel" şeklinde ifade edilebilecek olan işsizlik ve enflasyonun bir arada yükselmeyeceği söyleminin 1974 yılında petrol krizinde yediği arz temelli şokla göt üstü çakılması sonucu anglosakson batı ekonomilerinde popülerleşen ekonomik doktrin.

    eğer bu politikanın doğruluğunu lafla değil ekonomik verilerle değerlendirecek olursak, hiç de başarısız olmadığını görebiliriz: bu politikaların uygulanmadığı 1980 öncesi britanya'sının ortalamada %1.8 olan büyüme hızı, 1980 sonrası thatcher döneminde %2.5'e çıkmış, abd'nin de %2 olan büyüme hızı aynı dönemde %2.6'ya çıkmıştır.

    yarı-planlı ekonomileriyle gurur duyan fransa ve almanya'da ise bu 1980 sonrası dönemde ortalama büyüme hızının %1.6 olduğunu söylemekte de fayda var.
  • kendisi ile ilgili en başarılı tanımı bugün işitmiş bulunuyorum: liberal ekonomi yoksulluğu kullanan bir sistemdir.

    liberal ekonomi uygulanan ülkelerde yoksulluğa çözüm getirme kaygısı taşınmaz, yoksulluğu ortadan kaldırma çabası sarf edilmez. ama yoksulluk yönetilir, harçlık verilerek, gıda ve yakacak yardımı yapılarak yoksulluk yönetilir ve yoksulluk bu şekilde güce sahip olanlar tarafından istenen amaçlar doğrultusunda kullanılır.

    aynı durum yoksulluğun kardeşi olan cehalet için de geçerli olsa gerek..
  • tüketime dayalıdır. insanlar tüketmez bir şeyler almazsa ekonomi hemencecik resesyona girer. sonra koca koca adamlar reklamlarda alın verin ekonomiye can verin diye fiş almadan sakız satarlar.

    (bkz: biz bunu gördük)
  • önce liberalizme bir bakarsak çıkış noktası özgürlük yada serbestlik akımı gibi tanımlamak mümkün. bu nedenle solun içinde liberallik olmalıdır vardır da. yakın tarihimize bakarsak turgut özal ile liberal ekonomi ile tanıştık. ilk ithal muz o dönemlerde ülkeye girmiştir, ithalat kolaylaşmış, döviz dolaşımı serbest olmuştur. rüşver işini bilen memurlarımız nedeniyle meşru hale gelmiştir. burjuvazinin yolu açılmış euro yaa kulum denmiştir bir bakıma. halkın refah düzeyini eşitlemek, işçi haklarını korumak, ekonomik özgürlüklerini arttırmak amacında olması gerekirken, komprodorların üremesine ve emek düşmanlışına dönüşmüştür. zengin ile fakir arasındaki fark büyüyerek artmıştır. sosyal devlet kavramının içi boşaltılmıştır. gariban halk ssk ya giderken burjuvalara özel hastaneler kurulmuştur. fakir mahmutpaşadan giyinirken zenginlere ünlü marka mağazalar kurulmuştur. işçi karavana yerken zengin lüks lokantalara gitmiştir. say say bitmeyecektir.

    günümüzde akp sayesinde liberalizm halkı ezip geçmektedir. zamanındaki anap ının yerini de akp almıştır.
  • liberal ekonomiyle vahşi kapitalizm arasındaki fark, liberal ekonomi döngüsünü işleten sermayedarların kendi ülkesinde yiyemediği boku üçüncü dünya ülkelerinde keyfince yiyebilmesidir. mesela demokrasinin gözünde duran bir ülkenin dev kapitalisti kendi ülkesinin ormanlarının yanından el arabası bile geçiremezken "vahşi kapitalizme teşne ilkel memleketlerin" canımın içi ormanlarının taallukatını bir iki yılda beller. sivil toplum aktivistleri kampanya düzenleyene kadar ne o demokratik ülkenin idarecileri ne de firmanın kendisi sesini çıkarır.
  • üzerinden akp'yi eleştiremeyeceğimiz bir alandır. çünkü tüm falsolarına rağmen, liberal ekonomide bir ihale almak için belirli bir cemaat, kimlik, parti aidiyeti gerekmez. keza iş bulmak için de. akp ile liberal ekonomi arasında sıfırlanamayacak kadar çok fark vardır.
  • liberal ekonomi geliştikçe, sosyal yaşantı gerilemektedir. piyasa mantığı toplumun her alanına yayıldıkça haksızlıklar artmaktadır.
  • aslında herkesin anlayabileceği kadar basit birşey olmasına rağmen nedense kimsenin anlamadığı ekonomidir. liberal kelimesinden de anlaşılacağı üzere karar alıcıların birey olduğu, negatif özgürlük, özel mülkiyet ve piyasanın yani gönüllü mal ve hizmet takaslarının yasaklanmadığının bir ekonomik sisteminin varlığını ifade eder.

    karar alıcıların birey olması şunu ifade eder: hangi ürünü ya da hizmeti sunacağınıza, hangisini alacağınıza siz karar verirsiniz. herhangi bir merkezi karar organı, sizin neyi tüketeceğinize ya da üreteceğinize karar vermez. örneğin uluslararası politikalarımızın rezalet durumu nedeniyle yabancı turist gelmeyince sizi yurtdışı tatiline gitme kararı almaktan alıkoymak için yurtdışına tatilere gideceklerden vergi alınsınderseniz, bireyin karar almasına müdahil olmak istiyorsunuz demektir. bu isteğiniz gerçekleştirilirse ortada bir liberal ekonomi yoktur. vestel'in ithal telefonlar için vergi talep etmesi de benzer bir durumdur.

    ekonomide negatif özgürlük ise şunu ifade eder: kimse sizin ürününüzü veya hizmetinizi almak zorunda olmadığı gibi kimse size zorla ürün ya da hizmet satamaz. kimseyi zorla bir işte çalıştıramazsınız, kimse sizi bir işte zorla çalıştıramaz. bunun aksi olan "pozitif özgürlük" tanımı ise, piyasada bazı zorlamaların olabileceğini ifade eder. benimde dahil olduğum bazı liberaller (ki liberallerin büyük kısmı da böyledir sanırım), hastane gibi zorunlu ihtiyaçları gideren hizmetler sunanların hizmet verirken ayrım yapmamak, yani herkese hizmet vermeye "zorlanmak" gibi uygulamalara tabi tutulmasına, yani tüketiciye piyasada bu gibi bir pozitif özgürlük sunulmasına karşı değildir.

    özel mülkiyet liberaller açısından, zor ve hile kullanmadan elde edilmiş mülkiyet demektir. marksistlerin yaptığı üretim araçları ve kişisel mülk ayrımını liberaller yapmaz. insanlar göçebelik ve avcı-toplayıcılıktan, tarım ve hayvancılığa ve doğal olarak yerleşik hayata geçme hatasını yaptıkları için özel mülkiyet şart haline gelmiştir. tarım ve hayvancılığa geçişten hata diye bahsetmemin sebebi, dünyanın nüfusu istanbulun nüfusu kadar bile değilken insanlar avcı-toplayıcılıkla çeşit çeşit besinle besleniyor ve çok az çalışıyorlardı. lakin bir şekilde tarım ve hayvancılığa geçildikten sonra insanlar genelde bir iki çeşit besin yetiştirmeye ve bunlarla beslenmeye, o besinleri sağlıklı tutmaya bolca mesai harcamaya başladı. bu besinlerin talan edilmesi ihtimali o kişilerin açlıktan ölmesine sebep olabilirdi. bir aileyi zar zor doyuracak besinler üreten ilkel insan, üretmeyen veya ürettiği ürünler bir şekilde yok olmuş kişilerin saldırısına uğraması durumunda açlıkla yüz yüze kalmamak için ürettiği ürünleri (yani tarlasını) korumak zorundaydı. en çok karıştırılan ise şudur: özel mülkiyet hakkını savunmak, kimse kimseyle birşey paylaşmasın demek değildir. liberal ekonomi dahilinde isteyenler komün yaşamı sürdürebilirler. bir grup insan birlikte üretmek, birlikte tüketmek istiyorlarsa buna engel bir durum yoktur.

    piyasaya engel olunmaması gönüllü alışverişin engellenmemesi demektir. gönüllü alışveriş, tarım ve hayvancılığa geçmiş ve bir iki çeşit besinle beslenen insanların daha fazla besinle beslenebilmesi için başlamıştır. buna ticaret diyoruz. ticaret parayla alakalı birşey değildir. para alınan mal veya hizmet karşılığı verilen mal veya hizmetin simgesidir. kişiler belirli bir emek vererek ürettikleri ürün ya da hizmeti, aynı değerde gördükleri başka bir ürün ve hizmetle değiştirirler. ürün değişiminin karşılıklı olmak yerine daha farklı taraflar arasında gerçekleşebilmesi için para simgesel olarak kullanılır. ticaret sayesinde insanlık gelişmiş ve bugünkü haline gelmiştir.

    bilmeniz gereken şu: dünya avcı toplayıcılıkla, insanın eliyle ıslah edilmemiş doğada 100 milyon insanı bile besleyemiyor. liberal ekonomi ya da en azından bugünki karma ekonomi olmadığı sürece yani tarım, hayvancılık, ticaret, sanayi olmadan 7 milyar insanı besleyemezsiniz. özel mülkiyet olmadan, 7 milyar insanı besleyecek üretimi teşvik edemezsiniz.
  • güçlünün daima güçlü, güçsüzün daima güçsüz kalması gerektiğini savunan, aynı zamanda bunun asıl olması gereken adalet olduğunu söyleyen bir ekonomi düşüncesidir. john locke ve adam smith bu düşüncenin fikir babaları olarak gösterilmektedir.

    karl marx çevresinde gelişen bu görüşe karşıt bir görüş de bulunmaktadır. bu görüşe göre, şartlar eşit olmayabilir ancak yarışa eşit şartlarda başlamamızı sağlayacak bir güç olmalıdır ve bu güç devlettir.
hesabın var mı? giriş yap