*

  • 1974 yapımı,zombi alt türünde yapılmış en iyi korku filmlerden biri olarak bilinen kült klasik.ingilizce ismi let sleeping corpses lie imiş.breakfast at the manchester morgue,fulci'ninki farklı olmakla beraber zombi 3 isimleriyle de biliniyor,tipik istismar sineması ürünleri gibi elli tane adı var.

    ingiltere'de bir taşra kasabasında kalan kardeşini ziyarete giden bir kadın,yolda çarparak motorunu hurdahaş ettiği herifi özür babında arabasına alır.kadının gideceği esrarengiz taşra beldesinde bir takım tarımsal ilaçlar denenmekte,bu ilaçlar ölülerin dirilmesine,elalemin karısını kızını yemesine yol açabilmektedir.bunu belirtmeme müteakiben diyeyim ki hatun ve adam heyecanlı mı heyecanlı bir hikayeye sürüklenirler,sonu da hayli etkileyicidir.dijitürk film özetleri gibi böyle anlatılmakla olmayacak izlenmesi gereken bir filmdir,tavsiyem türün takipçilerine tabi.
  • jorge grau'nun 1974 yapımı korku filmi. jus oborn bir röportajda en sevdiği filmlerden biri olduğunu ve grup* üzerindeki etkisinin büyük olduğu söylemiştir.

    kara ve soğuk mizahı, her zerresine sinmiş ince eleştirelliği ve göndermeleri bir yana filmin kasveti ve nihilizmi buram buram anadolu kokuyor, öyle böyle değil.
  • 1974 tarihli italyan/ispanyol ortak yapımı bir zombi filmi. filmin yapımcıları italyan ve ispanyollar, yönetmeni jorge grau isimli bir ispanyol, filmin çekildiği yerler ise büyük çoğunlukla italya; ama bazı sahneler açısından da ingiltere. yani anlayacağınız her anlamda ilginç bir korku filmi. filmin yönetmeni grau'nun imdb'den şöyle bir diğer filmlerine de baktım. neredeyse hepsi çöp film. yönetmenin az çok bilinen tek filmi, ne yazık ki, bu film.

    film, ilk olarak ispanya'da bir festivalde gösteriliyor, ondan sonra da italya'da vizyona sokuluyor. italya'nın ardından da amerika'ya ve ingiltere'ye doğru yolculuğa çıkıyor. ilerleyen yıllarda da tam bir kült filme dönüşüyor. bu arada filmin pek çok farklı ingilizce ismi bulunmakta. imdb'de "let sleeping corpses lie" yazmışlar mesela. filmin başında ise "the living dead at the manchester morgue" ismi geçiyor. bazı yerlerde de filme "don't open the window" dendiğini gördüm.

    kesinlikle kötü bir film değil. hatta bu tarz kült filmleri sevenler için bulunmaz bir cevher bile diyebilirim. fakat ucuz zombi filmlerine ilgisi olmayanların filmi beğeneceğini sanmıyorum. özellikle de günümüzün hızlı ve öfkeli zombilerine alışık bünyelerin bu filmin yavaşlığına katlanabileceğini düşünmüyorum. yine de meraklılara tavsiye ederim.

    filmin konusundan da kısaca bir bahsedeyim. film, yolları tesadüfen kesişen genç bir erkek ile bir kadın karakterin üzerinden ilerliyor. bu iki karakter ile birlikte şehirden uzakta kalmış bir kasabaya yolumuz düşüyor. fakat kasaba halkı, tarım bakanlığının da yardımıyla "tarımda bir çığır açmışlar" ve özel bir makine geliştirmişler. insana zarar vermediğine emin oldukları bu makine ile etrafa ultra-sonik radyasyon yayarak ürünlere zarar veren haşereleri birbirlerine kırdırmak suretiyle yok etmeye çalışıyorlar. makinenin çalışma prensibi çok basit. bu ultra-sonik radyasyona maruz kalan böcekler vahşileşiyor ve birbirlerine saldırarak herhangi bir ilaç kullanımına ihtiyaç kalmadan yok olup gidiyor. elbette ki işler tahmin edildiği gibi gitmiyor. ultra-sonik radyasyon uyuyan ölüleri de uyandırıyor.

    filmde iki ana karakterin yanında bir de laf anlamaz bir polis şefi var. filmin en ilgi çekici karakterlerinden biriydi bence. gençlere karşı olan tutumu ve söylemleri ile filmin kötü karakteri buydu diyebiliriz. yönetmenin ispanyol olduğunu da düşünecek olursak polis şefinin, ispanya'nın belalı diktatörü francisco franco'yu ve onun faşist düşüncelerini temsil ettiği oldukça açık bence.

    bu arada filmin oldukça vurucu ve etkileyici bir sonu var. bu anlamda filmin son sahnelerinin, bir george a. romero şaheseri olan night of the living dead (1968) filminden esinlenerek o şekilde çekildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. bana göre yerinde bir gönderme olmuş. filmin etkileyiciliğini bir tık arttırmış.
hesabın var mı? giriş yap