• ingilizcesi icin
    (bkz: distinction: a social critique of the judgement of taste)
  • "kültürel ürünlerin bir ekonomisi vardır, ama belli bir mantıkla" diye başlar, pierre bourdieu bu metne, hımmm der okuyucu ve başlar nedir bu mantık diye eşelemeye...
  • sonra üstad (burdan sonra böyle anılacaktır), antropoloji ile sosyolojinin neden kolkola gitmesi gerektiğinden bahseder, ve der ki;

    "bir kimse kültürel pratikleri kültür, antropolojik anlamında kültüre geri getirilmediği müddetce tam olarak anlayamaz... en rafine nesnelere yönelik özene bezene oluşmuş beğeni [1] yiyeceklerin tadlarına yönelik o ilk beğeniye yeniden bağlantılanır". (p. 1)

    [1] üstadın kullandığı anlamda tasteı beğeni olarak karşılayan babaerenlere teşekkür ediyoruz.
  • zevkler ve renkleri tartışan kitap
  • üstad metne yazdığı girişi şu cümleyle bitirir.

    "sanat ve kültürel tüketim, bilincli ve kasıtlı ya da değil, sosyal farklılıkları yasallaştırmanın sosyal bir işlevini yerine getirmeye eğilimlidirler" (p. 7)

    yani öyle sanatmış, aboov herif yapmış nidaları, sizin hayranlığınızı göstermez, sizi ve içinde bulunduğunuz sınıfı diğer sınıflardan ayırmaya yarar, ve bu taklaları tam da bu yüzden atarsınız.
  • giriş kısmına şöyle başlar, bir allahın kulu da türkçeye çevirmedi ya bunu, benim kötü çevirimle idare edin...

    kültürel ürünlerin bir mantığı vardır, ama belli bir mantık dâhilinde. sosyoloji kültürel ürünlerin tüketicilerinin ve bu ürünlere yönelik beğenilerinin oluştuğu koşulları kurmaya ve aynı zamanda belli bir anda sanat faaliyetleri olarak kabul edilen nesnelerde olduğu gibi farklı benimseme yollarını ve meşru kabul edilen benimseme biçimlerinin inşasının sosyal koşullarını tanımlamaya girişir. fakat ‘kültür’, sıradan kullanımın sınırlı, normatif anlamında, antropolojik anlamıyla kültüre tevil edilmeksizin ve en rafine nesnelere yönelik özenle işlenmiş beğeni yiyeceklerin lezzetine yönelik ilk beğeniye yeniden bağlanmadıkça kimse kültürel pratikleri tam olarak anlayamaz.

    karizma mefkûresi meşru kültürdeki beğeniyi doğanın bir hediyesi olarak alırken, bilimsel gözlem kültürel ihtiyaçların yetiştirme ve eğitimin ürünü olduklarını göstermektedir. araştırmalar tüm kültürel pratikler (müze ziyaretleri, konsere gitmek, okumak vs.) ve edebiyat, resim ya da müzik tercihleri eğitim düzeyiyle ve ikincil olarak da sosyal kökenle yankında bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. [1] aile geçmişinin ve resmi eğitimin göreli ağırlığı (bunların etkinliliği ve devamı sosyal kökene yakinen bağımlıdır) kültürel pratiklerin eğitim sistemi tarafından kabul edildiği ve öğretildiği ölçüye göre farklılaşır ve ‘müfredat dışı’ ve avangart kültürlerde, diğer şeyler eşitken, sosyal köken en güçlüsüdür. sanatların sosyal olarak kabul görmüş hiyerarşisi ve her birinin içindeki türleri, okulları ya da dönemleri tüketicilerin sosyal hiyerarşisine tekabül eder. bu beğenileri ‘sınıf’ belirleyiciler şeklinde bir fonksiyona taşır. içinde kültürün edinildiği tavır onu kullanma tavrında yaşamaya devam eder: tavırlara atfedilen önem erken ya da geç, ailede ya da okulda farklı –ve kademeli- kültür edinme türlerini ayıran pratiklerin bu önceden kestirilemeyen etkenleri bunların belirlediği bireylerin sınıfları (‘müşkülpesentler’ ve sosyetikler gibi) fark edildiğinde anlaşılabilir. kültür ayrıca –eğitim sisteminin sağladığı- soyluluk unvanlarını ve soyluluğa kabul edilmede kıdemce ölçülen soylarını da kapsar.

    kültürel soyluluğun tanımı on yedinci yüzyıldan bugüne kadar kültüre ve kültür ve sanat faaliyetleri ile yasal ilişkiye yönelik düşüncelerinde farklılaşan ve bu yüzden de bu tavırların ürünü olan edinme koşullarında farklılaşan guruplar arasında durmaksızın devam eden bir mücadelede dayanak noktasıdır. [2] sınıfta bile kültür ve sanat faaliyetlerini benimsemenin yasal yoluna ilişkin hâkim tanım kültürlü bir çevrede okul disiplininin dışında yasal kültüre erkenden dâhil olmuş olanlardan yanadır, çünkü eğitim sisteminin içinde bile bu bilimsel bilgiyi ve yorumu direkt deneyim ve basit hazlar lehine ‘skolâstik’ ya da ‘mektepli’ olarak değersizleştirir.

    bazen tipik olarak mektepli dilde bir sanat faaliyetini ‘okuma’ olarak adlandırmanın mantığı bu muhalefet için objektif bir demek sağlar. bu durumda tüketim iletişim sürecinde bir aşamadır, yani bir şifre ya da kodun pratik ya da belirgin otoritesini ön varsayan bir yorumlama, kodlama eylemidir. bir bakıma bir kimse görme (voir) kapasitesinin bilginin (savoir) ya da kavramların yani görünür şeyleri isimlendirmek için mevcut olan ve daha önce olduğu gibi algılama programları olan kelimelerin bir fonksiyonu olduğunu söyleyebilir. bir sanat faaliyeti sadece kültürel yeterliliğe yani içine kodlanılan koda sahip olan kişiler için anlam ve önem içerir. resimsel ve müziksel kültür inşa eden algılama ve takdire ilişkin belirgin ya da üstü kapalı planların bilinçli ya da bilinçsiz uygulanışı bir dönem, bir okul ya da bir yazarın özelliği olan tarzları kabul etmenin ve daha genel ölçüde estetik keyfi varsayan çalışmaların iç mantığı ile yakınlığın gizli koşuludur. belirli kodlardan yoksun bir seyirci kafiyesiz ya da mantıksız seslerin ve ritimlerin, renklerin ve çizgilerin kaosunda kendisini kaybolmuş hisseder. uygun tavırlara adapte olmayı öğrenmemiş biri tüylü bir şey ya da dantel kadar hassas bir tenin farkına varan erwin pafonsky’nin ‘mantıklı ürünler’ dediği şeyde ya da ‘haşin’ renklere ya da ‘keyifli’ bir melodiye atıfta bulunarak bu ürünlerden çıkan tutkulu seslerde aniden duracaktır. hiç kimse mantıklı ürünlerin ötesine giden ve spesifik olarak faaliyetin stilistik ürünlerini tanımlayan kavramlara sahip olmadıkça ‘sıradan deneyimimiz temelinde kavrayabileceğimiz ilk anlam katmanından’ ‘ikincil anlamlar katmanına’ yani ‘işaret edilenin anlam düzeyine’ hareket edemez. [3] bu yüzden bir sanat faaliyeti ile karşılaşmak genel olarak varsayıldığı gibi ‘ilk görüşte aşk’ ve sanat aşığının keyfi olan empati eylemi, einfühlung, değildir, bir idrak faaliyetini, bir bilişsel edimin, kültürel kodun uygulanmasını ima eden bir kodlama operasyonu önceden varsayar. [4]

    bu sanat algılamasına ilişkin tipik aydıncı (intellectualist) teori direkt olarak meşru tanıma en yakın olan sanat âşıklarının deneyimi ile çelişir; aile çevresindeki farkına varılmadan gelişen aşinalık sayesinde yasal kültürün edinilmesi edinmenin unutulmasını ima eden tılsımlı bir kültür deneyiminden yana olmaya eğilimlidir. [5] ‘göz’ eğitim tarafından yeniden üretilen tarihin bir ürünüdür. bu yasal meşru kabul edilen sanatsal algılama biçimin doğrusudur, yani sadece böylesi kavrayış için oluşturulan çalışmaları yani yasal sanat faaliyetleri değil aynı zamanda –bir zamanlar ilkel sanatlar ya da bugünlerde popüler fotoğrafçılık ya da ucuz sanat gibi- henüz kutsanmamış kültürel nesneler ve doğal nesnelerde dâhil dünyadaki her şeyi kendileri için ve kendilerinde işlev yerine form olarak düşünme kapasitesi olan estetik tavırdır. ‘saf’ bakış sanatsal üretimin bağımsız alanının yani ürünlerinin hem üretim hem de tüketiminde kendi normlarını empoze etme kapasitesine sahip bir alanın ortaya çıkışına bağlı olan tarihsel bir keşiftir. [6] tüm post-empresyonist resimler gibi temsil biçiminin temsil nesnesinin karşısında önceliğini ileri süren sanatsal amacın ürünü olan bir sanat kategorik bir şekilde önceki sanatın koşullu olarak talep ettiği forma yönelik bir dikkati talep eder.

    sanatçının ‘saf’ amacı bağımsız olmayı yani bütünüyle ürününün efendiliğini amaçlayan, sadece uzmanlar ve yazarlarca önsel olarak dayatılan programları değil aynı zamanda –edimin ve söylemin eski hiyerarşilerini izleyerek- kendi çalışmasına sonradan empoze edilen yorumları reddetmeye eğilimli olan bir üreticinin amacıdır. doğal ve kasıtlı bir şekilde çok anlamı olan bir ‘açık çalışmanın’ üretimi şairlerce ve onların ayak izlerinde giden uzun bir süredir yazarlara ve onların ‘gösteri’ ve ‘açıklamalarına’ bağımlı ressamlarca sanatsal bağımsızlığın keşfindeki nihai aşama olarak anlaşılabilir. üretimin bağımsızlığını ileri sürmek sanatçının – bir şey temsil edenin, gösterenin, söyleyenin en temel kişisi olsa bile- işlevlere boyun eğmeyi gerektiren dışsal gönderge olan ‘özne’ yerine efendi yani form, tavır, sitil olmasına öncelik vermektir. bu ayrıca tartışılan sanatsal disiplinin belli geleneğinde esinlenmekten başka herhangi bir gerekliliği kabul etmeyi reddetmek anlamına da gelir: doğayı taklit eden bir sanattan deneyimlerinin ayrıcalıklı kaynağı ve gelenekle kopmalarının da kaynağı olan kendi tarihinden kaynaklanan sanatı taklit eden bir sanata kaymak. artan bir şekilde kendi tarihine yönelik referansları içeren bir sanat tarihsel olarak algılanmayı talep eder; dışsal bir göndergeye, temsil edilen ya da belirlenen ‘gerçekliğe’ değil, geçmişi evrenine ve şimdiki sanat faaliyetlerine referans edilmeyi ister. bir alan içinde üretilen sanatsal üretim gibi estetik algılama da tarzları üreten sapmalara (ecarts) karşı farklı, ilişkisel dikkatli olduğu için kaçınılmaz olarak tarihseldir. alanın ve onun belli geleneklerini dışında çalışan sözde toy ressam gibi, ‘toy’ seyirci de sadece sanatsal bir geleneğin çok özel tarihi ile ilişki içinde anlamı –ya da değeri- olan sanat faaliyetlerinin belli kavrayışını edinebilir. hayli bağımsız bir üretim alanının ürünlerince talep edilen estetik tavır çok özel bir kültürel yetkinlikten koparılamaz. bu tarihsel kültür birinin bakışa sunulan öğeler arasında bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde olası alternatifler evrenine bunları refere ederek tüm ayırt edici özellikleri ve sadece bunları tanımlamasına imkan sağlayan bir uygunluk ilkesi olarak çalışır. bu maharet ekseriyetle basitçe sanat faaliyetleriyle kontak yoluyla edinilir –yani açık kurallar ya da kriterler olmaksızın tanımayı mümkün kılan şeye bezer bir üstü kapalı öğrenme yoluyla- ve genellikle pratik bir düzeyde kalır; bu orijinalliklerini oluşturan özellikleri net bir şekilde ayırmak ya da açıkça söylemek zorunda kalmaksızın stilleri yani belli bir döneme medeniyete ve okula özel ifade biçimlerini tanımlamayı mümkün kılan şeydir. her şey bilirkişiler arasında dahi tüm yargıların üzerine inşa edildiği ‘tipik işlerin’ biçimsel özellikleri tanımlayan kriterin gizli kaldığını öneriyor gibi gözüküyor.

    saf bakış dünyaya yönelik sıradan davranıştan bir kopuş anlamına gelir ki bu içinde işlediği koşullar göz önüne alındığında aynı zamanda sosyal bir ayrımdır. modern sanatı belirgin ya da seçkin olmanın aksine ‘insani’ yani genel, yaygın ‘sıradan’ insanların ‘sıradan’ yaşamlarında sarf ettikleri tutkular, duygular ve hisler gibi her şeyin sistematik bir reddi olarak tanımladığında ortega y. gasset’e inanılabilir. sanki ‘popüler estetik’ (alıntı işaretleri burada bunun ‘kendisi için’ değil ‘kendi içinde’ bir estetik olduğunu gösterir) sanat ve yaşam arasındaki sürekliliğin onaylanması üzerine temellenmiştir ki bu formun işleve ikincil olması anlamına gelir. bu romanda ve özellikle de tiyatroda açık bir şekilde görülebilir. burada işçi sınıfı seyirci herhangi bir resmi deneyim türünü ve onu dahil olmaktan ve karakterlerle tam olarak özdeşleşmekten alıkoyan (brechyan ‘yabancılaşmayı’ ya da nouveau roman’daki temanın kopmasını düşünüyorum) kabul görmüş geleneklerden (dekor tema gibi durumlarda) bir uzaklık geliştirerek izleyiciyi uzaklaşmaya eğilimli olan tüm etkileri reddeder.
  • zevkler ve renkler tartışılmaz tamam mıaağ diyenlerin götüne sokmanız gereken kitap.
  • murat ülker'in, bedri bakyam'ın 'bos çerçeve' adlı şeyini onbinlerce dolar ödeyerek satın alması da bu bağlamda okunabilir. katkı olarak burjuvaziyi, türkiye özelinde de 'yeni islami burjuvazi'yi düşünmek mümkündür.

    konu, spekülatif sanat pazarı veya bir tür kavramsal sanat balonu üzerinden anlasılabilecek birsey degildir. meselenin iktisadi boyutu ilk elden her ne kadar önemli görünse de, zaten ve aslında pazarın kendisi de kapalı, seçici ve sınıfsaldir.
  • sonunda türkçesi çıkmış, tabi ki heretikten

    http://www.idefix.com/…asp?sid=mo5mbbiub4pnexc85nh5
  • weber'in* alimler ve mondenler metninin bir araştırması gibidir. ayrımların bitmediği, habitusların sürekli değiştiği bir dünyada sosyolog için ilaç gibi kitaptır. tabi yerseniz.
hesabın var mı? giriş yap