• alain guiraudie isimli şehzadenin yeni filmi. bundan sonrasını heyecandan ölmeden nasıl anlatabileceğimi bilmiyorum.

    pierre deladonchamps, christophe paou ve patrick d'assumçao başrollerde. hikaye bir göl kenarında, erkeklerin çark alanında geçiyor.

    "summertime. a cruising spot for men, tucked away on the shores of a lake. franck falls in love with michel. an attractive, potent and lethally dangerous man. franck knows this, but wants to live out his passion anyway."

    taş gibi iki adam, muhteem yaz ve doğa, seks, aşk ve neler neler...

    trailer

    imdb sayfası

    oksijen tüpüne bağlanacağım ki beklerken ölmeyeyeyim...
  • cahiers du cinéma'ya göre 2013 yılının en iyi filmi, bekleyip, izleyip, yorumlayacağız. sabırsızlık pelikül boyu.
  • --- spoiler ---

    frank sonunda "michel" diye bağırırken ses tonundaki o "tamam gel sana güveniyorum, kimi öldürürsen öldür yeter ki benimle ol. beni bile öldürebilecek olma riskine aldırış etmeyecek kadar seviyorum seni" tınısı...
    bana mı öyle geldi bilemiyorum.

    --- spoiler ---
  • kesinlikle rahatsız eden kısımlar vardır filmde.filmin başında buranın bir gay sahili(göl kenarı neyse artık) olduğunu resim ve işitsel hafızamıza kazımasına rağmen yönetmen nedense hiç bir inandırcılık unusuru ya da filmin gelişimine katkıda bulunacak hiç bir görsel öge içermemesine rağmen penis,testis,oral sex izlettirmiştir bize filmin yarısında.
    tek mekan-tek dekor her zaman sevdiğimdir fakat nedense tek mekandan fazlasını aradım durdum filmde,çünkü michel'ı tanımak istedim.adının michel olması dışında bize verilen hiç bir bilginin olmadığı bir karakterin seri katil mi yoksa aşkı için eşkiya mı olduğunu taradık durduk kısıtlı bilgimizle.
    film ne kadar kötü olursa olsun iyi bir görüntü yönetmeniyle çalışılmalı'' temalı filmde tekrar ve tekrar söylemek istediğim overrated görsel şölen çabaları da mekanın getirdiği avantajlardan birisiydi gözümde.
    son zamanlarda izlediğim en iyi oyunculuklar arasına girmeyi başardı (bkz: pierre deladonchamps) ve(bkz: patrick d'assumçao) ''henri'ye bir selam vereyim'' ile başlayan sahne ve final sahnesi ise favorilerim.
    filmin kilit karakteri,henri, olmasaydı eğer film gözümde tamamen bir overrated halini alacaktı ki,hala bazı çevreler nasıl yılın en iyisi demiş anlamakta zorluk çekiyorum.
    yönetmenin de izlediğim ilk filmi olduğu ve fransız sinemasını yaklaşık 2-3 senedir es geçmemle beraber yorum yapmak istemiyorum.(haneke'nin amour'unun yapım aşamasını kaçırmam dışında da pek üzülmedim bu es'e)
    sonuç olarak,izlerken yer yer rahatsız hissettiğim bir avrupa sineması örneğinin,güzel bir çekim ,iyi bir görüntü yönetimi,iyi oyunculuklar ve basma müzikler olmamasıyla 6 gibi bir puan alabilir benden
  • özellikle son sahnesinde gerilim unsurunun insanın nefes alabilmesini engelleyecek kadar iyi kullanıldığı, izledikten sonra kendinize gelme zamanına ihtiyaç duyacağınız, 2013 yılının en iyi filmlerindendir.
  • bu filmin başrolündeki bıyıklı abi freddie mercury'yi andırıyordu. aynısı değil tabii ama andırıyordu işte filmin içeriği ve bıyıkları itibariyle. ayrıca nişantaşı'ndaki gösterimin sonunda da bazı soruları yanıtladı. filme aslında iki son çekmişler, izlediğimizi seçmişler sonra.
  • film değil de sanki tiyatro oyunu. tek açılı kamera kullanımı ve neredeyse filmin dekorsuz oluşu hep bir tiyatro oyunu izliyormuşum hissi uyandırdı. film o kadar sade bir film; hikayesi, oyuncuların peformansları, görüntü yönetmenliği... filmi izlemek, elinize alıp okumaya başladığınız bir kitabı hemen bitirmeniz kadar kolay. bu yüzden keyifle ya da yorulmadan izleyebileceğiniz bir film.

    peki, çok iyi mi?
    bence çok iyi değil ve çok kötü bir film de değil. eksikleri olan, alelacele gelişen bir film benim için.

    --- spoiler ---

    frank, michel'den hoşlanıyor ve hatta daha sonra aşık oluyor. henri ise o kumsalda dostluk kurabildiği tek kişi frank'in. bu duygular çok yüzeysel gelişiyor bu üçlü arasında. özelikle frank'in michel'e karşı hissettiği bedensel tutku ve henri'nin yanında, sohbetinde bulduğu huzur ve sıcaklık arasında kalışını daha derinlemesine işlenmiş olsaydı. eşcinsellerin çarka çıkabilmeleri için toplumdan çok uzak bir alana itilmek zorunda bırakılmaları bile gayet normal, tatilmiş gibi yansıtılması da filmin ayrı bir başarısızlığı. son bir anda katilin michel olduğunu öğrenmemiz, michel'in henri'yi öldürmesi ve amerikan filmlerinin tüm klişe dedektif karakterlerinin klişe bir ön izlemesi olan dedektifin en klişe bir şekilde öldürülmesi can sıkıcı değilken; yönetmenin filmin başından beri, göl kıyısında oluşturulduğu klostrofobik ortamı bir gerilim unsuru olarak kullanamaması ayrı bir yeteneksizlik.

    gel gelelim filmin iki çok başarılı olayına: birincisi henri karakterini canlandıran(adını bilmiyorum) oyunculuğu. özellikle frank karşısında ilgisiz gibi davranırken kaçamak bakışları ve her sahnede aslında hiç oynamaması. çok doğal abartısız oyunculuk peformansları diğer oyuncular içinde geçerli. bu da karakterize edilmeden gey bireylerin yansıtılması karakterleri gerçekçi yapmış. ikinci başarı ise seks davranışlarının doğallığı ve bunun ekrana yansıtılması.(gerçi erkeklik problemi yaşayan bir kullanıcı şöyle bir nefret söyleminde bulunmuş: "mide bulandırıcı ibne filmi.") duygusuz seks eyleminde bulunan karakterlerin sahneleri bile pornografiden uzak, yalın, çok gerçekçi/cesurca yansıtılmış.

    --- spoiler ---

    not: benim fikrimce filmi françois ozon yönetmeliydi.
  • cannes'da "ibne palmiyesi" (queer yerine 'kuir' ve türevleri gibi garabetler yerine bu terimi tatmin edici kertede karşılayacak da bir sözcük olmadığından tırnaklar arasındaki ilk isim kullanılmıştır, pejoratif bir anlam gütmeksizin [bu kadar siyaseten doğrucu olmak çok sıkıcı değil mi michel?] ödülü almış bir film için görselliği dışında pek de bir şey anlatmayan film.

    --- spoiler ---

    cennetten bir bahçede bir eşcinsel mabedi var. buraya gelenlerin sadece tatil havasında geliyor olması başlıca bir dertken filmde dönüp dolaşan penislerin, oral sekslerin ve hatta boşalmaların filme katkısı su götürür cinsten. michel ile frank arasında karşılıklı arzuyu en yalın hâliyle ortaya koyan sevişme ve çıplaklık hariç.

    psikolojik bir gerilim olma şansını, olası bir homofobik câniyi ortaya koyma şansını ya hiç görmeyen ya da oraya hiç oynamayan bir film olarak kalmakta.

    --- spoiler ---

    ancak bunun dışında henri, michel ve frank'ın karakterlerine inilememesi başka bir can sıkıcı nokta. bu sebepten azami derecede yüzeysel olarak bir eşcinsel için "arzu" ve "dostluk" ve bu ikisinin getirecekleri arasındaki gerilimi anlatmaktan öteye gidemeyen bir yapım.
  • --- spoiler ---
    henri: are you married?
    franck: no.
    henri: but you live with a woman?
    franck: no, i'm gay.
    henri: you only sleep with men?
    franck: [smiles] can we speak frankly?
    henri: it's unusual.
    franck: what is?
    henri: guys who sleep together, sure, but they've got a wife or girlfriend. guys who are gay - i mean, really gay - are pretty rare.
    -------

    franck: [smitten by michel] i really like him.
    henri: [warily] he does have a nice body.
    franck: it's typical. the guys i like are always taken.
    --- spoiler ---
  • tek mekanda geçen lgbt temalı romantik gerilim tarzı bir fransız filmi. oldukça pornografik sahnelere sahip olmasına rağmen beni rahatsız etmedi. çok güzel bir görüntü yönetmenliği var. bazen göl manzarasına dalıp gidiyorsunuz bazen de baş roldeki oyuncuların vücutlarına. ancak hikaye için iyi diyemem. karakterler fazlasıyla yüzeysel yazılmış. haliyle yaptıkları şeyi neden yaptıkları pek belli değil ve her şey fazlasıyla içgüdüsel ilerliyor. belki de aşk vurunca mantığın devre dışı kalmasından dolayı böyledir ama birçok mantıksızlık da mevcut.
hesabın var mı? giriş yap