• japonca ‘ da kışın gelişini haber veren rüzgara denir .
  • sözlük yazarı. zaman zaman başlıklara girip türkçesinin çok iyi olduğuna ilişkin içerikleri ana dili * türkçe olmasına rağmen rezil imla ve türkçe kullanımıyla yazar. hatta bununla da kalmaz yanlış bilgiyi sözlük üzerinden satmaya kalkar.

    bu güzel pazar akşamımı, ‘ana dilini’ kullanma yeteneği ile kendisini everest zirvesinde gören kogarashi isimli yazarın son içeriğini inceleyerek kendisine biraz türkçe öğretmeye adıyorum:

    önce entry buraya sabitlensin...
    (bkz: #131255821)
    tepeden bakan yazarımız yazdığı şey ile ne anlatmış bakalım:

    önce ‘oturum izni’ kavramının yanlış olduğunu ifade etmiş, doğrusunun ‘oturma izni’ olduğuna ilişkin eksik bilgisini satmış. ‘oturum izni’ tamlamasını kullananlara şuursuz ve bilinçsiz diyerek aşağılamış. kendisini türkçe şövalyesi zanneden yazarımız belli ki türkçe dil diploması olarak adlandırdığı bir şeyin varlığına inanıyor: aslında söylemek istediği ‘sprachdiplom’, yani alman dil yeterlilik belgesi. kelimeyi çevirmiş ama detayına bakmamış belli ki. bu denli yukardan bir tavır ile yapılmış bir aşağılama olmasaydı uğraşmazdım. bir taraftan keyif de alıyorum.

    şövalyemiz o kadar inanmış ki ‘oturum’ kelimesinin yalnızca toplanma anlamına gelebileceğine, herhangi bir dile yeni bir kelime eklenebileceğini veya zamanla yanlış da kullanılıyor da olsa bir kelimenin kullanımdaki haliyle o dilin sözlüğüne girebileceğini unutmuş. hatta şövalyemizi şaşırtacak bir kuralı öğrenmesini sağlayayım; türkçe fiillerin bir kısmına -m yapım eki geldiğinde fiilleri isim yapar. kelimelerin bazılarının fonetiği kulaklarımıza saçma geliyor da olsa, bu türkçe dil kurallarından biridir. bir kaç düzgün örnek ile beraber kulaklara alışılagelmişin dışında gelecek bir iki örnek de vermiş olayım:

    “girim (girmek) - kalım (kalmak) - ölüm (ölmek) - bilim (bilmek)- tutum (tutmak) - edim (etmek) - bakım (bakmak) - açım (açmak) - biçim (biçmek) - oturum (oturmak) - çıkarım (çıkarmak)”

    kulağa saçma geliyor değil mi? doğrulamak üzere, ilgisi olanlar türkçe ve türkçe literatür sözlüklerine bakabilir. kaldı ki ‘oturum’ gibi vatandaşlık hukuku literatürüne dahil olan bir kelimeyi de yine ilgili literatürün sözlüğüne bakarak bulmak mümkün. bizim şövalyeye kalsak 'onam' kelimesi de yoktur mesela.

    gelin görün ki türkçe şövalyemizin metninde bol bol yanlış kullanılmış virgül var.*sanırım bunları kullandığında yazdığı metnin düzgün gözükeceğini zannetmiş. aynı metinde yazım kurallarına ilişkin fazla sayıda yanlış var. merak etme kogarashi, öğretirim. sen de öğrenirsin. tırnak işareti kullanıyorsan, kesme işareti kullanamazsın mesela.

    şövalyemiz alman, fransız ve belçika kurumlarına, yayınladıkları metinlerinde ‘oturum’ yazdıkları için uyarmış ve kurumların yanlışı düzeltip, kendisinden özür dilediğini ifade etmiş. şaşırdım, baktım düzeltmişler mi gerçekten diye… sonuç umduğum gibi: belçika, fransa ve almanya tarafından hazırlanan metinlerde ‘oturum izni’ olması gerektiği gibi duruyor. yazarımız kendince bir sebep de bulmuş; ‘bizzat gurbetçi’lerin* bu kelimeyi lügata soktuğundan da bahsetmiş. türkçe şövalyesi! 'bizzat gurbetçi' nasıl oluyor bize de anlatır mısın?

    yetmemiş yazarımız şöyle demiş: “…siz kırsalda kalın abi…” , “…dünya zararlısısınız…”. almanya’da langenscheidt fırlatılırmış bu kastettiği "hanzo" ve "diplomalı afgan"ların* * * * kafalarına.

    biraz daha öğretmek isterdim ama bir pazar akşamı için zamanımı yeteri kadar ayırdım senin için. ana dilinde 'ana dili' yazamayan ama diğer insanların türkçe kullanımını eleştirip, aşağılayarak ego mastürbasyonu yapan bir zavallı için yeter.
    muhtemelen yaşından fazla dünya şehri görmüş, kıtaların yarısında ve 12 ayrı ülkede bulunmuş bir adam olarak bu tavrı ve klişe karakterini tanıyorum. ne yaparsın neyle meşgulsün bilmiyorum ama kendi tavsiyelerinde de yer verdiğin gibi 'dünya kaç bucak görmek istemiyorsan', türkçe ve imla kurallarını çalışmadan metin yazıp yayınlama sakın.
    yazıyorsan adap ile ifade et kendini: üst perdeden ve abuk bir ton ile yazdığın, üstelik yanlış bilgi içeren metnin ile insanları aşağılayıp bunu yapma. bunu da yapıyorsan karşılaştığın reaksiyon için ağlama.
  • özelden yarınlar yokmuş gibi küfür saçan genelden de, genele adam olduğu için (çok pis arda turan adamcılık ekolü kokusu alıyorum), küfrünü bir güzel saklayıp kamuya oynuyormuş gibi yapıp kişiye özel mesaj dolu analiz kasan, hakkında yazdığı kişi "çoğunluğun" (kimse artık o çoğunluk) gözünde suçlu bulunana kadar - aslında bloklanmış olmayı hazmedemediğinden- durmak istemeyen ve beni sözlük ahalisine şikayet etme çığırtkanlığında bulunan, bir kadının çizdiği siz sınırını asla sallamayıp, kendini tüm kuralların ve toplumsal iletişim normlarının üstünde görüp inatla tacizkâr şekilde sen yazmaya devam etmek suretiyle kendini empoze eden, çok şehir görmüş olmanın kendisine tanıdığına inandığı ayrıcalıklı olma hali içinde küfredeni için: benim adım kayıp çocuk, ben çok komiğim. küfür ettiğiniz için ve inatla sen diyip rahatsızlık verdiğiniz için, yazıyorum bunu. ben haklıyım.

    entelektüel veya rasyonel tavır takınmasını bekliyorsanız bir insanın, önce küfürle başladığınız ve "sen" dediğiniz mesaj atmayacaksınız. birisi bana kalkıp küfrediyorsa, her şeyi yazma hakkım olur aslında çünkü kimsenin mesaj kutusu kimsenin sikli soklu küfür saçarak ego mastürbasyonu yapacağı boşalma kabı değil asıl. öyle bir mesajı atıyorsanız, bloklanmayı sindireceksiniz. ne yani sizin küfretme hakkınız var benim engelleme hakkım yok mu? hak sadece size mi işleyen bir kavram? ne yani sizin küfretme hakkınız var ve karşınızdaki insanın kendisine küfredilebilir birisi olduğuna dair bir görüşe sahip olup küfretmek suretiyle üstten tavır takınma hakkınız var ve ama benim küfürden sonra üstten konuşma hakkım yok öyle mi? size ne varsa bana da o var. neden daha azına razı gelecekmişim ben? ne münasebetle? ne münasebetle benim neyi, nerede, nasıl, ne kadar yazacağıma siz karar veriyorsunuz? siz küfrederek yaşarken ben sizden duyduğu küfürle hayatta kalmaya çalışan bir susan mı olacağım? bence sizleşmediğime ve küfretmediğime şükredin. bloklanmayı sindiremediğiniz için hırsınızdan çıldırdığınızı görüyorum. bloklanan, ve iletişim talebi reddedilen hemen her erkek, bloklayana "dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek" için ve kimin ne kadar nerede konuşabileceğine karar verebileceğine dair inancını herkese dayatmak için saldırıyor ülkede zaten. olay form olarak aynı sadece isimler, platform ve içerik farklı. her şeyin bir standardı var ve o standart sizsiniz sanıyorsunuz ama küfür kadar şiddet üretiminizle de tam bir sıradansınız. ve sizinki sadece “son sözü ben söylerim” mücadelesi. ilk sözü küfür olanın, son söz söyleme mücadelesinde olması da ayrı bir epic fail.

    farkında olmadan yapıyorsanız fena, farkında olarak yapıyorsanız daha fena ama 90’lardan kalma bir tavrıla yaptığınız şu: görünmeyecek şekilde küfrederek bir insanı ezmeye çalışıyorsunuz. kişi şu ya da bu şekilde susmayınca da yani itaat etmeyince ürettiği metni ele alıyormuş gibi yapıp kişiyi hedef tahtasına oturtuyorsunuz. kişiliğine saldırıp kendinizi tatmin etme çabası içinde sindirmeye ya da yazdıklarının güvenilirliğini azaltmaya çalışıyorsunuz. yıl olmuş kaç, sizce sözlük ahalisi bunu yer mi? inanır mısınız, ben de bu tavrı ve klişe karakteri tanıyorum. çocukluğumuzdan beri, sokağa adımımızı attığımızdan beri görüyoruz sizleri ve sizlere maruz kalıyoruz. ülkeden gitmek isteme sebebimiz işte tam da sizin bu mantaliteniz. sizin istediğinize istediğiniz yerde istediğinizi yapıp istediğiniz küfrü edebileceğiniz ama kendisine küfredilenin hiçbir şey söyleme ve yapma hakkının olmadığına dair inancınız, istediğinizde küfür basıp bir insanın sesini kısabileceğinize dair yaşadığınız güven zehirlenmesi ve sesi kısamadığınızı gördüğünüzde toplum önünde yerme çabası ve türevleri işte bizde ülkede yaşama umudu bırakmıyor. sizin o ettiğiniz küfür sadece küfür değil; küfür edip hiçbir şey olmayacağını düşünmeniz aynı zamanda toplumun geneline yayılmış haksızlık hissiyatının en kanlı canlı örneği. bizim jenerasyonumuz ülkeden değil, bu zihin yapısından uzaklaşmak istiyor. insanlar ekonomiden, siyasetten değil, öncelikli olarak işte bu haksızlığı tekrar tekrar üreten insanlardan uzaklaşmak istiyor. kimse bana bu haksızlığı farklı bir platformda da olsa tekrar yaşatamaz. bunu kimsenin kimseye yapma hakkı yok. herkes önce adap bilecek. bunu da ölene kadar yazacağım ve söyleyeceğim gördüğüm her terbiyesizlik karşısında.

    ayrıca, siz küfredince bu kimseyi ilgilendirmiyor ama ben şu ya da bu şekilde bir şey yazınca sizin kırılan egonuz herkesi ve beni ilgilendirmek zorunda öyle mi? öyle bir dünya yok. ülkede yaşanacak yaşam, ölünecek ölüm kalmamış gibi hissettiren işte sizin bizi normal olduğuna inandırmaya çalıştığınız bu anormal şiddet dolu haksızlıklarınız. bu beni hiç yıldırmaz ama. sizin küfredeceğiniz ve benim de susacağım bu anormal yapıyı kabul etmiyorum. türkiye'de çocuk olup belli bir yaşa gelmiş her insanın bağışıklığı var bu durumlara ve bu kişilere. asla sinmem. inanmıyorum ayrıca, biliyorum. bildiğimi de söylemekten birisi bana küfretti diye vazgeçmem. asıl siz çok inanmışsınız galiba akıllara ekilen o iki höt zötle, küfürle, rezil olma korkusuyla susan çilekeş anadolu kadını imajına. öyle bir şey yok ama. galiba bunun için, aynı başlık altında bir yazar "kadınlar gitsin de erkekler gidip mahvetmesinler oraları" gibisinden bir şeyler yazmıştı. o zaman anlamamıştım, şimdi anlıyorum ne demek istediğini. bu nasıl bir simülasyon? onca yaşama, tecrübeye, şehre, kıtaya ancak ola ola küfür, sindiremedim demenin kestirme yolu oluyor herhalde. ben, mesaj kutumda milletin terbiyesiz küfrünü çekmek zorunda mıyım? değilim. yaşı, mesleği, statüsü, diploması ne olursa olsun, herkes önce adap bilecek. küfretmemeyi öğreneceksiniz. bir zahmet kabul edin de kim benimle nerede, ne zaman, nasıl, ne kadar konuşabilir ben karar vereyim. çünkü siz benimle ancak benim izin verdiğim yerde, zamanda, şekilde ve kadar konuşabilirsiniz. başka türlüsünün bir adı var: taciz. rahatsızlık veriyorsunuz yani. önce küfürlü mesaj, sonra "öğretmenim kogarashi konuştu" seviyesi bir "ahan da seni işte herkeselere böyle ispiyonluyorum" stratejisi... sizin kimseye bunu yapma hakkınız yok. yazmamı istemiyorsanız, yazmayacaksınız. dediğim gibi, hiçbir şeyi ben başlatmadım.

    didaktik tavrım konusunda sizin gibi cimri olmayacağım. pazar günü, hazır teze de ara vermiştim, oh mis, devam ediyorum. gelelim saldırı taktiğinize ve üslubunuza. insanlar yazım hatası yapar. hiç de utanmıyorum yazım hatası yapmaktan. bol bol da yapıyorum. herhangi bir dilde yaptığım hatayı düzeltene de teşekkürümü sunarım. takıntılı olduğum bir diğer mesele de dilsel ifade ve data tipleri, ne yaptığımı bilmiyormuşsunuz ama anlamışsınızdır. kavram avukatıyım. x ve "x" aynı anlama gelmediği için kavramsal olarak, aslında yazım hatası yok. yanlış anlamışsınız. aynı anlama gelmek üzere hiç anlamamışsınız. o kadar dedektifçilik oynamışsınız ama yazım yanlışı yapmakta inanın bir şey yok. yanlış sistematik ve nesillere yayılıyor ise, var. tepkimiz de küfretmek de olmamalı ama. ayrıca tepki de metne olur, kişiye ve karakterine değil. haklı da değilsiniz ama haklı gözükebilecekken üsluptan kaybediyorsunuz. küfrederek baştan kaybettiniz. bunu, görülen onca şehre rağmen görememiş olmanızı garip buluyorum. önemli olan birisi bir yanlışı dile getirince, küfredecek kadar seviyeyi dibin dibine çekmemek. zira insanız, habitatımız bataklık değil. herkesin yanlış yapma haklı saklı. bunda ölümcül bir şey yok. bu, asla bir insanın hedef tahtasına oturtulmasını haklı çıkarmaz, meşru kılmaz. kaldı ki, bir entry üzerinden kişinin zatına saldırmak da ayrı çiğ, hiç yaşınızın insanı gibi yazmamışsınız. bence zaten yaş yalan, herkes yaşadığı çağın insanı olsun bir zahmet. küfür basıp geçmek ve toplum önüne atıp yok edeceğine inanmak, cadı avı falan çok 90'lar. eskidi artık. neyse, stratejik hata var. ben mesajda bana küfrettiğiniz için başkası adına utanmak dediğimiz şeyi yaşayıp sizi blokladım. ama siz bunu hazmedemeyip, hırsınızdan dolayı olayı görünür boyuta taşımayı tercih ettiniz. ben küfretmediğim için ve siz küfrettiğiniz için, ve sanki küfretmemişçesine bir de hakkımda yazdığınız için bence oturduğunuz dalı kestiniz. görülmeyeceği için rahat rahat küfür ediyorsunuz mesajda. ama görüleceğini bile bile şiddet üretmek? of ki ne of. ilki, küfürbaz olduğunuzun ortaya çıkmayacağını düşündüğünüz için ani duygusal reaksiyon veren insanlarda gördüğümüz dikkat hatası. ikincisi ise beni ukala olmakla suçlayıp, didaktik tavrınızı ortaya koymaya çalışırken bilgi kırıntısı atmak suretiyle takındığınız ukala tavır ve psikolojik şiddet sebepli stratejik hata. bence ikimiz de ukalayız. kabul edelim. siz üstüne bir de küfürbazsınız. ben ne olduğumu bildiğim için, bir sorunum yok bana ukala denmesiyle. ukala tarafımı sindirmeye çalışırken ukala tavır sergileyenlere de sadece gülüyorum. ayrıca ukalalığımdan rahatsız olan, aslında ukalalığımdan değil, kendisinden daha fazla ukala olmamdan rahatsızlık duyuyordur da itiraf edemiyordur. ve ayrıca yaptığınızın adı kaçak dövüşmek. desenize nick altı entry'de, beni gömmek amaçlı yazdığınız entry’de "kendisine "siktir git" dediğim bir mesaj attım, her şeyi böylelikle aslında ben başlattım" diye. gördüğünüz kıtaların size öğretmiş olması gerekenlere sığmaz o küfür çünkü. anladım ki çok gezen bilmiyormuş, belki çok okuyandadır cevap. bilmiyorum. okurken kırsalda kalmaya devam edelim lütfen. bana ettiğiniz küfrü de asla bir fransıza, almana yazamayacağınız için de söylediklerimin arkasındayım.

    "diplomalı afgan" muhabbetinin kaynağını belli ki bilmediğiniz için, konu hakkındaki görüşünüzü ciddiye almıyorum. anlamaya değer bir şey de yok. onu ben demiyorum. bunu, bana ona yurtdışında işverenler diyor. ödevinizi yapıp araştırırsınız. her şeyi de ben yazamam. biraz gayret!

    kendisine mail attığım ve dilekçe yazdığım kurumları, özel yazışmaları paylaşarak ispat etme gibi bir mecburiyetim kesinlikle yok. benim dilekçe yazdığımı ispat etme zorunluluğum varsa, sizin de dilekçe yazmadığımı ispat etme zorunluluğunuz var. almanya, fransa ve belçikada yaşıyor ve çalışıyorum ne görüp ne yaptığımı ben biliyorum. siz bilmiyorsunuz. onlarca kurumun, binlerce sayfa belgesinden hangisine baktınız, hangilerine ben de bakmışım bilmiyorum. bazı genellemeler kapsamaz. genellediğiniz şeyin niceliğini düşününce mantık hatası yapmışsınız. benim nereye ne yazdığımı bilmeden “baktım düzeltmişler mi diye…” yazmışsınız. burada da mantık hatası var, metni kurgulamakta sıkıntı yaşamışsınız, belli. nereye, ne zaman, ne yazdığımı asla belirtmedim. belirtmediysem, hangi sayfada, hangi metinde, hangi değişikliği kontrol etmiş olabilirsiniz? olamazsınız. çünkü neyin nerede ne zaman düzeltildiğini söylemedim. düzelttirdiğimi söylesem tam olarak hangi şehirde yaşadığımı açık ederim. enayi miyim ben? kimlik numarasını da vereyim mi? ki şimdi genellemeye cevaben "sen de bizzat gurbetçileri bla bla... derken genelledin" dersiniz kesin. onlarla da bu konuyu konuştuğumuz için, ortak gözlemimizi yazdım. adam kalkmış, kendisine eleştiri sunmuş, bunu da beğendiremedik. insanların kendi ağzından bizzat kendisiyle ilgili söylediği "çıkarma negatif anlamda değil mi" diye söylediği şeyi, kimsenin kabulünden geçirecek değiliz. yani benimki deneyime ve iletişim içinde olduğum, dil ile ilişkileri sekteye uğramış gurbetçilere dayalı. ha diyorsanız ki, ben her gün binlerce sayfada sırf buna bakıyorum çünkü başka işim yok, benim de başka işim yok inanır mısınız çünkü asperger sendromu var bende. takıntılıyım - acayip zevk alıyorum mesela ben de şu an- yine mail atarım, yine dilekçe yazarım bu sefer beş dilde,beşer kopya. ama rica ederim, siz de tdk'ya mail atın, olur mu? böyle sözlük'te, rakı sofrası etrafında dost meclisinde hava atarcasına, analiz kasmakla olmuyor. bilimsel tavır ve bilimsel katkı şart : ) yazın açıklamanızı, yapın dilbilimsel temellendirmenizi, koyun ortaya dil değişimi ile ilgili tezinizi, gösteri problematiğin çözümünü... sizin dediğiniz o anlam otoritelerden geçip siteye eklenene kadar yine de ben haklıyım. hatta hemen yarın o anlam eklense bile, yazdığım tarih sebepli bu mesajı yazarken yine ben haklı olurum. inanılmaz değil mi?

    dilbilgisine gelince: -m diye bir yapım eki yok türkçede. şövalye olmadığınız için bilmiyorsunuz, gördünüz mü! bahsettiğiniz belki -im olabilir. bazı fiilleri -im ile isme dönüştürünce sentaktik olarak doğru biçimi veriyoruz ve isim elde ediyoruz ama bazen semantik kayma yaşanıyor. mesela tutmak fiilinin isim hali tutum değil, tutma. çünkü tutum tavır demek. ha diyeceksiniz ki bir yolu yordamı tutmuyor muyuz tavırda. tutuyoruz. aynı fiilden türetilseler de aynı şeyi işaret etmiyorlar. şöyle bir örnek vereyim arada doğan anlam değişimini anlatmak için, sizin verdiğiniz örneklerden biri olan tutmak fiili üzerinden gidiyorum: "topu tutmayı başaramadı" mı deriz, yoksa "topu tutumu başaramadı" mı deriz? tutum da evet isim, ama "tutma"dan farklı anlamı olduğunu görmüyor muyuz? tutmak fiilinden tutum türetilmiş olabilir ama tutum ve tutma aynı anlama geliyor olsaydı, tutmanın fiili tutmakken, tutumun fiilinin tutum takınmak olmaması gerekirdi. tutmak fiilinden türetilen her isim, kökteş fiile rağmen aynı anlama gelmiyor. kendisinden türetilenden ayrı bir fiil kazanıyor bir isim hali tekrar fiile dönüştürmek istediğimizde. fiilin esas sadık isim halini istiyorsak, o fiile geri gidebiliyor muyuz buna bakmamız lazım. tutma isminden tutmak fiiline geri gidebiliyoruz. tutumdan tutmak fiilinin kendisine geri gidemiyoruz ama. bunu ilkokulda öğretmişlerdi, kimsenin hatırlamıyor oluşuna ayrı şaşırıyorum.

    yine sizin verdiğiniz bir örnek, çıkarmak: bir sayıdan bir sayıyı çıkarmak anlamını alalım mesela. "matematikte çıkarma işlemini öğrendi" diyoruz. "matematikte çıkarım işlemini öğrendi" demiyoruz. evet form olarak ikisi de isim, ama semantik yani anlamsal olarak ikisi aynı şeyi ve aynı şeye işaret etmiyor. çıkarım, çıkarmak fiilinin, matematikteki karşılığı olmuyor. çıkarma matematik işlemiyken, çıkarım mantıksal bir sonuca varma yöntemidir. çıkarımın da fiili, geriye dönüp kullanmak istediğinizde çıkarmak olmuyor zaten. çıkarımda bulunmak diyoruz. çıkarmak fiilinden türetilen her isim kökteş fiile rağmen aynı anlama gelmiyor.

    başka peki? oturmak-oturma-oturum.

    sonuç i: bir fiilden türetilen isimler her zaman aynı anlamı taşımamaktadır.

    sonuç ii: oturum izni, oturma izni terimindeki asıl ifade edilmek istenilen anlamı tam karşılamamaktadır. ama bu anlamsal eksikliğe rağmen anlaşma yerine göre mümkündür. türkçe high context culture dili olduğu için, anlam alışkanlığa göre esneklik gösterir ve bu dil grubu içinde karşılıklı anlaşma bağlam ve tona göre şekil alır. "oturum izni" sözcük öbeği alışkanlığa dayalı bir yanlış kullanımdır. ve bu yanlışa rağmen iletişim yine de sağlanabilir. bu yanlış ifade dilde yer etmiştir. dilde yer etmiş olması kalması gerektiği anlamına gelmez. oluştan zorunluluk çıkmaz. yaygın kullanılması ve iletişimin sağlanması da yanlış olduğu bilgisini temelde değiştirmez.

    iletişim asıl küfürle sağlanmaz, öğrenin. reaksiyon vermeyin, akıl yürütün.

    hiç aklımda yoktu harika bir fikir geldi yazarken. şimdi gidip yeni bir doktora tezi projesi için başvuruda bulunacağım. şahane !
  • kurgu ve spekülasyon yaparak kendi kendine kavga etmiş yazar:

    sayın kavram avukatı, yazdığınız entry üzerinden cinsiyetinizi öngörmek mümkün değil. kaldı ki insanların cinsiyetlerine göre değil, kişiliklerine göre tavır alan bir insanım. saygıdeğer bir kişiliğinin olmadığı, ilk yazdığın metinden açıkça anlaşılıyor.
    bu yüzden, sana o mesajı yazdım ve sen diye hitap etmeye devam ediyorum.

    şimdi iyi okumalısın: yalan ve yanlışlarla kurgulayarak, yürek parçalayan şekilde cevabını yazdığın, bana ait entry saati 17:56, sana attığım mesajın saati 17:58: görsel
    sana bilal'e anlatır gibi anlatacağım:

    1.sen içeriğini yazdın
    2.ben mesaj attım
    3.mesajımın üstüne, sen aynı içeriği editledin; aklınca adap öğrettin.
    4.ben nickaltı entry yazdım ve sana entry den haberdar olman için mesaj yazdım.

    sonuç olarak yazdıklarımı, anlattığın gibi beni engellediğin için yazmadım. engellendiğimi üstteki entry vasıtasıyla öğrendim. belli ki ikimiz de ukalayız. belki ben küfürbazım hakedene, sen ise yalancısın. içeriğin olmamış, kurguyu da iyi planlamamışsın maalesef. içeriğe biraz cinsiyetçilik ve taciz iması, biraz da erkek egemen toplum göndermesi eklediğinde haklı olmuyorsun. nasıl tiplerle iç içe yaşıyorsun da bakış açın bu denli ofansif bilmek istemiyorum. her neyse.

    sen vatandaş olmadığın ülkeden, literal ve genel anlamıyla oturmak üzere mi yoksa ikamet edebilmek, uzun süreli yaşayabilmek, yerleşmek üzere mi izin alıyorsun? bunu da semantik düşün bakalım. tutum ve tutma, çıkarım ve çıkarma ve diğer argümanlarının hepsi oturum ve oturma için de geçerli.

    bak şimdi, sıradaki paragraf yine senin argümanların, senin cümlelerin: fiilleri değiştirdiğimizde, belki kendi kendini ikna edersin.

    "... bazı fiilleri -im ile isme dönüştürünce sentaktik olarak doğru biçimi veriyoruz ve isim elde ediyoruz ama bazen semantik kayma yaşanıyor. mesela oturmak fiilinin isim hali oturum değil, oturma. çünkü oturum yerleşim demek. ha diyeceksiniz ki bir coğrafi konumda oturmuyor muyuz oturumda. oturuyoruz. aynı fiilden türetilseler de aynı şeyi işaret etmiyorlar. şöyle bir örnek vereyim arada doğan anlam değişimini anlatmak için, sizin verdiğiniz örneklerden biri olan oturmak fiili üzerinden gidiyorum: "yastığa oturmayı başaramadı" mı deriz, yoksa "yastığa oturumu başaramadı" mı deriz? oturum da evet isim, ama "oturma"dan farklı anlamı olduğunu görmüyor muyuz? oturmak fiilinden oturum türetilmiş olabilir ama oturum ve oturma aynı anlama geliyor olsaydı, oturmanın fiili oturmakken, oturumun fiilinin yerleşmek olmaması gerekirdi. oturmak fiilinden türetilen her isim, kökteş fiile rağmen aynı anlama gelmiyor. ..."

    bir de tavsiye olsun, tezini de böyle savunma, argümanını savunmak isterken bana argüman hazırlamışsın :)
    kavga etmeyi seviyorsun belli, kaçak oynadığım yok ama yazdıklarını 2. kez okuyacak vaktim de yok.
  • gerçeklerle yüzleşemeyen herkesin zaten her şeye kurgu ve spekülasyon deme kapasitesi var. kapasitesi var da hakkı yok. kurgu yapmıyorum. spekülasyon ? onun da spekülatif hegelci olanını severim, kastınız başka bir şeyse bilmiyorum. ben galiba, sizin, alışık olduğunuz insan profiline uymadığım için, ehlileştirme hırsıyla bana taktınız. işlemiyor. başka platforma gidin. çok sığ ve çiğ kusura bakmayın. insanların bahçesine saldırmak suretiyle dalacağınıza kendi bahçenizi ekin, daha verimli.

    gelelim avukat bey, avukat bey diyorum çünkü avukatsınız galiba. yüce sözlük ahalisi hakim olduğu için, belgelerle konuşma refleksiniz, geç de olsa güncellemelerle görsellik kazanıyor. şahane. mesaj yerini bulmuş. öz-ifşa yani itiraf da gelmiş. çok rahatladım. “ben küfretmedim, sen küfrettirdin” de diyebilirdiniz, bildiğim kadarıyla adamcılık ekolünün böyle pasif bir mağduriyet stratejisi var çünkü. küfrettiğinizi kıymetli işbirliğiniz ile gösterdik. şahane. ama gelin görün ki hala mantık hatası var. data eksiği olduğu için akıl yürütmeniz yürümüyor. yazdığınız kod olsa, bilgisayar run etmez. ekşi sözlük size sizi engellemiş bir yazara mesaj gönderme hakkını verse de mesajı ulaştırma sözünü vermiyor galiba. bana 19 aralık 2021 tarihinde, 17:58 saatinde sizin paylaştığınız görselde görünür olan ve ama tarafıma ulaştırılmış bir mesaj yoktur. demek ki neymiş? ekşi sözlük'ün ve kullanıcıların hesaplarının merkezinde de siz yokmuşsunuz. olay aslında tam olarak şöyle oldu:

    - 17.12.2021 22:46, entry yazdım.

    - 18.12.2021 06:43, siz küfrettiğiniz, saldırgan ilk mesajınızı attınız ve ben sizi doğal olarak engelledim.

    -18.12.2021 15:13, yazdığım ilk entry'nin altına, siz ve sizin gibi küfürbazlar için ek yazdım. hiç pişman değilim, az bile yazmışım keşke daha edepsizini yazsaymışım. küfür de bassaymışım keşke diyesim geliyor, çünkü anladığınız tek dil o. belli ki küfür duya duya büyümüşsünüz. çünkü ancak küfredilerek değersizleştirilmek suretiyle büyütülen ya da bunun birisine yapılışını, normalleştirme döngüsü içinde izleyerek büyümüş birisininin üslubu bu olabilir. şahsen üslup da muhataba verilen pozitif ya da negatif değer olduğundan, hiç tanımadığım birisine artı ya da eksi değer atfında da bulunamayacağımdan, sonuç olarak sizleşemiyorum. yani o son keşke geçersiz. neyse. yine de şu an sadece yazarken kendimi dizginlediğim yerler olduğu için pişmanım. ama o kadar haklıyım ki evren bile benden yana. o derece. isterseniz lügatı baştan yazın, bu hissi benden alamazsınız. küfürsüz yazdığım bir şeye küfretme hakkını kendine bulan herkesi sonsuzca gömme, daha beterini yazma, daha üstten yazma hakkım var. ben durduk yerde söylediğimi söyledim değil; siz durduk yerde sataşarak söylememe sebep oldunuz yani. ben haklıyım. sözlük mahkemesi, sizin mahkemeniz, başka bir mahkeme hangisi olursa olsun.

    -19.12.2021, 17:56 beni kamuya açık alanda rezil etmek istercesine, gelmişsiniz, güzel japonca kelimeden oluşan nick'imin altına hırsınızı entry olarak saçmışsınız. (böyle ortamlarda rezil olmaya da inanmıyorum. küfür mü etmişim, ne yapmışım rezil olayım? saçmalık). ağız kokusu gibi, biliyor musunuz, kokuyor. elime hortum alıp siteyi yıkayasım geliyor. öyle bir koku ki hesabımı kapatmak istiyorum. baştan aşağı çirkin. neyse. nick altı entry'nizi, yazar bir arkadaşımın uyarısıyla gördüm – adını vermem, ona da küfredersiniz, belli olmaz – sizin attığınızı iddia ettiğiniz ve ama bana asla ulaşmamış o gönderildiği söylenen mesajla falan değil yani. çevrimdışıyken siteye bakarsam yazdığınız görünüyor. yoksa, online iken, kendi başlığıma baksam yazdığınız hiçbir şeyi göremiyorum. kendimi de orada burada arayacak kadar narsist değilim, onu da belirteyim. şimdi, siz onu da yazarsınız. çünkü biliyorum, boşluklara yerleşmek avukatların işi. aman siz yazmadan belirtmiş olayım.

    (- 19.12.2021, 17:58: bana bir daha mesaj attığınızı iddia ediyorsunuz. bende öyle bir mesaj yok. attığınızı iddia ettiğiniz mesaj dijital boşlukta sonsuza kadar kayboldu gibi gözüküyor. ayrıca şimdi ben de kalkıp "kendi kendine mesaj kurgusu yapmış yazar, ekran görüntüsü üretmiş, photoshop yapmış” desem çok mu hoş olur yani? komik. hatta ne yaptım biliyor musunuz, engeli kaldırırsam mesaj düşer mi acaba dedim. tüm iyi niyetimle engeli kaldırdım. gönderildiği iddia edilen mesaj düşmedi. heyecana gerek yok, tekrar hak edilen listeye hesap sahibi yeleştirildi. olması gerektiği gibi.

    ayrıca, söylemeden geçemeyeceğim, paylaştığınız görsele baktım da, ben bir şey öğretirken nedense ukala oluyorum ama siz attığınızı iddia ettiğiniz mesajın otantik olduğu iddia edilen görüntüsüne göre bana “biraz” bir şey öğretirken ve bilgi kırıntısını da önüme fırlatırken ulvi bir şeye hizmet etmiş oluyorsunuz. ben adap bildirirken kibirli oluyorum; siz türkçe öğrettiğinizi düşünüp kibirli tavır takınırken iyilikte mi bulunmuş oluyorsunuz? öğretmek sizin mi tekelinizde? bu da kibir. kibir ve hiç adil değil. denk değil. eşit değil. başkasını suçladığınız şeyin batağına düşmeyin. bahçeme de kendini bilen girsin, matematiği geometriyi geçtim, platon. öğretmenin kibirsizine sayfam ve aklım hep açık. ama siz zaten öğretmek gayesinde değilsiniz. olsaydınız, bloklandığınızı bilmeden attığınızı iddia ettiğiniz o mesajın öncesinde ya da sonrasında yazardınız açıklamanızı. yazmamışsınız. gelip benim nick sayfama yazdınız. sizin amacınız birisine bir şey öğretmek değil – ki öğrettiğinizi iddia ettiğiniz şey de sözlükte yok – “en çok ben biliyorum” demeksizin, en çok ve en iyi bildiğinizin herkes tarafından düşünülmesi ve alkışlanmak. sizin amacınız öğretmek değil, sizin amacınız toksik bir didaktik tavır sergilemek. sizin amacınız öğretmek değil, öğretir seviyede olduğunuzun bilinmesi ve bir yazara haddini bildirdiğiniz için takdir toplamak.)

    -20 aralık 2021 tarihinde 02:09'da, sonsuzca saklı olan karşılık verme hakkımı kullanmak üzere entry'mi girdim ki saat farkı sebebiyle 04:09 gözüküyor şimdi sitede. ben uygulamadan 02:09 görüyorum ama site 04:09 gösteriyor. sonra yine bunu da kurgulamış gibi olmayayım.

    bence yine de, bir kurgu varsa bile, o sizin ikinci mesajı attım demenizde. kendi mesaj sayfam bana bir şey göstermiyorken, sizin paylaştığınız ekran görüntüsüne neden inanayım? belki ekşi sözlük “bu kişiye mesaj gönderemezsiniz” vs yazıyordur, böylece de engellenmiş olunduğu anlaşılıyordur? mesaj atabiliyor olsanız neden doğrudan bana yazmayasınız? bu da sorulabilir. yani gayet de, engellendiğinizi anladığınız için gelip hırsınızdan buraya yazmış olabilirsiniz. bu ihtimal hala canlı. kendini düşündürtüyor. neden düşünmeyeyim? olasılıklar sonsuz. çünkü bana gelen bir mesaj kesinlikle yok. mesajı yazmış, gönder tuşuna basmış olsanız da belki “ulaştırılmadı” ibaresi çıktı. belki çıkmadı. belki mesaj attınız, mesajın gitmediğini gördünüz, belki mesajı attınız ama bir ibare görmediniz. belki hiç mesaj atmadınız. ben bunu bilemem, ilgilenmiyorum da bu konunun hakikatiyle. çünkü hizmet ettiği bir şey yok. sizin inatla “sen” demenizin ve küfür ettiğiniz gerçeklerinin üzerini bunlar örtemez. gönderdiğiniz görsel, mesaj bunların açıklaması olamaz. sebebi olamayacağı gibi sonucu da olamaz. sadece şu: "engellendiğiniz için gelip buraya yazdınız" savı ispat edilemiyorsa, sizin söylediğiniz de aynen vice versa. kendimi bir şey kaybedeceğim pozisyona sokmam. satranç işte hayatta bazen böyle işe yarıyor.

    yapmaya çalıştığınız linguistik analize de oyunun adil olması için şöyle bir baktım. o kadar yazmışsınız, hak yemek olmaz. ama temel argüman yanlış. "oturum yerleşmek demek" dediğiniz yerden sonrasını okumadım. okumam da. ne yapıyoruz, kanıtlarla konuşuyoruz. ne tür kanıt? kişisel değil, keyfi değil. bilimsel kanıt. en basitinden tdk'yı açıyoruz: https://sozluk.gov.tr/

    oturum:

    1. isim bir meclis veya kurulun çözümlenmesi gereken sorunları görüşüp tartışmak için yaptığı birleşimlerden her biri, celse:
    "onun adaylığı konuşulurken kıdemli doçent olarak ben de oturuma katılmıştım." - haldun taner

    2. isim bilimsel toplantıların aynı anda veya art arda gerçekleştirilen bölümlerinden her biri, seksiyon.

    3. isim seans.

    oturum yerleşmek demek olmadığı için kendi kendinize yükselmişsiniz. bir sözlük yazarının kurgu ve spekülasyon yaparak kendi kendine kavgaya tutuşması kendince çok eğlenceli olsa gerek. bence siz, satranca yeni başlayanların en sık yaptığı aynalama hatasını yapmışsınız: “opposites are not equal”. eminim bir yere kadar tatmin etmiştir ama işte the cake is a lie. acayip kolay bir satranç oyunu oldu bu. bu noktadan sonra yazdıklarınız anlama çabası kendime eziyet etmek olur. kusura bakmayın ama o yapmaya çalıştığınız akıl yürütmenin zayıflığını gördükten sonra sizden değil tez, herhangi bir konuda tavsiye alamayacağım çok açık. size havanın nasıl olduğunu bile sormam. bence üstelemeyin. zaten kendisine “sen” denmesinden ve küfürlü mesajlardan rahatsız olduğunu açıkça ifade eden bir insana aynı üsteleyici ve sınır tanımaz tutumu devam ettirmek yeteri kadar açık bir taciz. kendinize saygınız varsa, kendinizi bu konumda tutmayın. avukat olduğunuzu düşünerek ekliyorum: bir kavram olarak adaletin temsilcisi olmak zorundasınız. gerçi bunu meslekten bağımsız herkes olmak zorunda. neyse. aldığınız diplomanın insanı olun. inatla “sen” demenizden rahatsız oluyorum. kendinizi "birisini rahatsız eden insan olmak" konumundan kurtarın bence.

    bir daha online değilken girip ne yazdığınıza bakmayacağım çünkü yapmak ve üretmek istediğim başka şeyler var. online değilken girip bu başlığa bakmayacağım için ne yazdığınızı görmeyeceğim. online iken baksam, zaten ne yazdığınızı göremem. yani mutlaka yazacağınızı düşündüğüm cevap niteliğindeki yeni metninizi okumayacağım. yani yeni metniniz benden, hegelci anlamda, tanınma alamayacak. yani yazdığınız şeyin amacı bana laf yetiştirmekse, metin amacına hizmet etmeyecek. tanınma yok. yani, eğer gerçek muhatabınız bensem, bana yazmanızın bir anlamı yok. ama sizin amacınız asla bana yazmak olmadığı için – direkt bana yazmak yerine anonim birisini anonim bir topluluğa şikayet etmek istercesine gelip buraya yazarak niyetinizi gösterdiniz – yine yazacaksınız biliyorum. sizin gibiler çünkü hep yazar. lakin bu, benimle ya da benim ne yazdığımla ilgili değil. olay bu noktadan sonra tamamen sizinle ve sizin kendinizi konumlandırış motifinizle ilgili. yani amacınız “ooo gördünüz mü, nasıl koydum son lafı öhehöhöh” deme hanzoluk ekolüne giriş yapmaksa, ve amacınız popülizm kasmaksa, kısa süreli geri bildirim döngülerinde dopamin arayışına çıkıp yazın tabii. yaşam ve zaman israfı benim lügatımın dışında.

    kavga etmeyi değil, müzakere etmeyi seviyorum. kavga küfürbazların işi. ben müzakereden daha temiz bir savaşma yönetemi henüz görmedim. en azından küfür gibi kokmuyor.
hesabın var mı? giriş yap