• bir yanıyla ıslak caddelerin,neonların,renkli ilan panolarının,lüks arabaların,cicili bicili vitrinlerin,mini eteklerin,briyantinli saçların,aynalı pencerelerine pamuk pamuk bulutların ve mavi göklerin yansıdığı gökdelenlerin,mükemmel kavisler çizen köprülerin,asfalt otobanların,güzel bulvarların,dükkanların,pazarların,ışığın rengin ve karmaşanın insanı olmak ..diğer yanıyla kendini denizdeki damla gibi hissetmek,trafiğin içinde sıkışıp kaldığında veya sinemanın koltuklarından birine mini minnacık
    bir birey olarak oturduğunda,bir halk kütüphanesinde kitaplara dokunmasını engelleyen bir ipe takıldığında,ya da metro durağında sarı çizgiyi geçmemesi için uyarıldığında hep aynı "bir hiç olma" duygusunu tatmak.
  • kent insani kibarla$tikca ezilen insandir. ne kadar "size zahmet" lafini kullanirsa insanlardan o kadar "bi zahmet" kar$ilik gorur. iti$ kaki$larin ortasinda momenti en yuksek obje olur.

    kent insaninin esas dogasi burnundaki killari ozenle korumasidir. bir "sikerim ona gore" baki$i ile peki$ir kentlilik. omuz atma, sira kapmalarin aranilan oyuncusu olmaktir.

    yirmi santim yakinina fil du$se dahi istifini bozmadan gazete okuyabilmektir.
  • kent ozanlarına malzeme olan insan tipi.
  • zamanla önce kendine sonra da kentine yabancı olan insandır.
  • kent tarafından sömürülen insan.
  • salak olanı makbül kabul edilen insan prototipidir arkadaş.

    salaklığın her türlü iş yaptığı tüketim dünyasındasın. evet salak olacaksın abi, duymadan hissetmeden yaşayacaksın. adam onu al diyecek, koşa koşa alacaksın, hiç işine yaramayacaksa da evinin baş köşesine koyacaksın. başını türlü topraklara sokacaksın, kıçın açıkta kalıcak. oradan bafiliyecekler ama hissetmeyeceksin. hissetsen bile bundan hoşnut olucaksın, uyanmayacaksın, uyandırmayacaksın.

    "veaaah, boşver lan" deyip daracık mekanlarda dumanlara boğulcaksın. daha dibi bile görmeden dibi yaşayacaksın. aslında hep bu edebiyatla yaşayacaksın abi.

    yani hep elem hep keder, ama biri objektifi gözüne dayadığında da dudaklarını belertip poz veren yosma olacaksın. boydan kıçını gösterceksin. akşam feysbuka yükleyip yorum bekleyeceksin. ebeni bile tivitleyeceksin. sonra da gelip bana dertlerden bahsedeceksin. halbüse ne donanımlı insansın lan, ne çok derdin var. nasıl da başına yıkılmış dünya, yarınlar ne kadar dar sana. insanlar ne ka kötü, ah sen neden bu kadar mutsuzsun! hep aynı edebiyat ekseninde her naneyi yiyeceksin, yatacaksın onun bunun altına. oh ne ala, yalan mına kodumun dünya.

    adam desen yalnız olacak hacı, ne bileyim çocukluk acıları falan. güven meselesi, hep mutsuz biliyoruz işte. mutluluğu arıyor ama hiçbir vücutta da sönmüyor. o zaman ne sokuyosun abi bulduğun her deliğe? bu mu lan arayış? aslında hiç bişey skinde değil lan biliyoruz işte, skor senin derdin. iki biraya duman kafan. ama sorsan naif bi edebiyat, vur cümleye gitsin, gelsin karılar.

    lan şehir insanı, şerefsizsin, sahtekarsın ve sen bunları hak ediyorsun. yüzyıllardır da aynı geyikleri yapıp aynı kurmacalara gözyaşı döküyorsun. kurmaca dünyanı skiym lan, git merada koyun otlat, natürel sıç da aklın başına gelsin.
  • ilgi ayırmaya değmeyecek insan, en azından büyük bölümü.insanları genellemeyi severim, bu bana vakit kazandırır.
    kentin insanı zaten basmakalıp, makineden çıkmış gibi, tanıdığım her yeni insan bana önceki tanıdıkları anımsatır belli yönleriyle.
    şehir insanını tanımak gereksiz bir zahmettir cidden, bunun yerine fikri olan insanları tanımak yeterli. bunun için ise kitaplar, filmler, müzikler var.
    ancak bir köye gitsem, ordaki herkesi tek tek tanımak, incelemek, anlamak isterim. zira taşra , insana daha fazla kendisini yaşama fırsatı verir. 9-5 işe giden bir insan bir süre sonra ister istemez basmakalıp hale gelecektir. fikirleri, arzuları, hayata dair her şeyi yavaş yavaş taşlaşacak, kabuklaşacaktır. bir kişiyi tanımak bile çok kişiyi tanımakla eşdeğer olacaktır.
    taşrada ise, yasal bir mesai saati olmadığı için, her ne kadar geleneksel sınırlamalar olsa da, doğaçlama fırsatı yüksektir. ayrıca insanların birbiri ile teması fazladır. bir komunite kültürü az da olsa yaşanmaktadır. şehrin insanı ise 9-5 işine gidip geldikten sonra maksimum bir arkadaşıyla kahve içen; sürekli belli sınırlar limitinde samimiyet teması kuran; birbirine koz vermek istemeyen bir kendini bilmez sürüsü.
  • oscar wilde'ın kültürlü ve ahlaksız olarak tanımladığı insan sınıfıdır.

    "kent dışında herkes uslu durur. orada insanı baştan çıkaracak bir şey yoktur, kent dışında yaşayanların uygarlıktan yoksun olmalarının nedeni budur. uygar olmanın iki yolu vardır, bildiğin gibi. biri kültürlü olmaktır, öteki de ahlaksız. kırsal kesim insanları ikisini de olamadıkları için küflenirler."
hesabın var mı? giriş yap