• akıcı ve farklı bir rebecca solnit kitabıdır. farklı konularda etkileyici düşünmeye sevk eden tespitleri var. altını çize çize notlar alarak okuduğum bir kitap.. bir de alfred hitchcockun vertigo filmine bir bölüm ayırmış kitapta. sırf kitabın uyandırdığı merak yüzünden dün açıp filmi izledim. kitap sonrası o da sanki kitabın filmiymiş gibi hoş bir tat bıraktı. bence sakin bir zamanda düşünerek okunası bir kitap..

    --- spoiler ---

    yardımlaşmanın hayatın doğal akışında aslında ne kadar normal olduğunu anlatmak için, kaplumbağa adam diye anlattığı kör bir adamın yürüken engelle karşılaştığında "yardım edin.. yardım edin.. yardım edin.." diye seslendiğini duymasından sonra şöyle diyor;

    "ben de şöyle düşündüm. olağanüstü değil mi? ne harika bir hayat. yürüyorsun ve bir engelle karşılaşınca, durup yardım çağırıyorsun. kime seslendiğini bile bilmiyorsun üstelik. hatta etrafında biri var mı yok mu onu bile bilmiyorsun ve öylece bekliyorsun... somra karşına biri çıkıyor ve o engeli aşmana yardım ediyor. sen de yürümeye devam ediyorsun ve biliyorsun ki çok yakında karşına bir başka engel çıkacak ve yine durmak ve yardım edin diye bağırmak zorunda kalacaksın. etrafta biri var mı yine bilemeyeceksin, bariyeri aşmana kimin yardım edeceğini bilemeyeceğin gibi. "

    --- spoiler ---

    rüyalara dair şöyle diyor solnit:

    "rüyalarda hiç bir kayıp değildir. çocukluğunun geçtiği ev, ölüler ve kayıp oyuncaklar, uyanık zihninin asla ulaşamayacağı bir canlılıkla yeniden belirir. rüyalarda hiçbir şey kayıp değildir; rüyayı gören kişi dışında..."

    --- spoiler ---

    edit: düzeltme
  • okuduk efendim bunu da okuduk. rebecca hanımefendiyi bir kitabıyla değerlendirme kustahliginda bulunmayacağım. o yüzden direkt kitabı degerlendireyim. bu kitabı nereden okumak esti bilmiyorum. pek okuduğum tarzda kitap değildir ki ben zaten kitap da okumuyorum öyle. nasıl degerlendiriyorum ama kitabı*. tamam tamam başlıyorum. kaybolmak için tanıdık olmayanın belirmeye başlaması gibi bir tanımlama yapmış. kaybetmek ise tanıdık olanın gitmesi gibi. kayıp aslında nereden vurduğuna göre bir kazanım da olabiliyor, boşluk da olabiliyor, kayıp olan şey basitçe uzakta da kalabiliyor veya uzağın icinde de kaybolmuş olabiliyoruz. hayatın icindeeen icinden. aslında kitap çok şey anlatmasa da yazara yol arkadaşlığı yapabildiğimi düşünüyorum ki kitabın bence vaat ettiği şey bu. mesela bir yerde filmler yapılırken ışık kadar karanlığın da kullanıldığını, bunun gerekli olduğunu ve filmin "terra incognitası" olduğunu belirtmiş. karanlıklar çoğu zaman kaybolmakla ilintiliyse de mesela bir eskizde aydınlığın sınırlarıdır veya muzikteki esler de müziğin sınırıdır. yani keşfedilmemiş olan (bilmediğimizi bilmediklerimiz ve bilmedigimizi bildiğimiz bilmediklerimiz), bildiğimizi bildiklerimiz ve bildigimizi bilmediklerimizle* bir ahenk içinde. neyse aman yeniyor mu içiliyor mu boş verin. işim yoktu okudum.
hesabın var mı? giriş yap