• (bkz: kesriye)

    dimitridis diamantidis'in memleketidir.
  • dedemin doğduğu, büyüdüğü kent. yakında gidip ziyaret etme niyetinde olduğum yer.
  • adını, kıyısında bulunduğu gölden alan küçük ama güzel bir yunan şehridir. yunanistan'da "kürk" denince akla kastoria şehri gelir.
  • mübadele ile buradan gelenler genel olarak gölyazı tarafına yerleşmiştir.
    kastoria
    gölyazı
    coğrafi olarak benzeseler bile bakım ve temizlik açısından fersah fersah fark vardır.
  • eşimle birlikte yaptığımız sadeleştirilmiş bir balkan gezisinin ilk ayağı olan, kartpostaldan gören bir ressamın gerçek hayata uyarladığını düşündüğümüz enfes yunan kenti.

    daha önce defalarca iş veya tatil için yunanya'ya geçtik ama ilk defa selanik'in batısına araba ile gittik. buranın methini yunan arkadaşlardan çok duymuştuk, hem yolculuğun ikinci durağı tiran'a yakın olduğu (arnavut gümrüğü sadece 15 dakika araba ile) hem de internetten araştırmalarımda beni etkilediği için hanımla birlikte burada 1 gece kalmaya karar verdik. sanırım kişisel tatil tarihimde verdiğim en doğru 3 tatil kararından birisi bu oldu (diğeri ise ohrid). benim tedarikçim geleceğimi bildiği için babasının yanına gelmiş o tarihte. arabasıyla her yeri dolaştırdı. ya tamam, abant gölü falan çok güzel, bir şey diyemem ama buradaki gibi sonsuz huzuru bulman imkansız. saatlerce aynı yerde otur, kitabını yaz, internette takıl... belki saat başı garson gelip ne içmek istediğini sorar yalandan, o kadar. huzur buluyorsunuz. hanımla foto çekmekten helak olduk ama fotolar tam o ruhu veremiyor. gitmek lazım.

    kent bizans'tan kalma, osmanlı'da aynen dokusunu korumuş. 1200 yıllık kiliseler, manastırlar vardı. sanırım 14 bizans yapısı/kalıntısı mevcut. 1 tane de cami var. ayrıca bizans tarihi müzesi de var, şöyle bir kapıdan baktık çıktık. sanırım bileti 2 eur. öyle bir yer ki, şehrin kendisi zaten doğal bir müze. 1960'lardan sonra inşaatlardan dolayı şehrin bir bölümü biçimsizleşse de merkezi hala o bizans/osmanlı ruhunu koruyor. 200-300 yıldır aynı konaklarda yaşayan aileler varmış, 1915-20'den sonra sinoplular buraya göçmüş, bizimle türkçe konuşan çok oldu. sinop türkeli'den, ayancık'tan... kendi yaptıkları rakılardan ikram etti esnaf, inanılmaz lezzetli idi. muhteşem bir gölü var, çevresinde tur attık araba ile, bizim adam yolda 20 kişiye selam verdi. gölün çevresi bildiğin yaban hayatı, dedim "sanahları neyse de akşamları yürüyüş yaparken falan korkmuyor musunuz?" hayatımda gördüğüm en anlamsız bakışı attı bana, cevap da vermedi.

    sonra tepe başında şehri ve gölü tamamı ile gören bir yere gittik. orada bira içip geyiklemeye devam ettik. yunan arkadaşım bize anlattı, biz ona anlattık. 2 saat oturmuşuz. dedi ki sizi bırakmam, akşam misafirimsiniz. dedik yapma etme sabahtan beri bizi mahçup ettin, dinletemedik. saat 20:30'da merkezde, gölün kıyısındaki balık restaurantlarından birine rzv almış, bizi bekliyordu. bir kalamar yedik, ana yemeği falan unuttuk. 1-2 meze dışında bütün mezeler inanılmaz iyiydi. dükkanın sahibi bizimkinin arkadaşı imiş, o da geldi oturdu. gelsin mezeler gitsin rakılar. 4-5 lokanta var yanyana masaların tamamı dolu ama en ufak bir taşkınlık veya sesli konuşma yok. huzurun sanımırım böyle bir etkisi var, herkese bulaşıyor. kastoria bizim turdaki ilk durağımızdı, sabaha 5'te yola çıktık istanbul'dan erken varalım diye. akşam 23:00'te artık yorgunluktan bayılmak üzere olduğum için izin isteyip otele döndük. tek kuruş hesap ödetmedi, sarıldık ağlaştık, gözler doldu. otele giderken biraz daha merkezi dolaştık; ben burada ölebilirim. evet hissiyat bu.

    bir gün sonra tiran'a gitmek üzere erken yola çıkacağımız için oyalanmadan otele gidip yattık.

    sonrası: tiran (şehir)/@panic13
hesabın var mı? giriş yap