• the neurotic personality of our time, our inner conflicts, women psycology isimli kitaplarını okuduktan sonra bu freuddan daha iyi dediğim, alman asıllı, amerikaya göç etmiş psikanalist. kendisi genetik ve doğuştan güdülerin (ya da türkçede her ne deniliyorsa onlara) [inborn-innate] çevrenin ve sosyal faktörlerin de öneminden bahsetmiş ve freudian psikanalizi daha ileriye götürmüş biridir.
  • psikanaliz dünyasına en büyük katkısı womb envy kavramı kabul edilen ve nevrotik kişilikler konusundaki çalışmaları ile tanınan kişi.
  • kişiliğin belirlenmesinde ruhsal dürtülerden cok çevresel ve toplumsal koşulların rol oynadıgını öne sürerek freud un libido ve ölüm iç güdüsü gibi kavramlarını reddetmiştir. alfred adlerve erich frommla berlikte psikanalist içindeki revizyonist akımı oluşturmuştur kendileri.
  • (bkz: vagina envy)
    psikanalitik yaklasıma feminist bir bakıs acısı getirmistir
  • the neurotic needs adlı çalışmasında, insanların temel nevrotik ihtiyaçları üzerine ilginç yorumları vardır.
    kişilik tipleri olarak algıladığı ve sınıfladığı ve kompülsif tutunmalar (compulsive attachments, olmadı ya işte neyse) olarak nitelediği bu ihtiyaçların, ileri boyutlarda kişilik bozukluklarına neden olduğunu iddia eder. 10 temel gruba ayırdığı bu ihtiyaçlar, bazıları gayet de popüler olarak bilinen edilen yok işte,
    sevilme, onaylanma
    eş bulma
    yaşamını dar çizgilerle sınırlama
    güç sahibi olma
    kendi ve çevresini mantık ve öngörüyle kontrol etme
    iradenin üstünlüğüne körükörüne inanma
    insanlarca takdir edilme
    bağımsız ve kendine yeterli olma
    başarılı olma
    mükemmel ve eleştirilemez olma
    falan gibi ihtiyaçlar olarak sıralanıyor.bilinen şeylere dair pek bilinmeyen şeyler de söylüyor.

    ha bu arada, nedense, kimseler freud'dan bahsederken ilk nitelik olarak erilliğini, maçoluğunu belirtmezken; bu karan hanım'la ilgili ilk söz, son söz hapasa feministlik vurgusuna olmakta.
    herkes kadar doğru ve yanlış şeyler söylüyor olabilir.

    detaylı bilgi için: ptypes.com
    edit: compulsive attachment terimindeki attachment, geneldeki bağlanma anlamı, kişiye yönelik ve pozitif vurgulu kullanıldığından, tutunma gibi bir çeviriyi kişisel olarak tercih ettim, lakin yoruma açıktır elbette.
    bağlamsal vurgusunda, tutunmayı yakın buldum.
  • 16 eylül 1885’te almanya’da doğdu. ikinci çocuk olarak dünyaya gelen horney’in babası oldukça dindar ve otoriter bir gemi kaptanıydı. horney’in çocukluğunda okumasına izin verilen tek kitap incildi. babasının ilk evliliğinden 4 tane erkek çocuğu vardı. sık sık uzun süren seyahatlere çıkıyordu. annesi ise aristokrat bir aileden geliyor ve falcılıkla ilgileniyordu. -anne ve babasının farklı uluslardan gelmesi ve babasının kaptanlığı nedeniyle çocukluk yıllarında sık seyahat etmiş olması, geliştirdiği kuramında kültürel etmenlere önem tanımasında etken olmuştur. (geçtan, 2000)- babası horney’i de bazı seyahatlerinde yanında götürmesine, ya da hediyeler getirmesine rağmen horney babasının büyük abisini ona tercih ettiğini düşünürdü ve babası tarafından ihmal edildiğini düşünürdü. kadın olmasından dolayı neden ikinci plana atıldığını anlayamıyordu. bu onu annesine yakınlaştırmıştı. annesinin babası için yaptıklarının aynısını o da abisi için yapıyordu. odasını topluyor, kıyafetlerini ütülüyordu. 9 yaşındayken abisine aşık olduğunu hissetti. abisi bu duygularını anladığında onu kendinden uzaklaştırdı ve bu onu bütün hayatını etkileyecek bir depresyona itti. hayata bakışı değişti, hırslandı. “güzel ya da akıllı olmaktan, akıllı olmayı seçtim” dedi. 14 yaşında yoğun ergenlik sıkıntıları yaşamaya başladı. “süper bakireler için bakirelere layık süper gazete” dediği bir gazete başlattı ve asi kişiliğini gösteren davranışlarda bulunmaya başladı. “birkaç kişiyle öpüşmem benim namusuma leke sürmez” diyerek fahişelerin sık sık gittiği yerlerde dolaşmaya başladı.

    almanya’ da kadınların eğitim görebilmelerine ve üniversiteye girebilmelerine 1900’lerde izin verilmişti. 1906’da babasına karşı gelerek tıp fakültesine girdi. 2350 öğrenciden sadece 58’i kadındı. sınıf arkadaşları onu hep doktor değil kadın sıfatıyla gördü. sürekli açığını yakalamak, aşağılamak için fırsat kolladı. 1913’te berlin üniversitesi’nden tıp diplomasıyla mezun oldu. 1909’da üniversitede tanıştığı oscar horney’le evlendi ve 3 kız çocuğu dünyaya getirdi. o dönemlerde kimse bu kadar hırslı bir kadınla evlenmek istemiyordu. eşi çocuklarla horney’den daha çok vakit geçiriyor ve onları tıpkı babası gibi sert bir disiplinle eğitiyordu. horney bundan memnundu çünkü çocukları özgürlükleri için cesaretlendireceğine inanıyordu. 1911 yılında horney babasını ardından annesini kaybetti ve zor bir dönem geçiriyordu. bu onu psikanaliz çalışmaya itti. 1915’de karl abraham’la birlikte freudyen analizi takip etmeye başladı. bütün çocuklarını gelişimlerini ilerletmek için psikanaliz seanslarından geçirdi fakat daha sonra bunun büyük bir hata olduğunu fark etti. analistleri sürekli “penis kıskançlığı” ndan bahsetmekte, çocuklar anlayamamaktaydı ve horney’ de bu kavrama karşıydı. 1919’da analiz etmek için hasta almaya başladı ve berlin psikanalitik kliniği ve enstitüsü’nde 1932’ye kadar çalıştı daha sonra chicago psikanaliz enstitüsü’ne geçti. 1923’te eşi menenjit oldu ve iş yerini kapatmak zorunda kaldı. aynı yıl abisini bir akciğer rahatsızlığından kaybetti. bu dönemlerde ciddi bir depresyon yaşadı ve intihar düşünceleri oluştu. 1930’da o zamanlar dünyanın en entelektüel şehri olan brooklyn’e yerleşti. burada erik fromm, harry stack sullivian gibi meslektaşlarıyla arkadaş oldu. horney, fromm, sullivian, frida fromm reichman ve clara thompson “zodiac grubu” nu oluşturdular. bu gayri resmi bir organizasyon olup, düzenli olarak içki masasında toplanıp, psikiyatrideki ve ilişkili sosyal bilimlerdeki eski ve yeni fikirleri tartışıyorlardı. erik fromm’ la aralarında bir aşk ilişkisi olduğundan bahsedilir. burada nevrozlar üzerine kendi teorilerini kurmaya başlamıştır. sosyokültürel faktörlerin insan gelişiminde ki önemini vurguladı. 1937’de “çağımızın nevrotik kişiliği” (“the neurotic personality of our time”) isimli kitabında kültürel faktörlerin nevrozların düşüncelerini nasıl etkilediğini ve nevrozun insan ilişkilerindeki karışıklığa dayandığını yazdı. 1939’da “psikanalizde yeni yollar” (“new ways in psychoanalysis”) isimli kitabı yazdı. -freud’un fikirlerine katılmakla birlikte bir kadın olarak freud’un teorilerine farklı bir açıdan baktığını savundu. freud’un temel kanaatlerinin freud’un yaşadığı, çalıştığı dönemdeki devrim ruhundan etkilendiğini fakat devrin artık değiştiğini savundu.- 1941’de amerikan psikanaliz enstitüsü dekanı oldu. psikanalizdeki ortodoks yaklaşıma karşı duyduğu memnuniyetsizlikten dolayı kendi “gelişmiş psikanaliz derneği”ni kurdu. freud’dan sapmasından dolayı gördüğü negatif tutumlar onu istifa etmeye itti. 1942’de “kendi kendine analiz” (“self analysis”) kitabını yazdı. bu fikirler kendi kişisel deneyimleriyle ilişkiliydi. 1942’de “kendi içsel çatışmalarımız” (“our inner conflicts”) ve 1950’de “nevrozlar ve insan gelişimi” (“neurosis and human growth”) isimli kitapları yazdı. yaşamının son dönemlerinde “zen” (japon budist okulu) e ilgi duydu ve meditasyonla psikanaliz arasında bağ kurmaya çalıştı. 1952’de 67 yaşında ölene kadar çalışmaya ve yazmaya devam etti.

    “psikanalitik teorileri kritik bir açıdan yeniden değerlendirme arzum, terapiden elde edilen sonuçlar konusundaki hoşnutsuzluğumdan kaynaklanmaktadır. hemen her hastanın, kabul ettiğimiz psikanalitik bilgilerin hiçbir çözüm sunamadığı, bu nedenle çözümsüz kalan sorunlar getirdiğini gözledim.

    birçok analist gibi ben de sonuçtaki belirsizliği ilk önce deneyimsizliğime, bilgi eksikliğine ya da kör noktalara bağlıyordum. freud’un veya kendilerinin “ego” dan ne anladıkları, sadistik dürtülerin neden “anal libido” ile ilişkili olduğu ve o kadar çok farklı eğilimin neden gizli eşcinselliğin bir dışavurumu olarak değerlendirildiği türünden sorunlarla daha deneyimli meslektaşlarımın canını sıktığımı, ancak doyurucu cevaplar alamadığımı hatırlıyorum.

    psikanalitik teorilerin geçerliğine ilişkin ilk aktif kuşkularım, freud’un kadın psikolojisi teorisini okurken başladı ve ölüm içgüdüsü önermesiyle güçlendi.
    freud’un düzenli olarak geliştirdiği teoriler sistemi o kadar tutarlıdır ki, insan kendini bu teorilere kaptırdığı zaman onun düşünce tarzındaki önyargıları taşımayan gözlemler yapmak zorlaşır. ancak sistemin dayandığı kuşkulu önermeleri kavradıktan sonradır ki ayrı ayrı teorilerdeki hata kaynakları konusunda net bir görüş kazanılabilir. kendimi eleştirileri yapmaya yetkili gördüğümü söyleyebilirim çünkü 15 yıldan uzun bir süre boyunca sürekli olarak freud’un teorilerini uyguladım.” (1939, horney karen)

    horney’ in iyimserliği, freud’ un kötümserliğinden bir kurtuluş olarak görüldü. doğuştan gelen özelliklere daha az şey atfederek, sosyal faktörlere bağlı bir kişilik modeli oluşturdu. horney’ e göre önemli olan sosyal durumdur, aile ve diğer bağlantılar daha sonra gelir. insanların doğuştan sağlıklı olduğunu ve gelişim aradığını savundu. şimdiki zamana geçmişten daha çok önem verdi.

    iç tutarlılık ve resmi oluşum düzeyi açısından freud’ dan daha zayıf olabilir fakat dergisi olmamasına rağmen görüşlerini bu kadar yayabilmiştir. freud, jung ve adler gibi onun da teorisinin klinik gözleme dayanması nedeniyle bilimsel güvenirliği sorgulandı. 1960’ da başlayan feminist hareketle kitapları çok satıldı. erkek egemen toplumda kadınların kendi seçimlerini yapabilme hakları için çok savaşmıştır.
  • görüşleri, freud'un kuramı üzerine kurulmuştur denilebilir. "psikanalizde yeni yollar" adlı kitabında, psikanalitik kuramı, freud'u ve freudyen kuramcıları eleştirmiştir. hatta kitap, freud'un görüşlerini "eleştirmek" amacıyla yazılmış gibidir. örneğin horney, freud'un öne sürdüğü "elektra kompleksi"nin(kız çocukta yaşanır) bir parçası olan ve "penis kıskançlığı" olarak adlandırdığı durumun doğru olmadığını söyler. o'na göre bu görüş aslında erkeklerin, kadınlardaki doğurganlık yetisini ve annelik duygusunu kıskanmasının bir sonucudur. horeny, erkeklerdeki bu durumu "rahim kıskançlığı" olarak adlandırdığı bir kavramla karşılar. penis kıskançlığının freudyenlerce kabul görmesinin sebebini ise, erkek kuramcıların sayıca çokluğuna bağlar.
    horney, her şeye rağmen, "psikanaliz" yönteminin hakkını verir ve bu yöntemin, freud'un en önemli buluşu olduğunu söyler.
    horney daha çok,

    içgüdüsel faktörlerin önemi
    ego kavramı
    ölüm içgüdüsü
    transferans
    oidipus kompleksi ve penis kıskançlığı
    psikoterapide terapistin rolü
    nevrozların oluşumunda kültürün rolü

    konuları üzerinde durmuş ve freud'u bu konularda eleştirerek ondan farklı, ona zıt görüşler öne sürmüştür.
  • diğer psikanalitik kuramlar erkek dehaların eserleri olduğu için,karen horney'in kadın psikolojisi üzerine çalışmaları gerçekten aydınlatıcı nitelikte olmuştur.ne de olsa kadının halinden kadın anlar.erkek kuramcılar kadınlarda penis kıskançlığı olduğunu öne sürerken horney, uzun bir süre kadınlarla çalıştıktan sonra erkeklerde çalışmaya başladığında aslında erkeklerin kadınların doğurganlık özelliklerine oldukça imrendiklerini görmüştür.freud -sanırım kıskandığından- kadınların doğurma isteklerini mazoşistçe bir davranış olduğunu ileri sürerken,horney aslında kadınların doğurma,iyi anne, evi için saçını süpürge etme gibi davranışları aslında toplumdan onay almak için yaptıklarını, çünkü kadınların tek onay gördükleri şeyin bu davranışlar olduğunu belirtmiştir.
hesabın var mı? giriş yap