• balkon altinda asik adamin sevdigi hatun kisiye ask sarkilari soleme durumu
  • koku latince bir kelime olan cantare'den gelir. calgi eslikli, birden fazla bolumden olusan, daha cok kilise icin yazilmis eserlerdir. sozlu parti solo olabildigi gibi, solo ve koro icin de olabilir. baslangici dini ezgilerle olmasina ragmen 18. yuzyildan sonra din disi konularla da kullanilmistir.
  • (bkz: cantata)
  • (bkz: cantate)
  • (bkz: kahve kantati)
  • aşık olan adamın, aşık olunan kadının balkonunun altında şarkı söylemesi durumu olup bizim ülkemizde biraz zordur. bir kere böyle birşey yapsanız, kahvede taşak konusu olmanız içten bile değildir. ayrıca sadece kızın balkona çıkıp dinlemesi gereken bu şarkı esnasında bizde bütün mahalle, kızın akrabaları, konu komşu herkes çıkar. haliyle de kız utancından çıkmaz. ayrıca "birader şakşukayı çalsana" diyen zevzekler ve romantizm özürlüler de olacaktır. "cicim ayları bunlar genç, geçer gider" diye akıl verenler de kesinlikle olacaktır. neticede, bize ters, racona ters.
  • dini ve dünyevi konuşarı işleyen, incile bağlı olmayan, solo-duo-trio-quartet olabilen bölümleri olan solo, koro ve okesra için yazılmış bir türdür. bölümleri vardır. çalgı için yazılmış ayrı partiler vardır.
    arya ve ariosso da vardır. bir ben yokumdur.. bir de reçitatif yoktur kantatlarda.
  • (bkz: cantata/@elv)
  • bir çalgı eşliğinde söylenen ve genellikle birden fazla bölüm içeren sözlü bestedir.
  • kantat (italyanca cantare: şarkı söylemek), önceleri bir çalgı için yazılan sonatın tersine, sesle söylenmek üzere yapılan beste; günümüzde ise insan sesi ve çalgılar için yapılan herhangi bir besteye verilen genel addır. modern kantat oratoryoya benzemekle birlikte ondan daha kısadır ve mutlaka dinsel konulan işlemesi gerekmez.

    kantat sözcüğü ilk olarak italyan besteci alessandro grandi’nin cantade et arie a voce so/a’sında (1620-29; solo ses için kantat ve arya) yer aldı. melodinin her kıtada sürekli bas üzerinde çeşitlendirildiği önceki strofik aryalarda ve claudio monteverdi’nin son dönem madrigalleri gibi vokal oda müziği yapıtlarında, kantatın habercisi sayılabilecek öğeler vardı. grandi’den sonra bestelenen ilk kantatlar, italyan bestecilere aitti; hepsi italyanca sözlerle bestelenmiş bu yapıtların çoğu din dışı (cantata da camera: “oda kantatı”), bazıları ise dinsel bir üslup (cantata da chiesa: “kilise kantatı”) taşıyordu. temel özellikleri bakımından değişik olmakla birlikte, zamanla her iki üslup da o dönemin operasında görülen resitatifarya bileşiminin özelliklerini benimsedi. luigi rossi, pietro antonio cesti, özellikle de giacomo carissimi 17. yüzyılın önde gelen kantat bestecileriydi. bunlan izleyen besteciler, kantatı tek bir ses, bazen de iki ses için yazılmış, birbirinin ardından gelen bir dizi resitatif ve da capo arialar (-aba-, a bölümü genellikle çeşitleniyordu) biçiminde standart bir yapıya kavuşturdu. alessandro stradella, mario savioni, giovanni legrenzi gibi besteciler ve öğrencileri, kantatı roma’daki ve avrupa’nın öbür kentlerindeki saraylarda gelişen aristokrat müziğinin ayrılmaz öğesi durumuna getirdiler. alessandro scarlatti ise son italyan kantat bestecilerinin en önemlisiydi. scarlatti’nin alman öğrencisi johann hasse, oda kantatını dresden’e taşıdı. handel de italyan tarzı kantatlar yazan besteciler arasındaydı. 18. yüzyıl başlarında fransız müziğinde, özellikle de louis clerambault, jean-baptiste morin ve rameau’nun yapıtlarında benzer bir eğilim gözlendi. fransız kantatlarının sözleri, genellikle fransızcaydı. aristokrat çağrışımlarından sıyrıldığı almanya’da ise kantat, almanca sözlerle yazılıyordu.

    lutherci din adamları, özellikle de erdmann neumeister, kilise ayinlerinde din dışı müziğin kullanılmasına ön ayak oldu. bu din adamları alman protestan bestecilere operadaki arya biçimini temel alan dinsel kantatlar yazmaları için bir dizi metin hazırladı. bundan önce lutherci kilise müziği, genellikle kitabı mukaddes metinlerinin kullanıldığı 12. yüzyıl müziğine dayanıyordu. neumeister’in daha dünyevi bir biçim kazandırma çabasının sonucunda, kilise müziği italyan opera müziğinin üslubunu benimsedi. georg philipp telemann, pazar günleri ve kutsal günler için bestelediği 12 kantat dizisiyle bu eğilimi temsil eder.

    johann sebastian bach, kantat olarak bilinen yapıtlarını motetto*, konçerto ya da od gibi daha eski terimlerle adlandırmıştı. (bu yapıtlara kantat adını verenler, 19. yüzyıl müzik yayımcılarıydı.) bach, kantatlarda genellikle görülen yüzeysel üslubu kullanmayı da reddetmişti. buna karşın pek çok kişi, kantatı en iyi bach’ın yapıtlarıyla tanır. 1714’ten başlayarak bach, kilise yapıtlarında da capo arialara yer verdi. kilise kantatlarının çoğunu lutherciliğin etkisindeki leipzig’de kaldığı dönemin (1723-25) başlarında besteledi. koral kantat adı verilen biçimi de bu dönemde geliştirdi. koral kantat, bir ilahinin ilk kıtası üzerinde inceden inceye işlenmiş bir koral fantezi* ile başlıyor, cemaatin de katıldığı son kıtanın armonizasyonu ile bitiyordu. aradaki kıtalarda işlenen temalar, bir ya da daha çok vokal solocu için yazılmış resitatif ya da arya bölümlerinde yeniden işleniyor, çeşitli bölümler dinsel ayinle iç içe geçiriliyordu.

    din dışı kantatlar, bach’ın yaşadığı dönemde (ör. kahve* ve köylü kantatları) ve sonrasında da oldukça yaygındı. büyük viyanalı besteciler bazı vesilelerle, genellikle de belli bir olay nedeniyle kantatlar bestelemeyi sürdürdülerse de (ör. mozart’ın die maurerfreude’si [masonların sevinci]) kantat biçimi zamanla geriledi.

    yaklaşık 1800’den sonra kantatlarda giderek daha serbest bir üslup benimsendi ve kantat terimi beethoven’in der glorreiche augenblick’inden (şanlı an) başlayarak bir ya da daha çok insan sesi, koro ve orkestra için bestelenen, az çok ölçekli herhangi bir yapıt için kullanılmaya başladı. mendelssohn da senfoni kantat adını verdiği lobgesang’ta (1840; övgü ilahisi) senfoni ile kantat tarzını birleştirdi. 20. yüzyıl bestecisi benjamin britten ise gerçekte bir kantat olan yapıtına spring symphony (1949; ilkbahar senfonisi) başlığını koydu.

    eski müzik biçimlerine ilgi duyan 20. yüzyıl bestecileri, kantatın yapısını geliştirdiler (örn. benjamin britten’ın kantikleri). buna karşılık, eskiden tanımlandığı biçimiyle oda kantatı, günümüzde şarkı çevrimlerine ve genel olarak şiir bestelemeye ilgi duyan bestecilerin raslamsal ürünleriyle varlığını sürdürmektedir. samuel barber’ın opus 3, dover beach’i (1931; dover kumsalı) ve dmitri şostakoviç’in aleksandr blok’un şiirleri, bunlara örnek gösterilebilir.

    (bkz: bach kantat no. 140)
hesabın var mı? giriş yap