• kalp ile ilgili çeşitli hastalıklar. yüksek tansiyon ve kolesterol ile tetiklenen rahatsızlıklar
    (bkz: kalp krizi)
  • (bkz: mvp)
  • düz yolda denge sağlayamama,ağız kokması gibi belirtilerle kendini gösteren rahatsizlik olayı.
  • kalpte iyilik taşımadığında ortaya çıkan hastalık çeşidi.
  • tüm hastalıklar gibi önce spritüel boyutta başlar.

    hem bedenin bir bütün olarak, hem de her bir organın ayrı ayrı birer spritüel eşleniği vardır. kişinin bilinç düzeyine göre bu spritüel yapılar negatif etkiler alıp zayıf düşebilirler. bu durumda o spritüel yapının zahir kısmı olan organ, zaman içinde hastalanmaya başlar.

    sağlıklı işleyen bir spritüel yapı direkt yüksek bilinçle alakalıdır. ayrıca ara ara bedene biriktirdiği toksinleri atmak için yardımcı olmak çok faydalı olacaktır. bunun için oruç veya onun daha sert versiyonu olan riyazet yapılır. riyazet uygulamasında genelde üç günde bir defa yemek yenilir ve kırk gün sürer. şems-i tebrizi hazretleri kendisinin narin ve hastalığa yatkın bir bedeni olduğunu ve hastalıkları açlıkla önlediğini söyler.

    kalp hastalığı durumlarında ayrıca allah'ı çok zikretmek faydalıdır. zikir, tüm bedenin ve bilhassa da kalbin spritüel boyutundaki eşleniğini akord eder ve titreşimini artırır. spritüel boyuttaki düzelme yavaş yavaş zahir boyuta da yansımaya başlar. ancak organdaki tahribat ileri düzeylerdeyse etkisiz kalabilir. gerçi zikri sağlık için yapmak bâtıl bir niyet olacaktır. zikir yalnızca allah'ı anma ve hatırlama niyeti ile yapılmalıdır. sair faydalar ise sadece birer yan üründür.

    not: dikkat! bu bir tedavi veya sağlık tavsiyesi değildir. meselenin yalnızca tasavvufi açıdan ele alınmasıdır. her türlü hastalığınız için hekiminize başvurunuz. sorumluluk kabul edilmez.
  • bilindiği üzere, kalp denilince iki şey anlaşılır. ilki, fiziki olarak, sol göğsümüzde bulunan kozalak biçimli organdır ki, buna kalb-i sanevberi veya yürek denilir. bunun hasta olması halinde müracaat edilecek tabipler bellidir. bu konumuz dışında.

    mevzubahis olan "kalp", işte o yukarıdaki maddi organın yardım ve yataklık yaptığı nurdan kuvvettir ki, buna kalb-i hakiki veya gönül adı verilir. işte bu kalbin hasta olması çok büyük bir sıkıntıdır. nitekim bütün semavi dinler de, şöyle veya böyle, o kalb-i hakikinin hastalıklardan kurtulması ve o şekilde kalması için çabalamıştır.

    peki nedir bu hastalık; kalbin sahibinden başkasına tutulması, bağlanması, nefsine tâbi olmasıdır. bu hal, bakara suresinin onuncu ayetinde mealen; "kalplerinde hastalık vardır (şek ve nifak)" şeklinde bildirilir. öyle olur ki, bu hastalık sonsuz ölüme, bitmek tükenmez azaplara sürüklediği halde, o kalbin sahibi bu hastalıktan kurtulmayı hiç düşünmez. dolayısıyla bu marazı gidermeye çalışmak, en az beden arızalarını gidermeye çalışmak kadar önemlidir. çünki kalbin islamiyete teslim olması için bozuk olmaması, manevi hastalığı bulunmaması lazımdır.

    kalb hasta ve bozuk olunca, kalbin inanması için, akıl ile düşünmek, incelemek gerekir. mesela safrası bozuk kimse yemeklerin tadını alamaz, her şey ona acı gelir. şeker gibi bir şeyin tatlı olduğunu ona anlatmak, bin dereden su getirmek lazım olur. fakat safra hastalıktan kurtulunca, bunlarla uğraşmaya lüzum kalmaz.

    insanlarda bulunan nefs-i emmare, tabiatı gereği din bilgilerine inanmak istemez. bunun için islamiyete uymak, nefse acı gelmektedir. kalp ise, yaratılışında temizdir. fakat, nefsin islamiyete uymak istememesi hastalığı, kalbe sirayet ederek, kalb de islamiyete uymak istemez. islamiyete inanıyor ise de, uyması acı gelmektedir. islamiyetin doğruluğunu isbat için, ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, hasta olan kalpte buna yakîn hasıl olması, çok güç olur. kalb, şu üç düşmanın (nefis, şeytan, kötü arkadaş) şerrinden, hücumundan kurtulunca, tasfiye bulur, yani haramları sevmek hastalığından kurtulur. allah sevgisi, kendiliğinden oraya yerleşir. suyu boşalan şişeye havanın dolması gibi olur. bir kimse, nefislerinin esiri olmuş olan insanlardan uzaklaşırsa ve nefsi "tezkiye" olursa, yani inkar etme hastalığından kurtulursa, içerideki ve dışarıdaki düşmanlardan kalbe hastalık gelmez. mevcut hastalık da, islamiyete uyarak ve istigfar okuyarak tasfiye edilince, kalp hakiki imana kavuşur. buna kavuşmanın en etkili yolu da, daha evvel nefsini tezkiye etmiş birisine tabi olmaktır (sohbetle veya en azından kitaplarını okuyarak).
  • "kalbe günahın bulaşması, yağın elbiseye bulaşması gibidir. acele edilmezse dağılır."

    ibnu'l cevzi, el-mudhiş
  • kişi kalb hastalıklarını tedâvî etmede hırslı olmaz ise, bu hastalıkların artması ile cezâlandırılır. yüce allah'ın şu buyruğu buna delâlet eder:

    "kalblerinde hastalık var. allah da onların hastalıklarını artırmıştır." (bakara, 10)

    hiç şüphesiz bu musibet, kişinin çocuğunu, âilesini ve malını kaybetmesinden daha azîmdir. insanların çoğunluğu ise bundan ğâfiller.

    insanların çoğu, azâbın ve musîbetin, beden, mal ve evlat gibi sadece zâhir görünen şeylerde olduğunu zannediyor. hakîkatte ise asıl musîbet, kalblerin hastalanmasıdır. bunun fesâdı ise, diğer şeylerdeki musibetten, daha şiddetli ve daha azimdir.

    şeyh ibn 'useymîn(rahimehumullâh), ahkâmun mine'l-kur'âni'l-kerîm.
  • imâm ibnu'l kayyim(rahimehullah) dedi ki:

    şüphesiz ki kalp bozulursa, göz, kulak ve dil de bozulur.

    (ed-dâu ve'd devà, 1/495)

    gözün bozulması; yabancı/nâmahrem kişiye bakmak, kıskanarak/nazar ederek bakmak, bir başkasını gizlice izlemek, bâtıl kitapları okuyup videoları izlemek,

    kulağın bozulması; dedikodu/gıybet dinlemek, gizlice kapı dinlemek, müzik dinlemek,

    dilin bozulması; insanlara batılı anlatmak, konuşurken yalan söylemek, kendisini ilgilendirmeyen kişileri/konuları konuşmak, teğanni/şarkı söylemek ve ağzı bozuk olmak gibi şeylerdir.
hesabın var mı? giriş yap