• bir şeyi açıklamak veya anlatmak için el, kol ve başla yapılan hareketler bütünü.
  • vücudun genelde sahibinin kelimelerini güçlendirmek amacıyla, çoğu zaman bilinçsiz olarak yaptığı hareketler. genel olarak bu pencereden bakılan jestlerin aslında çok daha derin bir konu olduğu kimi kişilerce yadsınamayacak bir gerçektir.

    özellikle "bir insana onun hoşlanacağı bir extralık sunabilmek (ibrahim tatliseks)" sonucunda o insanın vücudunun ürettiği bilinçsiz tepkiler* ademoğluna sunulan büyük mutlulukların başında gelir.

    konuşma destekleyici bilinçsiz mimiklerden çok duygu destekleyici bilinçsiz mimikler en çok aranan, en çok mutlu eden insan davranışı biçimidir.
  • ortaköyde yeni açılan tikky gazinosu.buranın işletmecileri nispet'in sahipleriyle aynı kişilerdir.
  • (bkz: gesture)
  • bir de jest oldu meselesi vardır, hakketten olur bu şey ha.
  • bir senem diyici albümü.
  • bir de bu isme sahip bir bar grubu vardi.
  • olmaz yan cebime koy demenin literatüre geçmiş ve eyleme ve nakite dönüşmeyi bekleyen hali.
  • sahneye çıkma girişimi.
  • kısaca jandarma eğitim sosyal tesisleri...

    efendim, paylaşma imkanım varken askeriyenin bu tesisi hakkında birkaç gözlemimi kısaca aktarayım ;

    * girişi bulunması güç bir yerde. "istanbul yolundan giderken carefour'dan sonra..." diyenlere itibar etmeyiniz; çünkü öyle kolaylıkla görülebilecek bir yerde değil. sanayinin içinden geçmek gerekiyor ki bu; ters yönden giden onlarca arabayla, ortalayamayacağınız kadar büyük çukurlarla karşılaşmanıza sebebiyet verecektir. iki adet girişi var buranın. ilk kapıda, hunilerin sarmal dizildiği için -yüksek hızları önlemek için- manevra kabiliyetinizin yüksek olması lazım, kendinizi ferrari'nin test pilotu hissedebilirsiniz; normaldir. ikinci kapıda yolun tam ortasında yumruk büyüklüğünde, taşa benzeyen bir şey var. ilk görüşte "lastiği patlatmaya neden olabilecek taş" kategorisine giren bu köşesi sivri zımbırtı kamera oluyor. nizamiyede duran asker bilgisayardan bakıyor bomba falan var mı diye.

    * hayırlısıyla içeriye girdikten sonra biraz uzunca bir yokuşu tırmanıyoruz; en üstte otoparklar var. iki otopark; toplamda 300 araba rahat sığar. çıktığımız yokuşun en tepesinden aşağıya doğru eğimli yeşil çim üzerine kurulu kamelyalar var. kendin pişir kendin ye tarzı bunlar.

    * sezon olarak mart ayının sonunu, nisan ayının ikinci haftasını belirlemiş olacaklar ki, ortalıkta pek insan yok. her neyse boş büfelerde kimsecikler olmadığına kanaat getirip, subaylar için ayrılmış kafeteryaya çıkıyoruz. aaaa?! burda "fast food" var. siparişimizi veriyoruz. kafeteryada yirmi kişi falan var. bekliyoruz siparişimizin gelmesini...asker gelip uyarıyor "komutanım sizin pideler gecikebilir." diye. hiç önemli olmadığını söyleyip kafamızda o güzel pidelerin, hamburgerlerin, patates kızartmalarının hayalini kuruyoruz. 15 dakika geçiyor. herkeste bir sıkılma, tavandaki kartonpiyerlerin döşemelerini gözleriyle takip etme gibi uğraşlar baş gösteriyor. 30 dakika oluyor. homurdanmalar baş gösteriyor. içecekleri erkenden getiren askere küçük bir kulak çınlaması hediye ediliyor. evet 43 dakika olu... derken siparişimiz geliyor. iki adet soğuk hamburger, soğuk kaşarlı pide, ılık patates kızartması...söve söve yemek bitiriliyor. sinirler en alt teli en üst teliyle eşit sesi çıkarabilecek gitarın üst teli kadar gergin. "bir daha burda yemek yiyen top olsun!" diyerek masadan kalkılıyor.
hesabın var mı? giriş yap