• (bkz: ispoved)
  • --spoiler--

    * şayet bir peri gelip bana arzularımı gerçekleştirmeyi teklif edecek olsa, ben ne isteyeceğimi bilmiyordum.

    * hayatın anlamını anlayamazsın, o yüzden düşünme, sadece yaşamaya bak!

    * insanın kendisini aldatmasının bir faydası yok. her şey boş! mutlu kişi henüz doğmamış olandır. hayattansa ölüm daha iyidir ve insan kendisini bu hayattan kurtarmalıdır.

    tolstoy

    --spoiler--
  • tolstoyun iç bunaltan sürekli arayışını ve varlık sebebini sorgulayışını ele alan kitabı. okurken insanı derin bunalımlara sürüklüyor. bir insanın ömrünün gerçeklik peşinde koşması ve hayatından lezzet almadan hergün intiharı düşünerek yaşaması çok acı olmalı. bu romanını ele alıp tolstoyun müslüman olarak öldüğünü öne sürenler var ama bana biraz uzak geliyor.

    yalnız kitabı okurkenki farkettiğim en önemli detay bediüzzeman said nursinin 8. sözü yazarken tolstoydan alıntı yaptığını farketmek oldu (çölde yolunu kaybeden ve kuyuya düşen seyyah hikayesi). tolstoyun derinlik sahibi dünya yaşantısında eşine ve çocuklarına yaşattığı mutsuzluk bu bilgeliği elde etmek ve hayatını zehir etmek uğruna değermi bence değmez nazarımda yalnızca yazarlığı değerli şahsiyet.
  • tolstoy; kitabın başında bahsettiği hikayeye eski bir doğu masalı diye başlar. said nursi ise bunun ibrahim'in suhuflarında geçtiğini savunur. said nursi'nin tolstoy dan alıntı yapması zor bir ihtimal gibi duruyor. gerçi kitabın yazılış tarihi 1880'li yıllar. sekizinci sözün yazılış tarihi ise 1930'lardan sonra, arada 50 senelik gibi bir zaman var, ancak osmanlıca çevirisine dair bir bilgi yok. bir de said nursi neden ibrahimin suhufu demiştir bilmiyoruz. ibrahim suhufu diye bir şey yok ortada. muhtemelen bu hikaye sözlü olarak aktarılmış eski bir hikaye
  • --- spoiler ---

    arayışımı bütün bilim dallarında sürdürdüm, ama aradığımı
    bulmak şöyle dursun, benim gibi, hayatın anlamını bilirnde arayan
    hiç kimsenin de hiçbir şey bulamadığına ikna oldum. o insanlar
    hiçbir şey bulamamakla kalmadıkları gibi beni tam da ümitsizliğe
    sevk eden şeyin -yani hayatın anlamsızlığının- insanın herhangi bir
    şüpheye yer vermeksizin bilebileceği tek şey olduğunu açıkça da
    kabul etmişlerdi.

    cevapları her yerde aradım. hayatımı öğrenmekle geçirmiş olmam
    ve bilim dünyasıyla olan ilişkilerim sayesinde bilimin her
    dalındaki bilim adamlarına ve akademisyenlere ulaşma fırsatım oldu.
    bana bütün bilgilerini seve seve sundular, sadece kitaplarla
    değil sohbet yoluyla da. öyle ki, bilimin bu hayat sorusuna dair tüm
    söyleyebilecekleri elimin altındaydı.

    bilimin halihazırda vermiş olduğu cevapların dışında var oluşa
    dair sorulara başka cevaplar veremiyor oluşuna uzunca bir süre
    inanamamıştım. bilim dünyasının, elde ettiği, hayata dair gerçek
    sorularla hiçbir ilgisi olmayan sonuçları büyük bir önem ve ciddiyet
    havası içerisinde ilan ettiğini gördükçe, bana uzunca bir zaman
    benim anlayamadığım bir şeyler varmış gibi gelmişti. bilim
    karşısında uzun bir süre ürkek kalmıştım ve cevaplarla benim sorularım
    arasındaki uyumsuzluğun bilimin hatasından değil, benim
    cehaletimden kaynaklandığını sanmıştım. ama bu konu benim için
    bir oyun ya da eğlence değil, bir ölüm kalım meselesiydi ve ben
    istemeyerek de olsa şu kanaate vardım ki, sorduğum sorular
    sorulabilecek tek meşru sorulardı ve bütün bilimlerin temelini
    oluşturuyorlardı. suçlanması gereken bu soruları soran kişi olarak
    ben değil, bu sorulara cevap verme iddiasında olan bilimin kendisiydi.
    benim sorduğum soru -ki beni elli yaşında intiharın eşiğine getirmişti-
    sorulabilecek en basit soruydu ve budala bir çocuktan tutun
    da bilgeler bilgesi bir yaşlıya kadar herkesin ruhunda yatan şeydi.
    bu, insanın cevabını bulamazsa yaşayamayacağı türden bir soruydu
    ve ben bunu tecrübelerimle öğrenmiştim. soru şuydu:

    "bugün yaptıklarımın ve yarın yapacaklarımın sonucunda ne olacak?
    hayatırnın tamamının sonucunda ne olacak?"

    soru şu şekilde de ifade edilebilir:
    "hayatımın, beni bekleyen, kaçınılmaz olan ölümün yok etmeyeceği bir anlamı
    var mı?"

    -------------------------------------------

    her insanın, karşı karşıya olduğu "ben kimim?", "niçin yaşıyorum?"
    ya da "ne yapmalıyım?" sorularına yanıt bulabilmesi için ilk önce şu
    soruya yanıt vermelidir: "o bütün nedir?" (ki o, bütünü
    tanımamaktadır, sadece kısacık bir zaman diliminde bütünün küçücük
    bir parçasını tanımıştır.) bir insanın kim olduğunu anlayabilmesi
    için önce, birbirlerini anlamayan, kendisi gibi insanlardan
    oluşan bütün o gizemli insanlığı anlaması gerekmektedir.

    sadece tanrı'ya inandığım anlarda yaşamış olduğumu hatırladım.
    bu, geçmişte nasılsa, bugün de öyleydi. yaşamak için tanrı'nın
    varlığının farkında olmaya ihtiyaç duyuyordum. onu unutmaya, ya da
    onu inkar etmeye göreyim; ölüyordum,

    bu canlanma ve ölme de neyin nesi? tanrı'nın varlığına olan
    inancımı yitirdiğimde yaşamıyorum. şayet onu bulmaya yönelik
    içimde bir umut kırıntısı olmasaydı kendimi çoktan öldürmüştüm.
    sadece o'nu hissettiğimde ve bulmaya çalıştığımda yaşıyor, gerçekten
    yaşıyorum. "daha ne arıyorsun?" diye haykırdı içimdeki bir ses. "bu
    o. o, onsuz yaşanılamayandır. yaşamak ve tanrı'yı bilmek aynı
    şeylerdir. tanrı var oluştur."

    "tanrı'yı arayarak yaşadın mı, bir daha tanrısız yaşayamazsın." ve
    her zamankinden daha güçlü bir şekilde, içimdeki ve etraflmdaki her
    şeyaydınlandı ve bu ışık beni bir daha terk etmedi.

    tolstoy

    --- spoiler ---
  • üstad'ın kendi ruh dünyasını anlatan, anlatırken de hayatı ve inançları sorguladığı kitabı, kitap 1880 yılında yazılmış ve yayınlamasından 4 sene sonra yasaklanmıştır. 90-100 sayfalık ince bir kitap olmasına rağmen bitirmek epey bir zaman almaktadır.
  • yarım asır allah'sız -yani haliyle boş- yaşadıktan sonra allah'ı nasıl bulduğunu anlatır bu eserinde tolstoy. eskiden içinde tuttuklarını itiraf eder, hatta itiraf etmez, adeta haykırır. tek gerçek mutluluğun allah'ı bulmak olduğunu anlatır. allah olmadan yaşanan hayatın ne denli anlamsız, allah'lı hayatın ise ne denli anlamlı olduğunu keşfeder. o nedenle tüm anarşistliğine rağmen allahsız anarşist ve komünistler kendisini sevmezler. bu da ateistlerin genelinin kaypaklığını tekrar gözler önüne serer.

    çeviriler içerisinde tavsiyem; lacivert yayıncılık, antik batı klasikleri çevirisi.
  • çok az kitap için başucu kitabı demişimdir (başucu kitaplarının da zaman zaman değişmesi gerektiğini düşünürüm, o ayrı). bu kitap uzun süre başucunda tutulmayı hak edenlerden düşüncesindeyim.

    100 sayfa civarında bir hacmi var; fakat düşünsel olarak çok dolu olduğu için oldukça zaman gerektiriyor. yaratılışa, varoluşa dair az çok kafa yoran bir insanın geçtiği süreçlerin tolstoy'da vuku bulmuş hali. kimi sorularıma, endişelerime açıklamalar bulabildiğim bir kitap oldu. büyüklendiğim, bunun farkında da olduğum ve fakat kendime açıklayamadığım noktalar yakaladım.

    okunduktan kısa süre sonra, altı çizilen satırlar referans alınarak baştan yapılan bir tarama işe yarıyor.
  • 1880 yılından bu yana kafamızdaki soruların hiç değişmediğinin kanıtı kitap..

    kitapta tolstoyun bulunduğu ruh halinde iken arkadaşımın önerisi üzerine okudum. aynı soruları sorduğum, aynı arayışlarda olduğum dönemde ilaç gibi geldi.

    "tanrı'yı arayarak yaşadın mı, bir daha tanrısız yaşayamazsın."

    "ınsan bildigi seyi bilmeye son veremez"
  • (bkz: #48834262)
hesabın var mı? giriş yap