• islamın doğuşuyla başlar osmanlıyı da içine alarak genişler
  • her tarih gibi bu tarihinde muzafferler tarafından yazıldığını düşündüğümüzde pek de güvenilmemesi gereken tarihtir. işgal-fetih arasındaki ince çizgiyi hatırlatmıştır bana bu islam tarihi okumalarım. ben yapınca fetih , başkası yapınca tu kaka.
  • mustafa asım köksal hocamızın yazdığı 18 ciltlik şaheser.
  • dar ve geniş anlamda islam tarihi olarak ikiye ayrılır. dar anlamda islam tarihi hz. muhammed'in islamiyeti yaymaya başlamasıyla abbasilerin yıkılışına kadar olan kısmı kapsar. geniş anlamda islam tarihi yine islamiyeti ortaya çıkışından günümüze kadar olan kısmı kapsar.
  • avrupalı gayrimuslimlerle kurulan ilişkilere baktığımızda karşımıza çıkan asimetrinin bizi şaşırttığı tarihtir. şöyle ki, müslümanların, muadilleri büyük devletler gibi devlet yönetmeyi ve teşkilatlanmayı öğrenmelerinden itibaren avrupalılarla ticaret yaptıklarını biliyoruz. hristiyan alemi ile islam devleti arasında uzunca bir süre kurulan iki temel ilişki vardı: diploması ve ticaret.

    bu bağlamda bir ilgi çekici bir nokta haçlı seferlerinden önce iki toplum arasında ilişkilerin yüksek seviyede olmasınına rağmen, müslümanların avrupalıların yaptığı gibi daimi elçilikler açmaktan kaçınmış olmalarıdır. o kadar ki, müslümanlar, gayri müslimlerin aksine, darül harp-islam devletinin geri kalanı- topraklardaki ilk daimi büyükelçiliklerini 18 yy'da açmışlardır.

    bir diğer nokta da islam tarihi boyunca darül islam-islam devleti- içinde yaşayan pek çok gayrimüslim olmasına rağmen, bu konuda da bir simetriye rastlayamıyoruz, darül harpte yaşayan hemen hiç müslüman yok.
    (lewis, b. the muslim discovery of europe, 76)
  • islam tarihinde adı/bahsi geçen hayvanlardan bazıları:

    ~570: mahmud (ebrehe'nin ordusunun önünde yürüyen fil)
    ~622: kusva (hz. muhammed'in çağrı filminde de yer verilen devesi)
    ~630: müezza (hz. muhammed'in çok sevdiği kedisi)
    ~657: asker (aişe'nin cemel savaşındaki devesi)

    ana tema:
    (bkz: islam/@derinsular)
  • - hz. muhammed dönemi
    hz. muhammed hakkındaki bilgimizin kaynakları. bu kaynakların epeyce sınırlı olması. popüler kültürdeki hz. muhammed algısını şekillendiren çağrı gibi filmlerin içeriği.

    - hz. muhammed'den sonra (632-692)
    hz. muhammed'in ölümünü takip eden 60 yılda yaşananlar. dört halife dönemi de dahil olmak üzere, ilk müslümanlar arasındaki ihtilaf ve çatışmalar.

    ana tema:
    (bkz: islam/@derinsular)

    diğer ilgili tema:
    (bkz: tarih /@derinsular)
  • insanlık tarihi neolitik çağ’da mülkiyetçi anlayışı ortaya çıkardıktan sonra bir kırılma noktası yaşamıştır. çünkü neolitik’ten önceki kooperatif hayat artık yerini emek-sermaye, özgür-köle çelişkilerinin giderek derinleştiği büyük tarihsel savaşımlara bıraktı. tarihte ilk dini yapı olarak bilinen zigguratlar da avcı-toplayıcı homo sapienslerin yerleşik hayata geçip sermaye biriktirmesi sonucu ortaya çıktı. başlangıçta biriken sermayenin muhafaza edildiği yer olarak kullanılan bu yapılar zamanla dini işlevsellik de kazanarak din ve ekonomi eksenli bir hükümranlık doğurmuştur. dinlerin tarihi de sermayenin tarihiyle başlamıştır. bilgi ve öğrenme kümülatif ilerleyip öyle gelişir. dinler de tıpkı kültürler gibi kendisinden önceki dinlerden ve çevre dinlerden etkilenerek gelişir. günümüz dinlerindeki ritüel ve inanç çeşitlerinin kökenleri pagan imgelemlere dayanmaktadır. bu nedenle dinsel/tanrısal bilgi hiçbir zaman öz ve saf değildir.

    tarihçilik bu savaşımda nerede durmalıdır? bugüne kadar durduğu yerde durmamalıdır en azından. foucault’nun belirttiği üzere “tarih, ritüeller gibi, kutsallaştırma ayinleri gibi, cenaze törenleri gibi, ayinler gibi, söylence anlatıları gibi, bir iktidar yaratıcısı, bir iktidar yoğunlaştırıcısıdır.”

    evet, tarih bir iktidar söylemidir. ya da ernst toller'ın dediği gibi, kazananların propagandasıdır. birilerinin tarihi ötekilerinin tarihi değildir. tarih savaşlarla, hükümranlarla, zaferlerle, işgallerle, fatihlerle yazıldıkça ontolojik sorunlarımız bizi birkaç bin yıl daha uğraştıracaktır –eğer gezegenimiz yok olmazsa.

    öyleyse tarihin rolü, iktidarın olduğundan başka türlü göründüğünü ve tarihçilerin yalan söylediklerini göstermek olacaktır.

    genelde dinler tarihi, özelde islâm tarihini inceleyecek olursak metafizik kavram ve inanışlar ekseninde oluşturulmuş bir siyaset ve bilgi alanı göreceğiz. iktidarın en cüretkâr olduğu yer insan bedenidir. dinler de uyruklaştırılan insanların bedenleri hakkında söz sahibi olmuş, disipline etmiş, ıslah etmiş veya cezalandırmıştır. metafiziğin beden üzerindeki yaşatma-öldürme hakkı nereden geliyordu? tanrısal bir bilgi olmadığı aşikârdı. zira tanrısal bilgi erken dönem ortaçağ ile gelişti. antik yunan toplumunda bugün tanrısal bilgi veya tanrısal disiplinler o zamanda toplumsal bilgiydi. eşcinsellik erkekler arasında serbestti fakat bilgi üreticileri filozof ve düşünürler eşcinselliğe karşıydılar. bu tanrısal bir karşı çıkış değildi. plutarkhos, hippokrates, ksenophon gibi düşünürler sağlık-bilim sorunsalında karşı çıkmaktayken, platon, aristoteles gibi düşünürlerse toplumsal yapı sorunsalında bir karşı çıkış sergilemekteydi.

    islâmiyet’i çözümlerken şarkiyatçı tuzaklara düşmemek gerekir. batı’nın doğu’yu fethedilmeyi bekleyen bir kadın olarak gördüğü bu modern emperyal düşünümler ırkçılık, savaş çığırtkanlığı, islâmofobi gibi gerici tavırlara sevk edecektir. iktisadi bir perspektif ise bizi marksizmin sığ çözümlemelerinden kurtaramayacaktır. rasyonel bilgi, bilimsel bilgi ekseninde yapılan bir çözümleme ise bizi teknokrasinin ve bilimin mekanikliğinden kurtaramayacaktır.

    sorulması gereken soru “neden” değildir, “nasıl”dır. dinler neden ortaya çıktı, neden insanlar savaştırıldı sorularının yerine, din, uyruklaştırma, disipline etme, cezalandırma-ödüllendirme işlevselliğini hangi araç ve yöntemlerle gerçekleştirmektedir sorusu sorulmalıdır.

    şüphesiz ki erken modern döneme kadar tahakkümünü sürdüren tanrısal bilgi, post-modern erklerin, kapatılmaların, ödüllendirme-cezalandırmaların, ıslah etmelerin, disipline etmelerin, kısacası beden üzerinde iktidar üretimi sağlamanın temellerini atmıştır. foucault beden üzerindeki bu iktidar üretimine biyo-politika demekteydi. tanrının ve kralın öldürülüp, boşalan tahta insanın oturtulduğu, aydınlanma evrimini tamamlamış kapitalist modernitede hapishanelerde, ıslahevlerinde hâlâ tanrısal bilginin okutulup beden üzerinde hâkimiyetin sağlandığı bir formülasyonun varlığı söz konusudur.

    şu soruyu sormak elzemdir: aydınlanma öncesi burjuvazinin düşmanı olan tanrı, aydınlanma sonrası burjuvazinin kendi tahakkümünde bir araç olarak mı kullanılmaktadır? peki, islâm bu problematiğin neresinde durmaktadır? avrupa ve amerika’da düşmanlaştırılan, ötekileştirilen, terörize edilen islâm ve muhammed, kapitalist modernitenin sosyalizmden sonra kendi faşizmine ve post-kolonyalizmine meşruiyet sağlayıcı bir aracı olarak mı işlevselleştirilmekte?

    bizler, tarihi egemenlerin yazdığı belgelerle, devasa mimari yapılarla veya salt entelektüel kaygılarla öğrendikçe birilerini ötekileştirmeye, içimizdeki faşizm olgusunu büyütmeye ve iktidarı hâlâ tanımamaya devam edeceğiz.

    constantinopolis fethedilirken, amerika keşfedilirken(!), kavimler göçerken, roma bölünürken başka bir yerde, aynı zaman içinde başka bir tarih de yaşanmaktaydı. rençberler, işçiler, göçmenler, gettolar, serseriler, zibidiler, deliler, fahişeler, cadılar, mülksüzler, köleler tarihin lanetlileriydiler, ötekileriydiler. çünkü efendinin göğe yükselmese de dikenlidir taçları.
  • islam tarihi bize öyle bir anlatılıp bilinç altımıza işlendi ki o dönem sanki herkes evliya gibi bir algı oluştu , aynı şekilde osmanlı tarihi de öyle .. cuma vakti herkes namaza gidiyormuş da herkes dükkanını açık bırakıyormuş kimse hırsızlık yapmıyormuş falan filan böyle idealize edilen ütopik masalsı bir dünya.. ben de dahil islam tarihi konusunda çok cahiliz , lisedeki yüzeysel bilgileri bile unuttuk artık.. oysa çok iyi öğrenmemiz gerekiyor , çünkü bugünkü sorunların yobazlıkların temeli kökleri orada yatıyor
  • islam öncesi devri de katarsak,sahte peygamberleri,savaş meydanlarında çukur kazılması,hilafet mücadeleleri,peygamberin eşiyle damadı arasındaki savaş,ilk halifenin oğlunun öldürüldükten sonra vücudunun parçalanarak ölü bir eşeğin içine konulup yakılması,peygamber torunun başının kesilmesi,daha sonra birtakım insanların bundan pişmanlık duyup tevvabün hareketini başlatmaları.. ve benzeri daha birçok olayı öğrenip ağzınızın iki karış açıkta kalacağı bir tarihtir..game of thrones bu tarihin yanında la fontaine fablları gibi durmaktadır
hesabın var mı? giriş yap