• 1963 yapımı mario bava imzalı korku filmi. enternasyonel adıyla black sabbath. yani black sabbath grubuna isimini veren film. black sabbath kurulurken, korku filmlerindeki tarzda, insanı korkutmayı amaç güden bir sound düşünmüştü geezer butler, tony iommi, ozzy osbourne ve bill ward. bu film de onlara ilham vermiş demek ki.

    başrollerde boris karloff, mark damon gibi isimler var. film üç episode'dan oluşmuş: telefon, wurdalak ve su damlası. hepsi de birbirinden ilginç. üstelik de çehov ve tolstoy'un öykülerinden derlenmişler. yalnız bildiğiniz çehov ve bildiğiniz tolstoy değil. ikisi de sadece isim benzerliği heheh.

    renkler ve kontrast çok etkili biçimde kullanılmış. kendisi için "amerika'ya gitse hitchcock kadar ünlü olurdu" denen mario bava, atmosfer yaratmada oldukça başarılı. boris karloff ise çok ürkütücü olmasının yanında episodeların sunumlarında çok komik ve eğlenceli.
  • mario bava'nın 1963 yapımı kült korku filmi. black sabbath'ın isim babası. 2. bölümü (wurdalak) küçük kardeşimle izleyip fena halde tırstırmıştım.*
  • black sabbath (1963)

    7,3 / 10

    mario bava filmografisine devam ederken, black sabbath diğer mario bava filmlerinden biraz daha farklı olarak karşımıza çıkıyor. telefon, wudurlak ve su sesi olmak üzere 3 farklı hikayenin anlatıldığı film, amacına hizmet ediyor. ilk telefon bölümünü özellikle beğendiğimi dile getireyim. tek mekanda yarattığı gerilimle, a.hitchcock filmlerine benzeyen telefon'u, wudurlak ve su sesi'nden daha başarılı buldum. wudurlak ise, atmosfer ve dış mekan olarak başarılıydı, ancak kurgusunda hasarlar vardı. su sesi ise, fikir olarak fena bir fikir değil ve süre olarak diğerlerine göre çok daha kısa sürdü. belki de bundan dolayı diğerlerine göre başarısız buldum. geçmiş dönem gerilimlerine devam edeceğim, ancak mario bava filmlerine biraz ara vermek istiyorum.
  • 1963 yapımı italyan korku antolojisi filmi. tarantino'yu zamanında en çok etkileyen ve tarantino'nun çok sevdiği filmlerden biriymiş.

    film, bugün için bile hiç alışık olmadığımız bir şekilde başlıyor ve yine aynı sıra dışılıkla sonlanıyor. antoloji, her biri yaklaşık yarım saatlik üç filmden oluşuyor. ikinci filmde oynayan bir oyuncu antoloji başlamadan filmlere kısa bir giriş yapıyor. evet bildiğiniz biz seyirciyle konuşuyor. vampirlere inanmamız gerektiğini ve onların aramızda olabileceğini söylüyor ve filmlerimiz bu kısa girişin ardından başlıyor.

    ilk film evde yalnız başına kalan güzel bir kadınla ilgili. bugünkü korku filmlerinin çok sevdiği klişelerden biri olan "telefon çalması ve telefona cevap verilmemesi" sahnesi ile gerilime yavaştan giriş yapıyoruz. filmin başlangıcı iyi olmasına rağmen ilerleyişi sırf farklı olabilmek adına harcanmış. yine de fena sayılmayacak bir bölümdü.

    ikinci film ise vampirlerle ilgili. ve ilginçtir bu filmde türk bir karakter var. kendisini göremesek de ismi sürekli anılıyor. vampir mitolojisine müthiş bir yorum getirmemişler. antolojinin en uzun filmiydi ama benim en az beğendiğim de bu oldu. belki süresi diğerleri kadar kısa olsa daha iyi olabilirdi.

    üçüncü film ise en sevdiğim bölümdü. neler neler izlemiş bugünkü korku severler için bile yılına göre çok iyi bir filmdi. hem konusu, hem süresinin kısa olması hem de son dakikalarda yaşattığı o gerilim dolu anlar, üç filmi de izlememe değdi dedirtecek cinstendi.

    ve filmin sonu... ne denebilir ki. tek kelimeyle şahane. keşke tüm korku filmleri böyle bitse:)
  • (ilk kez 16 nisan 2009’da yazıldı)

    black sabbath; çehov, tolstoy ve maupassant’ın öykülerinden serbestçe uyarlanmış bir mario bava klasiği. üç kısa filmde korkunun değişik şekilleri yansıtılıyor.

    telefon:
    akşam evine dönen güzeller güzeli rosy, eski sevgilisi frank tarafından telefonla taciz edilir. frank hapisten kaçmıştır ve kendisini ele veren rosy’i öç amaçlı öldüreceğini söyler. üstelik evin içindeymiş gibi, kadının her hareketini görmektedir. evde tek başına korkudan ödü patlayan kızcağız, aslında görüşmeyi kestiği eski arkadaşı mary’i yanına çağırır. fakat işler umduğu gibi gitmez. tek bir mekanda geçen, kusursuz renkler, ayrıntılı mekan ve ışıklandırma oyunlarıyla tam bir giallo örneği olan bu bölümde lezbiyen göndermeler de var.

    wurdulak:
    atıyla bir kasabaya doğru yolculuğu sırasında kont vladimir d’urfé, yolda kafası kesilmiş ve sırtından bıçaklanmış bir erkek cesedi bulur. cesedi atının terkisine atarak, yakınlarda ışığını gördüğü tekinsiz eve doğru yönlenir. duvarda, elindeki bıçağın aynısı vardır ve bir bıçağın yeri boştur! o sırada evde bir genç adamla karşılaşır. başından geçeni anlatınca, genç adam babasının alibeg (herhalde ali bey demek istiyorlar) adlı bir türk suçlusunun izini sürdüğünü, bu bıçağın da babasına ait olduğunu belirtir. kont’un bulduğu ceset büyük bir ihtimalle, lanetli alibeg’e aittir. peki babalarına ne olmuştur?
    iki abi, bir kızkardeş, bir gelin ve küçük bir torundan oluşan bu aileden, sdenka adlı sarışın dilber kızkardeş kont’un dikkatini çeker. geceyi o evde geçirmesinin kendisi için hayırlı olmadığı söylendiği halde, sırf bu hatun yüzünden genç kont orada kalır. öyle ya babaları bir canavara dönüşmemiştir herhalde!
    halbuki babaları demiştir ki; beş güne kadar mutlaka döneceğim. beş günden daha sonra gelirsem beni içeri almayın ya da kalbime bir bıçak saplayın çünkü wurdulak’a dönüşmüşüm demektir. wurdulak yörenin efsanesine göre, en sevdiği kişilerin kanını emen ölüler anlamına gelmekteymiş. bilin bakalım beş günlük süreç hangi gece yarısında bitiyor?
    geri dönen baba gorca rolünde; filmin başında anons yapan ve izleyicileri uyaran anlatıcı rolünü de üstlenen boris karloff var.
    muhtemelen doğu avrupa ülkelerinin birinde geçen bu dönem filmi; uğursuz evler, sisli hava, kendiliğinden kapanan kapılar, terkedilmiş manastır ve uluyan köpekler gibi öğelerle süslenmiş tam bir gotik korku filmi… tablo gibi işlenmiş dış mekan görüntüleri, neredeyse ekrandan fırlayacak! özellikle, pencerenin dışında “anne üşüyorum, beni içeri al” diye inleyen küçük çocuk, dönemine göre fazla ürpertici geldi bana.

    su damlası:
    son öykü okült unsurlar taşıyan bir gerilim.
    hemşire bayan chester, daracık dairesinde içki içip, yağışlı hava nedeniyle ağrıyan karnını ısıtmaya çalışırken acı acı çalan telefonla gelen çağrıya, istemeye istemeye riayet eder. ücretle hemşirelik yaptığı kontes ölmüştür ve bakıcı kadın ölüyü hazırlamak için chester’ı çağırmıştır. bakıcıya göre kontes, uzun zamandır çektiği kalp rahatsızlığı nedeniyle değil, bir seans içerisinde transa geçtiği sırada, kötücül bir ruh tarafından öldürülmüştür. medyumluk yapan kontesin kocaman malikanesi bir çöp evdir, etrafta miyavlayan sürüyle kedi vardır. ölüyü güzel giysiler giydirerek hazırlayan hemşirenin gözüne, kontesin parmağındaki yüzük takılır. hevesine yenik düşen genç kadın, yüzüğü çalar ve sütyenine sıkıştırıverir. bundan sonra garip olaylar gelişir. yüzüklü parmağa dadanan sinek ve dairesinin her yerinden gelen rahatsız edici su damlama sesi, kadını paranoyak hale getirir. yoksa bir bilinmeyen tarafından rahatsız mı edilmektedir?
    tabii ki müthiş görüntüler ve sinir bozucu detaylar filme eşlik ediyor. neyse ki, anlatıcı rolündeki boris karloff’un son sahnesinde yabancılaştırma efekti kullanılıyor da, filmin korkunç havasından biraz olsun sıyrılabiliyoruz.
    https://youtu.be/vs3u_wcw30k

    künye:
    yönetmen : mario bava, salvatore billitteri
    senaryo : mario bava, marcello fondato, alberto bevilacqua
    yapım: 1963, abd / fransa / italya, 82 dakika
    oyuncular: boris karloff, harriet medin, jacqueline pierreux, lidia alfonsi, mark damon
hesabın var mı? giriş yap