• howard hawks'in yonettigi basrolde cary grant ve rosalind russell'in oynadigi unutulmaz klasiklerden biri. walter burns (cary grant) gazetesinde calismakta iken eski karisi hildy (r.russell) iceri girer ve ona artik gazetede calismayacagini biriyle nisanlandigini ve ertesi gun evlenecegini ve artik evinin kadini olacagini soyler. cary grant da kadinin tekrar gazeteye ( ve ona) donmesi icin kadinin basina bir suru is acar tabii...1940 yapimi bir romantik komedi!
  • bir romantik komedi degil, medya elestirisiyle karisik ilk feminist basyapitlardandir. walter burns hildy'yi sevdigi icin ise almaya ugrasmaz, isinde cok basarili oldugu icin geri kazanmaya calisir, finalde hildy kariyeri ugruna evlilikten vazgecer, dönem icin dumura ugratacak bir finaldir.

    kanimca rosalind russel'in performansi sinema tarihinin en basarililarindandir.
  • karakterlerinin durmaksızcasına konuşması ve zekice diyalogları ile tarantino'nun favori filmlerinden biri olması hiç şaşırtıcı olmayan, muhtemelen sinema tarihinin en hızlı ve dakika başına en fazla diyalog düşen filmlerinden biri. hitchcock'un favori oyuncularından biri olması yanında aynı zamanda daha sonra arsenic and old lace ile de ne kadar iyi bir komedi aktörü olduğunu ispatlayan cary grant ve rosalind russell'ın karşılıklı döktürmeleri ve iğneleyici, çift anlamlı diyalogları baş döndürücüdür. imdb'nin yalancısıyım, ses miksajındaki sorunları aşıp aynı anda birden fazla karakterin konuştuğu, diyalogların üstüste bindiği ilk filmlerden de biriymiş ayrıca. bitince yorgun düşürür izleyiciyi, akabinde bir angelopoulos, bir ozu izlemekte fayda vardır, anca dengelersiniz.
  • girisiyle nostalji yaptiran bir film olmasinin yani sira filmde bir suru hata vardir ya da hata gibi gozuken leziz sahneler vardir. hatunun montunu tutarken sapkasina carparlar sapka suratina gecer amma velakin kimse orali olmaz pardon der gecerler. simdi bunun bir komedi unsuru oldugunu dusunmek yanlis olur cunku her hangi bir fiille degil tam tersi hicivle ve ustaca kullanilan diyolaglarla komedi unsuru saglanmaya calisilmistir.
  • his girl friday ne bir howard hawks filmi ne de bir cary grant filmi değil bir rosalind russell filmidir. bir it happened one night'ta claudette colbert veya bir bringing up baby'de katherine hepburn ne kadar iyi oynamışlar veya ne kadar ön plana çıkmış olurlarsa olsunlar oynadığı filme bu denli büyük bir hakimiyet kurup ince senaryosundan ve olay örgüsünden tutun kendini hiçbir türde olmadığı kadar screwballlarda (3 l) bulan cary grant'ine kadar her şeyi geri plana atan bir oyun çıkarıyor rosalind russell. bugün kulaklara bir hollywood yıldızı gibi gelmese de vaktiyle 4 kez oscara aday olmuş, hiçbirini alamamış. ama sırf şu film yüzünden, gönlümden bir değil elliüç oscar göndermek geliyor, sekseniki oscar, çok çok oscar göndereyim istiyorum. harika oynamış ya, bak hala şaşkınım.

    ama bir yandan da düşünmeden edemiyorum, his girl friday bugün bir howard hawks filmi olarak anılıyor, peki howard hawks bunu hakediyor mu? haketmiyor diyecek kadar ukala olmak istemem ama şu filmde bir sinematik buluş, yönetmenin alametifarikası sayabileceğimiz bir nüans, bir kırıtış bir dokunuş olmaz mı? sinema tarihinin en overrated yönetmenlerinden biri olan, yeri gelince bir auteur sayılan hawks her türde film çekmeye yeltense de nazarımda zevahiri kurtaramamaktadır. çünkü ben ruh isterim. ben bir seyirci olarak göt kadar mekanda çekilen bir sahneye amaçsızca yapılan kesmelerin filmi kübistleştirmesine tahammül edemem. ve isterim ki şunu mümkünse aynı kadroyla billy wilder çeksin, olmadı capra çeksin. olmaz mı?

    şu naçiz isteklerimi geri çeviren kader utansın.
  • aynı kadroyla olmasa da bir remakeini billy wilder çekmiştir.

    (bkz: front page)

    (kötü bir remakedir, hawks'unkinin yakınından bile geçemez)
  • 12 angry men gibi ne zaman başlayıp,ne zaman bittiğini anlayamadan ekran kararır.o denli akıcıdır,kendisine bağlar,sürükler.buna ilaveten rosalind russell'ın da oyunculuğunu konuşturtan filmdir kendileri.
  • filmin bir sahnesinde cary grant, masaya saklanmış olan earl williams karakterine "sen girsene içeri, mock turtle seni" gibisinden bir çıkışta bulunur. ilginç olan ise, filmden 7 yıl önce, 1933 tarihli ilginç alice in wonderland uyarlamasında cary grant'in kostüm giyip bizzat mock turtle'ı oynamış olmasıdır.

    ayrıca sinemada temponun her zaman "kesme" sayısıyla doğru orantılı olmayacağını gördüğümüz filmlerin başında geliyor his girl friday. bu durum neredeyse 10 kez dile getirilmiş ama, ben de böyle coverlamış, remake eylemi olayım ne zararı var.
  • türkçeye "cuma kızı" ismiyle çevrilmiş howard hawks filmi.
hesabın var mı? giriş yap