• heinrich rickert (25 mayis 1863 – 25 temmuz 1936) alman filozof. gdansk'ta (polonya) dogmus, heidelberg'de olmustur. windelband'in ogrencisidir. max weber'in antipozitivizm dusuncesini, dolayisiyla sosyolojiyi temellendirisinde en buyuk etkiyi o yapmistir. pozitivistler gercek bilgiyi deney ve gozlemlere dayandirdiklari icin, kultur ogelerinin toplumsal yasamdaki rollerini anlayamamislardir. rickert'e gore auguste comte, babasi oldugu sosyoloji bilimini, pozitivizm uzerine insa ederek cok buyuk bir hata yapmistir.

    wilhelm dilthey ile birlikte, sosyal bilimler - fen bilimleri ayrimini aciklayan ilk filozoftur diyebiliriz.
  • yeni-kantçı düşünür olarak bilinir.

    (bkz: neo-kantians)
  • windelbandt'ın idiografik- nomotetik bilimler ayrımına karşıt olarak kültürel bilimler-doğa bilimleri olarak ayırır. doğa bilimlerini "yasacı" olarak görür. kültürel bilimler ise genelleştirici ve tekilleştirici olarak ayrılır. kültür bilimlerinde genelliğe de değerler aracılığıyla ulaşılabilir. burada da kurulacak nedensellik doğa bilimlerindeki gibi iki olgu arasındaki genel bağıntıları kavramaya yönelik değildir. değerlerin yönlendirdiği insan eylemleri arasında kurulan bir nedenselliktir. bunu da ancak "anlama edimi" ile halledebiliriz.
    yine rickert'e göre tarihi bu genelleştirici bilimlerden biri değil, ancak genelgeçer değerler altında ele alındığında yardımcı, destekleyici olabilir.
  • doğa bilimlerinin mantıksal yapılarının bir gereği olarak ''gerçeklikten firar ettiklerini'' söyleyen alman epistemolog. bunun sebebi, rickert'in gerçekliği bir özgüllükler ve bireysellikler alanı biçiminde tasarımlamasıdır. bu, doğa bilimlerinin birtakım genellikler çıkarmak ereğiyle yöneldiği gerçeklik alanının esas itibariyle kavramların çatısı altına sığmayacak derecede özgül olgu ve olaylar yığınından teşekkül olması demektir. doğal gerçeklik alanında hiçbir nesne, olay veya süreç bir ötekiyle birebir özdeş / eştürden değildir. gerçeklik homojen bir yapı arz etmez, o ''ayrıtürdenlikler'' alanıdır. o hâlde bilim bir bakıma, gerçekliği kullandığı kavramlar vasıtasıyla yeniden kurmaktadır. oysa gerçeklik alanının türdeş olmayan irrasyonel mahiyeti, rasyonel kavramlarımız tarafından bihakkın nüfuz edilmeye uygun değildir.

    demek ki bilim özünde, heterojenlikler alanı olarak gerçekliği, homojenlikler alanı olarak kurmak işidir. bilim nesnelerini bu sayede belirli kategoriler; cinsler, türler, sınıflar, alt sınıflar vs. altında kavrayabilmektedir. bununla birlikte bilim, bir süreksizlik (diskontinuite) alanı olarak gerçekliği bir süreklilik (kontinuite) alanı olarak incelemek durumundadır zira aksi hâlde tekrar ve süreklilik göstermeyen olgu ve olaylardan yasalara ulaşmak olanaksızlaşırdı. bu rickert'e göre, bilimin rasyonelleştirme süreçlerine doğası gereği tabi bir etkinlik olduğunu göstermektedir.
    ayrıca onun bu mahiyeti, gerçekliği ''belirli bir tarzda açıklayabilmek'' uğrunda ıskalamasına yol açar. daha ılımlı bir bakışla söylemek gerekirse bilim, gerçekliğin ancak rasyonel bir yorumunu sunabilen bir bilme etkinliğidir.

    rickert bu akıl yürütmeden hareketle, bilimin doğa karşısında kurduğu egemenliğin (dolayısıyla tüm bir bilimsel başarı müktesebatının) gerçekliğin süreksiz biricikliğinden feragat etmek bedeliyle gerçekleştiğini düşünür. bu onun açısından ''pahalıya mâl olmuş bir zaferdir.'' ona göre doğa bilimlerinin bize sunduğu gerçeklik tablosu kendi içinde rasyonel olsa da gerçeklik karşısında son derece irrasyoneldir. doğa bilimleri genellikler uğrunda gerçekliği tabiri caizse ayıklamakta, ufalamakta, indirgemektedir. ayrıca doğa bilimlerinin bu genelleştirme eğilimi, gerçeklik içindeki tekil ve bireysel olanı da çoğu defa salt yasalar altında görmemize yol açmaktadır.

    rickert tüm bunlardan ilginç bir noktaya daha varıyor. ona göre doğa bilimleri özlerinde orta çağa özgü bir kavram realizmiyle iş görüyor. söz gelimi doğa bilimciler kullandığı kavramları tıpkı platoncu bir tutumla gerçekliğin kendisiyle özdeş varsayıyor. tek fark, bu kavramların gerçekliğini platoncu ideal varlık alanından doğal varlık alanına taşımaları. oysa bu tümel kapsayıcılar olarak kavramların kendileri, gerçekliğin tek bir kavram çatısı altına sığdırılamayacak ayrıtürdenliği karşısında, rasyonelleştirilmiş genel geçerlikler olmanın ötesine geçememektir.

    (bkz: max weber'de bilim ve sosyoloji (doğan özlem))
hesabın var mı? giriş yap