• "salaman ve absal" adlı mitik bir öyküden hareketle, 12. asırda ibn tufeyl tarafından yazılan ilk felsefi roman. robinsonad; "adasal roman"ın da ilk örneği kabul edilir. (ibn tufeyl'den önce ibn sina tarafından yazılmış kısa bir versiyonu da mevcuttur.) bu kurmaca yapıt, hem roman türünün ilk örneği olması, hem de felsefi düşünceyi kurguyla anlatması bakımından anlatı tarihinde bir dönüm noktasıdır. nitekim yazıldıktan beş asır sonra, yani 17-18. asırda çoğu batı dillerine çevrilmiş ve başta baruch spinoza olmak üzere birçok filozofu derinden etkilemiştir.

    hay adlı bir ademoğlunun tek başına bir adada, dünyayı, kendini ve tanrı'yı tanımasını anlatan hay bin yakzan (uyanık oğlu diri), türkçeye ilk 1923 yılında çevrilmiş ve ne hikmetse ancak 1985 yılında insan yayınları tarafından basılabilmiştir.

    ahmet hamdi tanpınar'ın müslüman dünyanın tek romanı olarak kabul ettiği bu eseri, nasıl bir alman'ın goethe'yi bilmemesi olur şey değilse, teknik olarak 1985 yılına kadar bilmememiz oluru olmazı geçtim, hakikaten nobellik bir durum... 85'den sonra kompetanı mı olduk peki? 18. asırda yazılan robinson crusoe, ortaöğretimde 100 temel eserden biri, ya hay bin yakzan? dileğim, derhal ilk ona girmesi...
  • endülüslü hekim, filozof ibn tufeylin 14.yy.dan itibaren belli başlı bütün dünya dillerine tercüme edilerek, gerek felsefi içeriği gerekse edebiyat alanında getirdiği anlatı, roman hüviyetiyle avrupalıları büyüleyen romanı.
    dünyada "felsefi roman"ın olduğu kadar "robinsonad adasal roman" türünün de önemli bir örneğidir.

    hayy, ekvator'un altında hint adaları’nın birinde anasız ,babasız bir takım tabii şartların oldukça duyarlı yöntemler ve yollarla bir araya gelişiyle varolmuştur. topraktan mayalanarak sıcak, soğuk, ıslaklık ve kuruluğun birbirine karışmasıyla.
    ikinci varsayım ise, geleneksel kültürlerde ve dinlerde çoğunlukla ittifakla savunulduğu gibi hayy'ın bir anne ve babadan dünyaya geliş hikayesine dayanır. bol miktarda kurani motifin kullanıldığı bu ikinci varsayımın kendinden türemeye dayanan birinci varsayıma göre ibn tufeyl in tercihidir.
    başlangıçta onu yavrusu sanarak anneliğini üstlenen ceylanla olaylar başlar. yırtıcı hayvanların olmadığı, fakat başta insan olmak üzere diğer canlıların yaşaması için oldukça elverişli tabii şartlara sahip olan bu ıssız adada anne-ceylan yavru-hayy'ı iki sene bereketli sütüyle besler. ceylan'ın koruyucu ve şefkat dolu kucağında yetişen hayy, zamanla annesini taklid eder, onun gibi sesler çıkarır; ancak insan yaratılışının sahip olduğu özellikler ve yeteneklerle fazladan diğer hayvanların ve kuşların seslerini, kendi aralarında anlaşma tarzlarını öğrenir. burada süleyman'ın kuşların dilini bilmesi motifine dikkat edilmeli. ama hayy, zamanla hayvanlarla kendisi arasında temel bir ayırım olduğu bilincine varır. onları daha yakından gözlemler, çevresi üzerinde düşünür. ademin cennetteki motifine uygun olarak onda ilk uyanan insani duydu utanma olur ve avret yerlerini örtme gereğini düşünerek onlardan farklılaşır.
    7 yaşına geldiğinde çevresinin kendisine sunduğu tabii malzemeleri kullanmayı öğrenir; sözgelimi sarmaşıklardan kuşak, ağaç dallarından sopa yapar, ellerini daha maharetle kullanır, becerilerini artırır.
    anne ceylan yaşlanıp güçten düşünce hayy artık onu beslemenin, ona bakma sırasının kendisine deldiğini akl eder ve ona bir süre bakar. ceylanın ölümü ile sarsılır. annesini kaybetmiş bir öksüzün derin psikolojik sarsıntısı içinde ne yapacağını bilemez. ceylanın ölü vucudunu araştırmaya girişir, onu hareketten kesen şeyin ne olduğunu öğrenmeye koyulur. amacı hasta sandığı ceylanı iyileştirmek iken, ölüm denilen o müthiş gerçekle karşılaşır ve bu, onu canlılara can ve hareket veren temel, neden fikrine götürür. hayy, can-ruh'u keşfettikten sonra, salt cisim ve madde olan beden gözünde önemsizleşir. demek oluyor ki, bedene güzelliği, canlılığı veren bedenin kendisi değil, kendince kalb'te olan, ama bedeni terkedince herşeyi de beraberinde alıp götüren şeydir. zaman'la cana karşı değerini iyiden iyiye kaybeden cisim leş olur, üstelik kokuşur.
    bu sırada hayy'ın imdadına kavga eden, sonra biri diğerini öldürüp toprağı eşeleyerek öldürdüğünü çukura gömen iki karga yetişir. bu, adem'in iki oğlu motifidir. hayy, gözlemlerine devam ederken, bütün canlı varlıklarda ve ceylan'da olan şeyin ne olduğunu düşünmeye başlar. bu, her hayvan ve bitki türünün çok sayıda bireyleri ve türevleri vardır fikrini uyandırır onda. şu halde kendisi de bireylerden oluşan bir türden başkası değildir....

    romanın devamında tabiatın ve evrenin rahmani tazahürleriyle hayy cüz-i akl ve sezgi yoluyla mürşidi kamilmertebesine erişilebileceğini göstermiştir.
    romanın bir yerinde, hayy ibn yakzan komşu adaların birinden gelen, yani medeniyetten gelen absal adındaki birine buluşlarını anlatır ve akıl ve sezgi yoluyla tanrı'ya nasıl ulaştığını gösterir. sonra birlikte asal'ın geldiği adaya giderler ve salaman'la görüşürler; bu görüşmenin sonucunda yerleşik olan töresel dinin halk için daha faydalı olduğuna ve buluşlarını kendilerine saklamanın daha doğru olacağına karar vererek ıssız adaya geri dönerler, çünkü filozofların bilgi konusunda halk ile uyuşmalarının olanaksız olduğunu görmüşlerdir.
  • bir adada hayvanlar tarafından büyütülen bir insanın, "dil" kavramından bağımsız olarak da düşünüp anlamlandırabileceğini ve dilden bağımsız bir düşünüşün olabileceğini kanıtlayan bir romandır.
  • hikayenin kahramanı hay, yakzan'ın oğludur ve tek başına bir adada nasıl yaşadığı anlatılır ..1100 lü yıllarda yazılmış olan ve bütün dünyada tercümeleri yapılmış, felsefe derslerine konu olmuş, akıcı ve bir o kadarda yalın olan eser..robinson crusoe bu romandan 500 sene sonra ortaya çıkmıştır..
  • ismi kızıderilileri hatırlatan şahıs.

    -selam hay bin yaksan,
    -merhaba osuran boğa
  • robinson crusoe-mc gyver-orman cocugu mowgli-hipokrat-aristo kirmasi hay yakzanoglu'nun akilalmaz maceralari.
  • roman herhangi bir peygamber ile muhatap olmayan (bizzat ya da başka bir şekilde) insanın tek başına tanrı'ya ulaşıp ulaşamayacağını irdeler. "kitap inmemiş, peygamber gönderilmemiş insanların öldükten sonra durumları ne olacak ?" sorusunun cavabını verir. insanın kendisine verilen akıl ve irade ile tanrıyı bulacağı/bulması gerektiği düşüncesinin romanıdır da diyebiliriz.
  • enduluslu arap filozofu ebu cafer ibn tufeyl'in 1671'de latincesi, 1708'de de ingilizcesi yayimlanan oykusudur. robinsonad yazininin onemli ve oncu eserlerindendir. robinson crusoe'nun da ana kaynaklarindan biridir. her iki eser arasinda pek cok benzerlik bulunmaktadir. her iki kahraman da issiz bir adada deneme yanilma yoluyla ogrenir, adim adim olgunlasir, ic-denetim araciligiyla kisiliklerini aydinlatir, dogruya, iyiye ve tanriya ulasir.
  • de foe robinson cruzo'yu hayy'dan etkilenip yazıyor. ibn-i tufeyl de ibn-i sina'nın hayy ibn-i yakazan risalesinden, ibn-i sina'nın huneyn ibn-i ishak'ın yunancadan çevirdiği bir öyküden yararlandığı düşünülüyor. en son düşünce bir helenistik çağ düşüncesini andırıyor deniliyor. aradan uzuuun uzuun yıllar geçtikten sonra da tournier pasifik arafı'nı yazıyor. buraya kadar gelmişken bir de hepimiz onu bekliyoruz'u okuyabilirsiniz. orda orhan pamuk buna benzer bir etkilenme hikayesi anlatıyor ve utanmadan da diyor ki çaldımsa miri malı çaldım.
  • hikaye ile ilgili genel düşünceler zaten aktarılmış olduğu için hiç o mevzuya girmeden romanın piyasadaki baskıları üzerinde durmak istiyorum:

    yky çevirisinde ibn-i sinâ ve ibn-i tufeyl versiyonları birliktedir. dünya çapında üne kavuşan versiyonu da ibn-i tufeyl'in yazdığıdır. sırasıyla şerafettin yaltkaya ve babanzade reşid çevirileri esas alnmıştır ama sadeleştirme sırasında ne yapmışlarsa, sürekli okuyucu rahatsız edip duran kelimeler geçtiği için daha mutedil bir çeviri bulmaya karar verdim. yky'nin de birçok son not vererek felsefeyle ilgili kısımlarını açıklamasını es geçmeyelim. ancak bu son notlarda da aynı rahatsız edici türkçe mevcut.

    etkileşim yayınları'ndan çıkan orijinal babanzade reşid çevirisini buldum, her ne kadar günümüz türkçesi açısından mutedil olmasa da benim en sevdiğim çeviri idi. sadece ibn-i tufely'in eserini içeren bu çeviri yüzyıl öncesinin türkçesini anlayabilecek olanlar için okuması son derece zevkli, anlayamayacaklar için de arkasına iliştirilmiş sözlüğü sayesinde birçok kelime öğrenebilecekleri bir kaynak niteliğindedir. dönemin fazlasıyla farsça terkiplere meraklı yazımına rağmen yine de çok sade denebilir. ayrıca felsefe ve akâid terimlerinin çoğu, türk medreselerinde de okutulan mantık ve akâid kitapları sayesinde o zamanda zaten dile girmiş olduğu için çevirmen traduttori traditori durumunda kalmamıştır. hakkındaki güzel bir yazı için

    gelelim en mutedil çeviriye: insan yayınları'ndan çıkan "ruhun uyanışı" altbaşlıklı çeviri ise yine her iki kitabı içermekle ve ifade tarzı yky'ye göre daha iyi olmakla beraber kitaba ilk ulaştığımda aslında bunun yky'nin çevirisinden önce çıktığını bilmiyordum. son yıllarda çıktığını düşündüm. içerisinde kitabın metinleri hariç epeyce dipnot, bazı paragrafların detaylı yorumlanışı ve kitapların her ikisinde de yer alan felsefi öğelerle ilgili bağımsız makaleler mevcut. yani bir nevi kitabı tam olarak felsefenin ışığında okumak isteyenlere yönelik her türlü malzeme okuyucuya sunulmuş. vakti olan ve üzerine düşünmek isteyenler için güzel bir kaynak.

    ayrıca, kitabın ibn-i sinâ versiyonunun orijinal arapçasına hiçbir kütüphanemizde rastlayamadım. orijinalinin zaten kısa bir risale olması ve genelde başka kitapların içinde bir ek gibi yer almasından dolayı olabilir. ibn-i tufeyl'in kitabının ise orijinali isam kütüphanesinde mevcut.

    eserle ilk tanışmamın, vhs zamanlarında bir şirketin çıkardığı hay isimli çizgi film sayesinde olduğunu da naklederek, bu kitaptaki karmaşık konuların sade anlatımını bir çocuğun bile idrak edebileceği seviyeye indirgenebildiğini göstermiş olayım. tabii ki çizgi filmde felsefe'den çok bir insanın vahiysiz de olsa dinin hemen hemen tamamını keşfedebileceği üzerinde daha çok durulmuştur.
hesabın var mı? giriş yap