• hesaplara göre, eylül ayı civarlarına isabet gelen bu zamanda köylüler, çiftçiler ektikleri tohumları bir güzel biçerler; "sonra ilkbahara kadar otururlar" diye de bir geyik vardır fakat pek öyle inandırırcı değildir.
    hasat zamanı dediğimiz eksen eğikliği dolayısıyla güney yarım küre'de değişik bir aya denk gelecektir, bu açıktır ve bir de otisabinin hasat zamanı vardır.
  • köylünün, çiftçinin, aylar süren emeğininin karşılığını alacağı, ürünü kaldırdığı vakittir, hasat zamanı. mevsim geldiğinde, alessabah, çoşku ve sevinçle, bağlara, yaylalara, hasat için gerekli hazırlıkları yapmak üzere, gidilir, yerleşilir.

    hasat zamanı hasebiyle, yörenin en enfes yemekleri yapilir, geleneksellemis senlikler ve festivaller düzenlenir , kimi yerlerde ateş üzerinden atlanır, halkoyunlarıyla çoşulur ve toplanacak ürünlerin, sergilenmesi için tezgahlar, işliklere hazır hale getirilir. âşıklar, ozanlar, türküler yakarlar. cem ibadeti gereği de, dedeler, kendilerine tâbi nâhiyeleri, hasat zamanı sonrası ziyaret ederler.

    hasat zamanı, pazarlarda yer alan ürün çeşidi ve miktarı en yüksek seviyede olduğundan, fiyatlar düşer ve bedeller olması gerekenden çok gerilere düşer. bu nedenle, ülkemizde işlemeye "toprak mahsulleri ofisi" (bkz: tmo), hasatı kaldıran köylünün, çiftçinin mağdur olmasını engellemekle mükelleftir.

    hasat zamanında yaşanan, duyulan diğer bir husus ise, hasat zamanı veya öncesi, bağlarda yaşanan hırsızlıklardır. kimi zaman, öldürmeye kadar giden bu fiiliyat; hasat zamanı göç, korucu tutma veyahut erken hasat gibi kimi önlemlerle engellemeye çalışılmaktadır. ayrıca, hasat zamanı, çeşitli bölgelerden, hasat için göçler de tertiplenir ki, ürün hırsızlığı sonrası yaşanan birçok hadise, bu vesileyle de tekrarlanabilir.

    hasat zamanı öncesi toplanan yemişlerde, olgunluk ve dara, hasat sonrasi kaldırılan ürünler ise, çürüme ve yumuşuma zaafiyeti, genellikle yaşanan sorunlardır. (bkz: bagbozumu)
  • ceza 'nın göynümü fethetmeye meyilli parçası.

    canlı performans için;
    http://www.youtube.com/watch?v=fdw7rm0w6ra
  • bazen hüsrandır...

    hasat zamanı güneşi terleten bir yaz sıcağında dede torun mükemmel ikilisi tarladan gelecek buğdayı beklemekteyiz bi çam ağacının dibinde ve akrep ikiye siktiri çekmiş ilerlemekde.. yanımızda bi kola şişesi su cızırdayan radyomuz birde bizi birbirimize bağlayan o yüce kuvvet, iskambil kağıtları...
    hani birde sıcak vurmasa tepemize herşey tıkırında... ama dede benim gibi birinin bünyesine bile ağır,
    yani ben songoku değilim ama o efendi buten gibi:
    (66 oynuyoruz)
    +lan sende amma sallandın, oynasana
    -tamam dede oynuyorum
    +goz ney
    -maça.... benim sinekten 20 sayım var demi dede
    +yarraaaa... ulan nerden aldın yirmiyi kerhanacı???
    -e neyse o zaman...
    +babası kılıklı, cin olmadan şeytan sikecek... babanda nerde kaldı saat kaç oldu, o tarladan nerden baksan 4 romork buğday çıkar, daha birini anca getirdiler, böyle giderse geceyi buluruz...
    dede o tarladan çok umutlu o sene, tohumuda fazla atmışki buğday iri olsun yanlız iki lafından biri "oğlum bi sıkıntı var içimde baban nerde kaldı"

    neyse traktorun sesi duyuldu biz toplandık elde kürekler, buğdayı dökmek için gelen traktorun arkasına geçtik babada traktorun arkasını kaldırdı buğday çullara dökülmeye başlayınca traktorden atlayıp yanımıza geldi...
    dede:
    +oğlum az hızlı olun böyle giderse gece olacak
    -şey baba...
    +biçerdöverciye söyleyin köşeleri kaçırmasın vallaha para vermem dünyanın buğdası var o tarlada
    -şey baba...
    +ney baba ?
    -baba bitti...
    +ney bitti
    -bu kadar baba başka buğday yok
    +(benim renk attı, dede resmen yolcu pozisyonunda, babam hazırlıklı) neeey!!! lan nasıl olur..
    -çekirge girmiş baba tarlaya o çevredeki buğdayların başaklarının yarısı boş....
    dede hafifce çömeldi yere, elini başına koydu öyle beklemekde.... babam traktorun romorkunu indirdi,vınnn... kaldık ikimiz..., dedemi ilk defa öyle görmüşüm...
    sıcağın altındayız, dedede tık yok olduğu yere çöktü kaldı eli başında...
    işte olanda o anda oldu...
    buğday yığının üstünde bi tane çekirge belirdi, bi zıpladı dedeye iki metre bidaha zıpladı dedeme doğru mesafe iyice kapandı, yanlız dedem tilki kurnazlığıyla çekirgeyi izlemekde bi tek gözler hareket ediyor, tam bidaha zıpladıki çekirge, daha yere düşmeden bu sefer dede atladı üstüne çekirgenin, aldı avcunun içine, kolarından tutup havaya kaldırdı çekirgeyi gözlerine doğru yaklaştırdı göz göze geldiler bi ömür unutamayacağım o cümleyi söyledi
    "oooof offfffff anamı siktin çekirge"
  • (bkz: the reaping)
  • iş salyangoz, ya da balık hasatı ise karışık zamanlardır.
  • gorulur gorulmez "bu filme gitmeliyizz" dedirten gidildiginde husrana ugratan film.hilary swank tamam da kurgu kotu.sonunu ve olacak olayları ortasından itibaren tahmin edebileceginiz "eee ne var ben yazsaydım daha orjinal bi seyler uydururdum en azından" dedirtir.izlerken sıkmıstır yanımdaki arkadasımla sahneleri tahmin etme yarısına sebeb olmustur.
  • cezanın hasat zamanı :

    (bkz: yine sikip bırakmış diyeceksin) * *

    hasat zamanı gel bitch rap e bir paha biç rapime paha biçme trip yapma git bitch çok ufaksın ancak hiç relax ın kalmamış silahsız olmaz sanma vinç al öyle yüksel ah iç hedefim ol don hedefim hep on önüme pingpong topu gibi düşerdi son bende gizli bak öyle durma kalk hadi yak ateşi kalp kalmamış ki bak ak düştü saçlarımdan her taraf dumanlı puslu sisli her tarafta gizli suçlar her bir yerde gizli izli mermiler bu kelimelerdir önce cümlelerdir aklı alan aklı parlatan sen yaylan kamer dolunca kurt adamlar olabilir fakat ben her zaman varım yazım kışım karım üsküdarda olacak aklım ağlayışlar aklı alabilirse alsın yedi tepeyse istanbul bırakın öyle kalsın..

    kasılmışsın kaskatı asılmışsın bas batır altımdasın at ası kasmasın bu asrın aslı dedikoduyla savaşa gidenin cephesi kasımpatı tarlasında kamera karşısında yükselen cesaret taklalarda

    makyajlarda gizli üsküdar stil bu müptezelide madara etti anlat derdi sokaklar hem cehennem hemde cennet olabilir mi bilmem ancak metafiziksel ihtilal var doğdum hep duvardı büyüdüm hala daha duvar var hergün kavga gördüm kiminde korku kiminde kanlar gerçek gecekondular mı yoksa şu mezarlar nazarlı bakış gözler bence hep yalandan ağlar...

    her taraf mı satılır acaba böyle parsa parsa
    üsküdar ve istanbul bu işte herkes hayran
    doğduğum yerde kalmadı çocuklara hiç arsa
    ne kadar insan varsa vardır bir o kadar da hayvan

    hasat zamanı meyve bahçelerini yaksalar da
    marmaram dan geçti tankeriyle baksalar da
    mekanım üsküdar ve en son karaca ahmet anla
    meclisim hep ala işte ağla gülüm ağla

    her taraf mı satılır acaba böyle parsa parsa
    doğduğum yerde kalmadı çocuklara hiç arsa
    hasat zamanı meyve bahçelerini yaksalar da
    mekanım üsküdar ve en son karaca ahmet anla...
  • bazen bir yağmur damlası, tüm sene beklenen hasat zamanını zehir edebilir insanlara.

    tüm sene budaktı, aşıydı, ilaçtı uğraşılmıştır. kışın buz gibi havada, yazın sıcağın ortasında emek verilmiştir.
    ve artık hasat zamanıdır, yeşilin ve sarının bedenlerini kapladığı üzümler büyük bir sergi yerinde yatmaktadır. üzerlerinde yeşilin ve sarının hakimiyetyle, emekle, terle. yere serilmeden önce yıkandıkları zeytinyağlı suyun etkisiyle ışıl ışıl. tüm sene geçirdikleri tüm evreler, bir çocuğun büyümesi gibi izlenilmiştir. asmaların canlanması, salkım salkım çiçekler, sıra sıra koruklar ve olgunlaşan üzümler. üzerlerinde umutta vardır, çünkü birçok insanın tek gelir kaynağıdır. çocukların okul masrafları yoktur sadece üzümün üzerinde koca bir yılın kaderi vardır.

    üzümler artık kavhverengi ve koyu sarıyla kaplıdır, iridir, tatlıdır. dayının yüzü gülmeye başlamıştır. üzüm kurumaya başladığında yağmur korkusu kaplar insanların içini. ama üzüm kuruyana kadar tek bir damla yağmamıştır. akşam serinliği beklenir üzümü toplamak için. yalnızca akşam serinliğinde savrulur üzüm. saat 4 gibi römorka doluşulur ailecek, önde traktörde, dayının yanında ayakta giderken bi sigara yakılır. tamam artık kazasız, belasız geçti bu sene denilmeye başlanmıştır ki. bir damla düşer sigaraya, kafayı kaldırıp bi gökyüzüne bi dayıya bakılır. inşallah orada yağmaz denilir. ve dayı kökler gazı. damlalar git gide çoğalır, irileşir. sergi yerinde traktör daha durmadan atlayıp aşağıya, üzümlerin üstüne branda çekmeye koşulur. ama iki dönümlük koca bir alandır, çoluk çocuk herkes koşar üzümün üstünü örtmeye. çiftçi ailelerinde çocuklar yürümeye başladığında, çalışmaya da başlar. minicik elleriyle kocaman brandaları çekerler. ama olan olmuştur artık, üzümler çoktan yağmuru yemiştir. çoktan yağmur, üzümlerin üstündeki sarının etkisini silip, koyu kahverengiyle kaplamıştır. çoktan yağmur, üzümlerin ışıltısını, emekleri umutları silip atmıştır üzümün üstünden. yağmurun altında elindeki brandayı açmaya çalışırken, dayı bağırır uzaktan titreyen, ağlamaklı, isyankar sesle bırak oğlum, gitti artık diye.

    üzümler tekrar kurutulur, yarısından az fiyata satılır. o yılın kaderi bellidir artık; borç...
hesabın var mı? giriş yap