• (bkz: harmony)
    (bkz: armoni)
  • cesmede sevimli ve kucucuk bir butik otel.. ozellikle kahvaltilari tavsiye edilir.
  • (bkz: ahenk)
  • müzikte ki tevhid dir aslında doğru yerden bakarsan.
  • eski musiki yazmalarında harmoni kelimesinin yerine adalet kelimesi kullanılırdı. zira sesler arasındaki uyum mertebesi kutsaldır.
  • doğadaki kaosun beyin tarafından gizlenmesi, uyumlu hale getirilmesine verilen isim. şüphesiz sanatta da aynı durum söz konusu ve hatta kendi ruhlarımıza baktığımızda gördüğümüz şey de içten içe bir uyumluluktan ziyade çatışma, bölünme, yeniden kurulma, parçalanma ve dahi kaos. dolayısıyla gün batımını veya bir çiçeği izlerken, bir müziği dinlerken aldığımız hazzın o görüngünün kusursuz veya mükemmel oluşuyla bir ilgisi yok. çünkü harmoni tamamı ile zihnimizin bilişsel süreçler aracılığıyla yarattığı kusursuzluk oyununun, boşlukları tamamlamasının, hatta yeni sahneler yaratmasının bir neticesi.

    "bu dünya retinanın parçaladığı korteksin de yeniden yarattığı bir sahnedir." sinirbilimci jonah lehrer'in bu sözüyle anlatmak istediği şey yalnızca zihinlerimize pek güvenmememiz gerektiği değil. aynı şekilde fenomenal bilince indirgenmiş gerçek dışında, bir dünya deneyimleyemeceğimiz de. dolayısıyla güzel bulduğumuz fenomenlere olan meylimiz, genetik, çevre gibi bugüne kadar bizi kuran bilişsel faktörlere de etki eden unsurlarla doğrudan ilişkili.

    yine de bu zihinsel keşfin ilk sahipleri sinirbilimciler değildi. marcel proust sinirbilimcilerden çok daha önce hatıralara dolayısıyla beynimize güvenmememiz gerektiğini, anıların gerçekmişçesine hatırlansalar da çoktan şimdiki zaman deneyimiyle yorumlanarak zihnin dehlizlerinden yüzeye çıktığını keşfetmişti. klasik müzikte ise igor stravinsky ısrarla harmoniden yoksun eserler yaratarak sanatı ahenk fikrinden kurtarmaya çalıştı ve eserleriyle büyük oranda bunu başardı da.

    peki insan için estetik/güzel olan nedir? bunun cevabı hiçbir zaman genel geçer evrensel bir kuramla açıklanamayacak muhtemelen. aynı manzaraya baktığında, aynı hazzı yaşadığına inanan bireyler dahi daima küçük/büyük farklılıklara sahip olacaklar zira. fakat elbette bu kaosu düzen içinde görmekte veya birbirimizi anladığımıza inanmakta bir beis yok. nasıl mutluysak öyle yaşamak bütün bu hengamenin ardındaki gerçeği görmekten çok daha önemli çünkü.

    "yıldızlar, karanlık, bir kuzu, bir hayal, çiğ tanesi, köpük, bir düş, yıldırım çakması veya bir bulut: dünyayı böyle görmeli insan."*
  • uyum, ahenk, düzen, anlaşma anlamlarına gelen harmoni/armoni, düşündüğümüz kadar yüceltilmeye lâyık olmayabilir; en azından etimolojik açıdan.

    zira yunanca harmonia kelimesinin kökenlendiği harmos, farklı unsurları tıpkı bir menteşe gibi bir araya getirir getirmesine ama bir taraftan da tam da menteşenin yaptığını yapıp birleştirdiği o unsurları yerlerine sabitler, sağlamlaştırır, dondurur, öldürür.

    yani bir ilişkide, müzikte, politikada ya da evrende harmoni arzulayanların esasında asıl istediklerinin sevgiliye, notaya, halka ya da doğaya bir düzen getirme, sabitleme, kıpırdamamalarını sağlama, hapsetme, disipline etme gibi bir yönü olabilir. uyumsuzluğun, ihtilafın, eleştirinin, çatışmanın o kadar da boktan şeyler olmadığını, bunların bir taraftan da harekete geçirici, canlandırıcı, özgürleştirici, hayat verici bir yönünün olduğunu bir yere not edin derim; en azından etimolojik açıdan.

    not: harmos'tan kökenlenen bir diğer kavram olan ve hindu felsefesinde hayatın amacı gibi bir anlama gelen dharma/karma'nın aynı zamanda "kıpırtısız biçimde sabit olan şey" gibi bir anlamının da olması (bkz: #2083428) çok ironik bir yere götürüyor bizi:
    hayatın amacı= sabitleme, durağanlaştırma, öldürme!; en azından etimolojik açıdan.
hesabın var mı? giriş yap