• metis yayinlarindan "madde kara" adli bir siir kitabi yayinlandi.
    "alın şimdi bu vahşeti gülle donatın
    zafer takları istiyorum ve şenlik ateşi
    bilgeler getirin boğazlarını kesin hayvanlayın
    böğüren böğürtlenler sergileyin bana
    yarın iş hanlarını damarlarını açın
    kamu alanlarını paralayın pişirin bana
    yoncaları biçin toprağa varın oturun
    kurtuluşunuz nefrette ve toprakta"
  • büyük beklentiyle okuduğum ancak hayak kırıklığı yaşadığım gecedegiden adlı romanın yazarı....
  • faulkner, “iyi bir yazar, merhametsizdir” demişti. şimdi maktul bir dilin alnı açık sesi tok işçisi hüseyin kıran'ı hasbelkader tersten yapılmış bir okuma sonrası duru bir zihin ve adilâne bir ketumlukla andığımda, belki de anons edilen kan, kür budur diyorum. anlatımın seyrüseferinin anbean değiştiği gecedegiden'i kırmadan (“nezaket insanı felç eden bir şey, umutsuzum”) resul'ü bir başyapıt olarak addetmek insafsızca gelmiyor.

    böyle yazarlara ihtiyaç duyuyorum. duyuyoruzdur.

    madde kara'dan, kapkara bir şiir ile ayrılıyorum.

    “karanlıkta,
    ...haykırarak”

    1

    dillerini bildiğim insanlar
    bana berrak bir hayat yaşatmadılar
    sanmıştım ki gövdem günü delip geçer
    ama meğer, günler görgülü zırhlarla kaplıdır
    uyku duygum, öpücük köpeğim
    herkesinkine benzer

    ben sana güvenirim yitik şey
    izlerini derin yüzümde bulduğum
    dünya bensiz de olurmuş, anladım
    bunu sabahlar su diye yüzüme çarparım diri
    geçtim geçilecek bütün çizgileri
    koruları bekleyen kırmızı köpekler
    yalarken gecenin çengelini
    ışıktan korunma yağları sürenler
    ge-ril-la'yı heceler

    ey gergin tel
    ben bu seslerimi sana borçluyum
    burçlarımı sürçlerimi efendilerin dilini
    sus içinde sürüklenen güney
    beni benimser
    şimdi keşkeleri ısırmasa aklım
    deniz... nehirleri kendine çeker
    ruhlar... bazıları mıknatıslıdır
    irkildikçe kırılır içimdeki heykel
    engerek yuvası, çiçek taşı
    kara tenimde gergin motifler
    karanlığa gülümser

    2

    o karanlık bana doğru gövdeleşti
    havluya peşkir denen günlere döndüm
    yürüdü gitti içimin leylakları
    yürüdü gitti mayalanmış kayalık
    —ben ona kımıltısızlığından yaslanırım
    nice cinayetler gördü parmaklarım
    kesik başımda bile kaynaşır öfkeler
    ben nerede sabahlarım

    nerede sabahlarsam sabahlarım
    çöl geçen güneşler beni geçemez
    ceset dişleri arasında kaldım sarı
    onlar bağlanır bu sebepten çeneleri
    benden bu denli neden korkmaktır

    onları çağırmak gerek, gelsinler
    belki eksik kalmışlardır
    kırık oklarını, kollarını
    bakır taslarını getirsinler
    ben hayat, onları buyur etmektedir
    onlar adlarını mahyalara yazarım
    bilinsinler
    ben hayat, neden özlemişler ve nasıl
    söylesinler

    ya da yatırlara çaput bağlarım
    mendiller yakamozlar sevda sözleri
    öldürücü tozlar çatlak tonozlar çakılar
    çocuk bağırtısı aklımın
    huylanmışlığı simlesinler

    3

    ben hayat, hayata uymadım
    kılavuzsuzluk içindeyim
    şarkılarım kanırtkan ve neşeli
    benimle konuşur
    sandukalarda dinlenen huzur
    halatların gözü bendedir
    ben bunu sizlerle bölüşmem

    sizi köpüklü küfürlerle andım
    ben o küfürlerle yürüdüm cisimlerin üstüne
    taşkın hacamatlar kav kuşları
    geceyi bana lehimlediler

    yanılgı benim güzel evim
    kollarım uzun namlulardır
    uzaklara bakmaktan ben böyle yoruldum
    hayata harflerle bundan dokundum
    baykuşların kanat vuruşları
    kuşkusuz lehime işler
    önümde beş taş
    dördünü size verdim
    hamaratım
    mağrurum
    kanserledim
    dize gelmeyen nehirlerin böğrünü deldim

    sineğim... ince dutluk arıyor
    ona varşova verin
    eroin güzeli şehir
    ona gülümsesin
    ekin biçen gelinler
    tay bacaklı bir keçi
    kurumuş ellerimde gizlensin
    vietnamımı sivrilttim
    gölgemi bıçaklamak istediler
    görmezden geldim

    4

    bilirim bunlar ilgilendirmez sizi
    sizin pancurlarınızı var sıkışmış
    esaslı pergelleriniz, açılara hükmeden
    birağızdan şarkılar anlamazsınız
    geceleri et bölüşmek sizdedir
    size her yer akdeniz

    o mor deniz morluklarla morarmış
    borazan seversiniz
    urlarınız kabarmış, kabuğunuz atmış
    gürzlü bitkilerle süslenmiş bahçeniz
    hayvan dinlendiğiniz

    sizi anlamamak elde değil umursuzum
    bana kentte dağları dağlamak düştü
    dağlar, yeryüzünün urları
    siz birincisiniz

    peki size bunlar hediye etsem
    bu kestiğim surat, az önce
    bu jilet, çeliğini etimde erittim
    bu kopan bacağım, ölçülmüştür
    bu bakışım, batıcı ve sabit
    eldivensizim

    5

    menfur niyetlerim var, bükemezsiniz
    ekinler bana değmemiştir
    buhurları azdırdım
    hacatsız kaldım
    haykırır makina parkım

    ben hayata hatalarla başladım
    çerçevelere sığmam
    kuraklık nedir bilirim
    yeşermiş ermiş kemikleri
    değsin teninize
    onları bağrımda saklarım

    günlerin trapezi beni sıçratamaz
    geyiğim giyinik
    mahzenim meşe dolu
    kırım hanlığı benden sorulur
    kuşların uçuşlarına ortağım
    bütün biley taşlarını ben biledim
    kararsa da gümüşüm
    bilimsel yaşadım

    denizleri yırtan benim
    kırmadığım yol kalmadı
    soluğum rüzgârlara yarar
    tarlalara tuz serpildi sayemde
    meraları asitle yıkadım
    debelenen geceyi bağlarım

    ...

    köpük banyosunda kımıldanan gün
    seğiren ten aşkına
    çiftleşen köpekler
    akrep yumurtası
    kurbağa şeridi aşkına
    havuzları dolduran koli basili aşkına
    hayatı size bağışladım

    ..yaşayın
  • benim adım meleklerin hizasına yazılıdır nisan'da yine ayrıntı yayınları aracılığıyla gözlerimize serpiştirilecek, satırlar arasında kaybolmayı beklediğimiz kitabın yazarı.
  • ben? / oyun bozan / işte emrim / safları bozun / amin…
  • şikayet ve öneri arasındaki dört boyutlu ve akılsız ve duygusuz mesafeyi daraltması bakımından yine kendi halinde (bir bilinç olarak 'kendilik' halinde) ve yine bir olumsuz metin (bu kez bir röportaj metni) kaleme almıştır, ve ancak aşırıya kaçarak okunabilir; bu onun kaderi.

    o, şöyle diyor: ben edebiyat işinde değilim, savaş işindeyim.

    fakat, yine en iyi kendisinin bileceği gibi, bir resulün tek zaafı, zamanı kullanamayacak kadar gökte olmasıdır.

    hep ıskalanıyor; üretmek herkesin harcı değildir ve üretmek bir üretileni de üretir. madem kanatlarımızı açtık, asıl soru kanaatimce bugün şudur: birey, sistem (içine neyi koyacağına dikkat etmek gerekir, düzensizlik onu bir çöplüğe dönüştürebilir) ile arasını ne kadar ve nasıl açabilir?

    resul olmak ile resul hastalığına yakalanmak arasında kalın bir çizgi var. gerekirse küselim.
  • (bkz: resul)
    "yaşamak denen şey görüntü okları ses mızrakları patlayan koku paketleri tat yumrukları ve sertçe ve yumuşak ve kesecek gibi ve sıvı ve ılık ve başka bedenlerin uzuvlarına maruz kalmak; en çok el. hep dokunulabilir, temas edilebilir halde bulunmak. yaşadığım sürece tüm bunlar olacak. her şey gelip bedenime saplanacak. ben bu her şey üstüne her an düşünmek durumundayım. durmadan değişen bir dünya içinde bu değişime uyum sağlamaya çalışacağım. her uyum sağladığımı sandığım anda yaşam yeniden değişmiş olacak. her şey yeniden kurulmuş bulunacak. ve kurulan her şey muhakkak yıkılacak. ve bu bitmeyecek. böylece ben yaşama asla yetişemeyeceğim. varlığım sonsuz bir çabalamayla boğuşmaktan ibaret olacak. durmadan acıyacak. bütün bunlardan kaçınmam mümkün olmayacak..."
  • twitter olmasaydı edebiyat tarihimiz için önemli bir detay olabilecek bir yazar olurdu.

    yine de güzeldir. okunmalı.
    bakınız : resul.
  • en randımanlı kötülüklerden biri olan "karanlıkta, ...haykırarak" ı yazdı arkadaşlar.

    böyleydi.

    1

    dillerini bildiğim insanlar
    bana berrak bir hayat yaşatmadılar
    sanmıştım ki gövdem günü delip geçer
    ama meğer, günler görgülü zırhlarla kaplıdır
    uyku duygum, öpücük köpeğim
    herkesinkine benzer

    ben sana güvenirim yitik şey
    izlerini derin yüzümde bulduğum
    dünya bensiz de olurmuş, anladım
    bunu sabahlar su diye yüzüme çarparım diri
    geçtim geçilecek bütün çizgileri
    koruları bekleyen kırmızı köpekler
    yalarken gecenin çengelini
    ışıktan korunma yağları sürenler
    ge-ril-la'yı heceler

    ey gergin tel
    ben bu seslerimi sana borçluyum
    burçlarımı sürçlerimi efendilerin dilini
    sus içinde sürüklenen güney
    beni benimser
    şimdi keşkeleri ısırmasa aklım
    deniz... nehirleri kendine çeker
    ruhlar... bazıları mıknatıslıdır
    irkildikçe kırılır içimdeki heykel
    engerek yuvası, çiçek taşı
    kara tenimde gergin motifler
    karanlığa gülümser

    2

    o karanlık bana doğru gövdeleşti
    havluya peşkir denen günlere döndüm
    yürüdü gitti içimin leylakları
    yürüdü gitti mayalanmış kayalık
    —ben ona kımıltısızlığından yaslanırım
    nice cinayetler gördü parmaklarım
    kesik başımda bile kaynaşır öfkeler
    ben nerede sabahlarım

    nerede sabahlarsam sabahlarım
    çöl geçen güneşler beni geçemez
    ceset dişleri arasında kaldım sarı
    onlar bağlanır bu sebepten çeneleri
    benden bu denli neden korkmaktır

    onları çağırmak gerek, gelsinler
    belki eksik kalmışlardır
    kırık oklarını, kollarını
    bakır taslarını getirsinler
    ben hayat, onları buyur etmektedir
    onlar adlarını mahyalara yazarım
    bilinsinler
    ben hayat, neden özlemişler ve nasıl
    söylesinler

    ya da yatırlara çaput bağlarım
    mendiller yakamozlar sevda sözleri
    öldürücü tozlar çatlak tonozlar çakılar
    çocuk bağırtısı aklımın
    huylanmışlığı simlesinler

    3

    ben hayat, hayata uymadım
    kılavuzsuzluk içindeyim
    şarkılarım kanırtkan ve neşeli
    benimle konuşur
    sandukalarda dinlenen huzur
    halatların gözü bendedir
    ben bunu sizlerle bölüşmem

    sizi köpüklü küfürlerle andım
    ben o küfürlerle yürüdüm cisimlerin üstüne
    taşkın hacamatlar kav kuşları
    geceyi bana lehimlediler

    yanılgı benim güzel evim
    kollarım uzun namlulardır
    uzaklara bakmaktan ben böyle yoruldum
    hayata harflerle bundan dokundum
    baykuşların kanat vuruşları
    kuşkusuz lehime işler
    önümde beş taş
    dördünü size verdim
    hamaratım
    mağrurum
    kanserledim
    dize gelmeyen nehirlerin böğrünü deldim

    sineğim... ince dutluk arıyor
    ona varşova verin
    eroin güzeli şehir
    ona gülümsesin
    ekin biçen gelinler
    tay bacaklı bir keçi
    kurumuş ellerimde gizlensin
    vietnamımı sivrilttim
    gölgemi bıçaklamak istediler
    görmezden geldim

    4

    bilirim bunlar ilgilendirmez sizi
    sizin pancurlarınızı var sıkışmış
    esaslı pergelleriniz, açılara hükmeden
    birağızdan şarkılar anlamazsınız
    geceleri et bölüşmek sizdedir
    size her yer akdeniz

    o mor deniz morluklarla morarmış
    borazan seversiniz
    urlarınız kabarmış, kabuğunuz atmış
    gürzlü bitkilerle süslenmiş bahçeniz
    hayvan dinlendiğiniz

    sizi anlamamak elde değil umursuzum
    bana kentte dağları dağlamak düştü
    dağlar, yeryüzünün urları
    siz birincisiniz

    peki size bunları hediye etsem
    bu kestiğim surat, az önce
    bu jilet, çeliğini etimde erittim
    bu kopan bacağım, ölçülmüştür
    bu bakışım, batıcı ve sabit
    eldivensizim

    5

    menfur niyetlerim var, bükemezsiniz
    ekinler bana değmemiştir
    buhurları azdırdım
    hacatsız kaldım
    haykırır makina parkım

    ben hayata hatalarla başladım
    çerçevelere sığmam
    kuraklık nedir bilirim
    yeşermiş ermiş kemikleri
    değsin teninize
    onları bağrımda saklarım

    günlerin trapezi beni sıçratamaz
    geyiğim giyinik
    mahzenim meşe dolu
    kırım hanlığı benden sorulur
    kuşların uçuşlarına ortağım
    bütün biley taşlarını ben biledim
    kararsa da gümüşüm
    bilimsel yaşadım

    denizleri yırtan benim
    kırmadığım yol kalmadı
    soluğum rüzgârlara yarar
    tarlalara tuz serpildi sayemde
    meraları asitle yıkadım
    debelenen geceyi bağlarım

    ...

    köpük banyosunda kımıldanan gün
    seğiren ten aşkına
    çiftleşen köpekler
    akrep yumurtası
    kurbağa şeridi aşkına
    havuzları dolduran koli basili aşkına
    hayatı size bağışladım

    ..yaşayın
hesabın var mı? giriş yap