• 2008 cannes film festivalinde büyük ödülü almış italyan yapımı film. son yılların en iyi mafya filmi olarak nitelendirilen yapım, filmekimi kapsamında 11 ekim günü beyoğlu emek sinemasında gala gösterimi yapılacak.
  • harika film. filmdeki guney aksani yuzunden italya'da bile alt yazi ile gosteriliyor.
  • film roberto saviano'nun ayni isimli kitabindan uyarlanmis. film gösterime daha girmeden hem yazara hem de filmin yönetmenine mafyadan ciddi ölüm tehditleri gelmeye baslamis. saviano da koruma sayisini arttirmis, polisten de himaye istemis. simdilik hepsi hayatta

    filmde italya'nin güclü mafya örgütlerinden biri (comorrha adi sanirim) ve bunlarin yedikleri boklar anlatiliyor. özellikle napoli'de ve italya'nin güney bölgelerinde aktif adamlar. cocuklari silahlandirip kullanmaktan, mahalle catismalarina, büyük fabrikalarin kimyasal atiklarini illegal bi sekilde ortadan kaldirmaktan gün ortasinda yasanan cinayetlere bicok tehlikeli konuya deginiyor film. özellilke italya'nin güney kesiminin iyiden iyiye cöplüge cevrildigini sasirarak ögreniyor insan. gerci bir türk icin saskinligin dozaji pek yüksek degil. daha cok "vay amina koyim, bi bizde degilmis bu isler" tepkisi geliyor. hemen avrupa birligine de sokuyoruz tabii kendimizi. ha bu arada kesinlikle baba ya da scarface tarzi bi film beklentisine girmeyin alakasi yok
  • ozendirici ve yuceltici mafya filmlerinin aksine, icindeki belgesellik yonu agir basan, bu yuzden de mafya filmlerinden daha agirca ve yavasca isleyen bir anlatima sahip olan guzel bir italyan filmi. film boyunca silahlarin konustugu sahneler bence filmin geneline guzel yayilmis; ne basinizi agriyor, ne de sizi uykuya daldiriyor, bunlarin yerine sizi aktif takibe zorluyor.

    italya'nin o cok bahsi gecen arka yuzunun, filmdeki kadar karanlik oldugunu ogrenmek ise sinir bozucu.
  • filmde bahsi gecen orgutun asil ismi camorra'dir. sozluge yazarken bile 2 defa dusunup yazicaksin, aninda sozluk mesaj fasilitesi yolu ile olum tehdidi alip, imza kampanyasi baslatabilirler senin icin.
  • nihayet 'mafya filmleri' için aranan kan; anavatanından, sert sulu.

    filmdeki karakterler bu filmi oturup izlemez. zira onlar tony montana'ya özenip scarface izliyorlar ya da miller's crossing'deki infaz sahnesini canlandırmaktan hoşlanıyorlar. bunun gibi çok karakterli ve katmanlı hikayesi, takibi zor kurgusu olan filmleri sevmezler. dramaturji bu kadar gerçekçi olmamalı ya da özdeşleşilecek, karizmatik bir mafya lideri olmalı. öldürmekten zevk alanları görmek isterler, aniden geliveren kurşunların şokunu değil. o yüzden bu film sevilecek bir film değil, hele eğlenceli hiç değil. bilakis sıkıcı da. ama işte onun vitamini kabuklarında zaten. öyle yol kenarına atılıp çürümeye terk edilmemeli.
  • italya’nın güneyinde, napoli’de, kenar mahallede “kurtarılmış bölge” de diyebileceğimiz bir gettoda gelişen-büyüyen-vahşileşen farklı bir dünyayı empati ve sempati odaklarına düşürmeden sertçe anlatan film. herhangi bir olumlulaştırma yoluna sapmamasının ana nedeni filmin çıkışı olan kitaptır muhtemelen. dramaturji geleneğini ve izleyicinin duy(g)usal beklentilerini hiçe sayarak pis bir fotoğrafı ifşa etmeye çalışmak gerçekten yürekli iş. fakir ve ötelenmiş bir mahalleden bir kahraman (ya da anti) yaratmak gibi bir ucuzluğu ya da derdi de yok. gerçekten hayatımızda rastladığımız, duyduğumuz, bizden ırak olmasını istediğimiz kötücüllükleri barındırıyor içinde. gomorra, atmosferinde ki tedirgin havasına, karakterlerindeki tekinsizliğine kadar karanlık bir film.

    anlatılan; fakir bir mekan, ötelenmiş dünyalar olunca direkt olarak “la haine ile bir bağ kurulabilir mi acaba?” sorusu geldi aklıma. belki hikayelerde bahsi geçen insanların yaşamlarını çevreleyen etkenler açısından paralellik kurulabilirdi ama kişilerin tabiatları ve varoluşları açısından bir benzerlik yoktu. la haine’de ötelenip istenilmeyen bilerek ve isteyerek yabancılaştırılanlar zaten yabancıydı. içerideki yabancılardı. oysa buradakiler içeriden. içeriden ve bu içerisi yaşamak için güzel bir yer değil. italya’da kuzeylilerin, güneylilere birer mahluk, 2. sınıf canlı olarak baktığını okumuştum daha önce. şimdi görselleştiği zaman bu durumun, kendi coğrafyamız ile aşırı bir benzerlikte olduğunu fark ettim. kuzey-güney, doğu-batı. gomorra, gelişe(bile)n tarafın diğer tarafın çürümüşlüğünü kendisiyle alakasız olarak doğrulamaya çalışması gibi besbelli bir hikaye.

    evet fakirler. fakirliğe etki eden sosyoekonomik faktörleri yazmanın gereği yok. hepimizin bildiği, bazımızın takmadığı, kimimizin kafa patlattığı nedenlerden fakirler. fakirlik beraberinde acı, çaresizlik, yanlış seçimler getiriyor. fakirlik zaten romantik bir aile filmindeki fedakarlık, vefa, aza kanaat gibi değerlerle vücut bulmuyor hayatta. fakirsen ve yaşadığın dünyanın büyük bir kısmı sen ve etrafındakilerin fakir kalmasını istiyorsa; yaşamak istediğin hayalleri gerçekleştirmek için, çoğu zaman üzerine yapışan kirle beraber ilerlemeye çalışmak zorunda kalıyorsun.gomorra bunu anlatıyor. pis bir şekilde anlatıyor. sert bir biçimde anlatıyor. kanlı bir biçimde anlatıyor.

    yönetmen ayrıksı bir yönetimle hikayesinin merkezine temel bir eylem-olay almıyor. birkaç durumun kendi içinde gelişen akışını yansıtıyor. kirli ve hareketli bir çekim yolunu seçmiş ki bu zaten hikaye ile birebir örtüşüyor. elindeki metine ihanet etmiyor demek doğru gibi geliyor yüksek olasılıkla. bu yönetim, cinsellikle tanışıklığı tartışmalı ergenlerin deniz kenarında makineli silahlarla yaşadığı boşalma anı benzeri planları tarihi birer sahne olarak da ekliyor filminin içerisine.

    sonunda demek gerekir ki, filmdeki bütün karanlık hikayeler acı sonlar ile bitiyor. bu da filmi güzel kılıyor ironik bir biçimde ve insan ister istemez aristo’nun sözlerine hak veriyor: kötü olaylar, kötü sebeplerden doğar.
  • filmekimi'nde kaçıranlar için beyoğlu alkazar'da görülebilecek film.
    eğer ilk yarının sonuna kadar çıkmadan sabrederseniz, filmin sonunda tekrar tekrar izlemek için can atmanız kuvvetle muhtemel. bağlantıyı bir türlü kuramadığınız bir çok olay, sonradan teker teker patlayarak muhteşem bir hal alıyor beyninizde ve gözünüzde. taraf seçmek zorunda olma durumuna, adaletsizliğe, şiddete kısacası hayata farklı ve harika bir bakış..
    bir de "deneyin, vazgeçemeyeceksiniz" yazayım da tam olsun.
    (bkz: entrynin sonuna doğru saçmalamak)
  • 21. avrupa film ödüllerinde en iyi film ödülünü kazanan film. ayrıca filmekimi için hazırlanmış gazete eklerinin birinden hatırladığım bir lafı da eklemek isterim: "sarsıcı bir gerçekliği var".
hesabın var mı? giriş yap