• kız kardeşi margarithe'yle aşki mevzuular yaşamış, "tamamlanmamış bir kefaret" şairi..
    üstüne hababam yazasım gelen soluğu intiharda almış dilbaz..

    rilke'ye göre, aynadaki ve bu yüzden asla ulaşılamayacak şiirlerin sahibi..
  • cekik gozlerindeki o keskin bakis rahatsiz ediyor insani.. karsi cinsteki dogurganlik ondan bir tiksinti uyandirir, kiskanclik yaratirmis, eger boyle yazacaksa varsin uyandirsin demek geliyor insanin icinden ama akabinde yapma boyle guzel kardesim diyor insan kendi kendine tabi..

    ...
    birak, suskunlugum senin sarkin olsun!
    ne ifade edebilir ki fisildayislari sana,
    hayatin bahcesinden ayrilmis bir yoksulun?
    birak, hic adin olmasin ic dunyamda
    ruhumda olusmus, ama duslerden yoksun,
    artik sesi kalmamis bir can gibi,
    tat gelini acilarimin,
    ve uykularimin sarhos gelincigi
    ...
  • "siir, golgelerin huzunlu magarasidir, bu huzursuz yabanci icin.."
  • kızkardeşiyle yaşadığı ilişkinin sıkıntısı bütün şiirlerine sinmiş şair. eczacılık stajı sırasında uyuşturucularla epey bir haşır neşir olmuş ve dumanlı kafa ile şiir yazmış kişi. rimboud'nun şiirlerini sevmekle birlikte tamamen kendine özgü bir şiir dili yaratmıştır.
  • "yasamin orta yerinden kirilivermesi ne adsiz bir bahtsizlik" diyerek bizi de orta yerimizden kirmasini bilmistir trakl..
  • düş gezgini

    nerdesin, yanı başımda yürüyen kız,
    cennetlik yüz, nerdesin?
    sert bir rüzgar kulağıma eğilip alay eder: delisin sen!
    bir düş! bir düş! çılgınsın sen!
    yine de, yine de! nasıldı eskiden,
    gecede ve yalnızlıkta yürümezken?
    hala biliyor musun onu, çılgınsın sen, delisin sen!
    ruhumun yansıması, sen sert rüzgar:
    ey çılgın! ey deli!
    ricacı elleriyle duruyordu o kız,
    hüzünlü bir gülücük dudaklarında,
    ve haykırıyordu gecede ve yalnızlıkta!
    haykırdığı neydi? bilmiyor musun onu?
    aşka benziyordu.hiçbir yankı
    geri getirmedi, bu sözü ona.
    aşk mıydı? ah, nasıl da unuttum!
    çevremde sırf gece ve yalnızlık,
    ve ruhumun yansıması- rüzgar!
    alay eder de eder: ey çılgın! ey deli!
  • eski bir albüme

    ikide bir çıkıp geri geliyorsun hüzün,
    ah yalnız ruhun yumuşaklığı.
    yanarak sona eriyor altın rengi bir gün.

    kibirsizce boyun eğer acıya her sabreden
    hoş bir sada ve hafif bir çılgınlıkla çınlayarak.
    bak! akşam oluyor daha şimdiden.

    tekrar geliyor gece ve inliyor bir ölümcül
    ve acısını paylaşıyor bir başkası.

    sonbahar yıldızlarının altında korkarak
    her yıl daha öne eğilmekte baş.
  • melankoli

    mavimtrak gölgeler. ah koyu gözler,
    uzun uzun seyrederler beni geçerken.
    gitar sesleri güzün tatlı tatlı eşlik eder
    dağılmış kahverengi sularda, bahçede.
    ölümün soğuk karanlığını hazırlayan
    perilerin elleridir, kırmızı göğüslerde emer
    çürük dudakları ve simsiyah sularda
    süzülür güneş gencinin ıslak lüle saçları.
  • broy yayınlarından cıkan “aksamları kalbim” adlı kitapta önsöz tadında soyle bir bolum vardır

    georg trakl’in şiirinde görsellik

    alman dilindeki dışavurumculuk akımının önemli bir temsilcisidir trakl. güzel sanatlar ve mimarlık nasıl göze hitap ediyorsa, bu akımla görsellik, edebiyatta da ayrı bir boyut kazanmıştır. şairin görevi, iç dünyasını görsel imge ve renklerle dile getirmektir. bu, aşırı derecede uyuşturucu kullanan trakl’a özel bir boyut kazandırır. düş ile gerçek arasında kalan şair, müzikli bir dilsel anlatımla, en karanlık ve en karmaşık dünyaları okuyucuya aktarmaya çaba harcar. hüzün, hiçbir şiirinde eksik değildir. ilk şiirlerinde kafiyeye önem veren trakl, sonradan kararlı bir biçimde serbest ritimlere yönelir.

    georg trakl, öteki dışavurumcular gibi şiirinde doğaya ve mevsimlere geniş yer verirse de, cok doğal, sonbaharı duyguları ile düşlerine daha uygun bulur. doğa genellikle bir bulutun süzülüşü, göçmen kuşların geçişi, ağaçların yaprak renkleri ile şiire taşınır. uyku veya kuş “beyaz”, akşam güneşi “ kırmızı”, gece ve buz “mavi”, alınlar “karanlık” ve ya “karaşın”, zehirler “kara” olarak gösterilir. uyku, trakl’da dingin bir olay değildir ve içinde yılanlar, örümcekler veya gece kelebekleri dolaşan “garip bir bahçe” olarak sunulur okuyucuya.

    georg trakl’ın şiirinde kendi doğasına uygun olarak cok kullandığı bir başka motif ise yalnızlıktır. bu yalnızlığı da görsel bir biçimde yansıtmak için sonbaharı , tenha bahçeleri, insansız mekanları seçer. şiirinde yer alan isim ve sıfatların bolluğuna karşılık fiillerin az oluşu, imgeleri daha güçlü kılma cabasından kaynaklanmaktadır, denebilir.

    öteki dışavurumcular gibi georg trakl’da, tahrik edici bir dil kullanıp okuyucuyu bilinçlendirmeyi amaçlıyordu. bu nedenle “siyah kar”, “kırmızı pamuk”, “beyaz uyku”, “çıplak odalar” gibi deyişleri severek kullanmıştır. mutluluğu bulamamış, ancak ilişkiye girdiği en küçük kızkardeşi margarethe’ye karşı büyük bir yakınlık duymuştur. şiirlerinde sık sık rastlanan “kız kardeş” veya “ genç kız”, trakl’ın ölümünden üç yıl sonra 1917 de intihar eden işte bu margarethe’ dir.

    trakl’ın acılarla dolu yaşamı, şiirine de yansımıştır. kullandığı simgeler, bir ressam için veya resimden anlayan bir okuyucu için tablo oluşturabilecek niteliktedir. bütün renkler orada göz kırpar: erguvan, siyah, kırmızı, yeşil, mavi, sarı, beyaz...
    ölümün kaçınılmazlığını da imgelerle, çağrışımlarla, renklerle ( mesela balmumu ile) yansıtmaya özen gösterir.

    şair ayrıca korku’yu dile getirmek için gri’ye kucak açar: “korkunun külrengi yüzü”. bu gri’ye yakın olan “soluk” sıfatına da sık sık başvurur; dolayısıyla trakl’ın gördüğü düşler, uyanıkken görmüş olduğu imgelerdir ve en sevdiği saat, şiirlerinde akşamın cıkıp geldigi saattir. aydınlıgın tam gitmedigi ve karanlıgın ise henuz egemn olmadıgı saatir bu!
  • isminin akustiği ile ruhunun akustiğinin yanyana, ahenkli bir şekilde gittiği ve bunun da aslında sadece kaderci bir tesadüften ibaret olduğunu gördüğümüz, bildiğimiz adam.
hesabın var mı? giriş yap