132 entry daha
  • türk kültüründe fal ve kehanet, içinde bulunulan dönemin koşullarına göre az çok değişen şekillerde her zaman var olmuştur.

    falla ilgili elimizdeki ilk kitap 9. yüzyıla ait olduğu kabul edilen ırk bitig kitabıdır.

    (bu kitap üzerine son günlerde epey kafa patlattım hattâ bazı ırkları/falları -haddim olmayarak- kitabın aslından çıkarmaya uğraştım. eh artık olduğu kadar... kitabın nasıl kullanıldığını yani nasıl fal bakıldığını da dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım)

    (bkz: ırk bitig/@ay hatun)

    turfan metinlerinde ırk kelimesi ‘işaret, rumuz, falcı’ anlamlarına gelirken, ırklamak kelimesinin de ‘falcıdan sormak’ anlamında kullanıldığı tespit edilmiş,

    bu kelime, divanü lugati't-türk’te ise 'ırk: kâhinlik, fal, yürektekini dışarı çıkarma' ve 'ırkla-: kâhinlik etmek, ırk (fal) bakmak' şeklinde yer almış.

    eski türkçe’de ırk bakmak ya da ırk tutmak, fala bakmak anlamına geldiği gibi, fal için bakı, körüm; falcı içinse bakıçı (bak- eyleminden), körümçü (gör- eyleminden) de kullanılmış.

    ayrıca altay bölgesi şamanlığında kamlardan başka “ırımcı/ırımçı” adı verilen ve gaipten haber veren kişilerin de var olduğunu biliyoruz.

    yakut* ve altay mitolojisinde ilk kamın/şamanın adı “argıl/ırkıl”dır. (tahmin edeceğiniz gibi isim ırk yani falla bağlantılı)

    ırkıl/arkıl, yeryüzündeki ilk şamandır. üç yıl önce ölenleri bile diriltir, körlerin gözünü açar. anlatıldığına göre o kadar güçlüdür ki, hiçbir tanrıyı tanımaz. tanrı ayığ han* onu yanına çağırtarak bu gücü nerden aldığını sorar. o da, hiçbir yüce gücü tanımadığını ve yaptıklarının kendi gücü ile olduğunu söyleyerek tanrıya karşı saygısızlık yapar. bunun üzerine ayığ han, ırkıl’ı ateşe attırarak yaktırır. onun yandığı bu ateş diğer gelecek kamların ruhlarını oluşturur.

    işte baksı/bakıcı da denilen bu şamanlar, diğer pek çok özelliklerinin yanında tarihin ilk kahinleridir.

    (bkz: şaman/@ay hatun)

    tüm büyük uygarlıklar gibi türkler de gökyüzüne ilgi duymuş.
    gökyüzü, türklerde büyük bir çark veyâ teker gibi algılanmış ve burçlar bu ayrılmış olan bölümlerden her birinin simgesi sayılmış. eski çağlardan beri, insanların karakterlerinin ve yazgılarının bu simgelerle bağlantılı olduğuna ve yıldızcı (uldızçı) dedikleri falcıların gizli yıldız bilgilerine bakarak kişilerin geçmişini ve geleceğini görebildiklerine inanılmış.
    anadolu’da bugün bile pek çok kimse yıldızname adı verilen çok gizli bir fal türünün varlığına inanır ve insanlar bunu başarabilen kişilere saygı duyarlar.

    islamiyet’ten önceki türklerde, sihir yapmak manasında kullanılan 'arbamak' kelimesi anadolu sahasında zamanla 'arpa' haline gelmiş. bilhassa xv. yüzyılda yazılmış türkçe kitaplarda 'gaipten söyleyiciler, arpacılar, suya bakıcılar ve müneccimler' gibi sözlere rastlanmaktadır. bu metinlerde arpacı kelimesi falcı karşılığı olarak, 'arpa salmak' ise arpa atarak fala bakmak manasında kullanılmış.

    yine sihir, efsun demek olan bağı, bağlamak sözcüğü ile ilgilidir.
    eski türkçe’de bağıçı, bağışı kelimeleri sihirbaz anlamına gelir.
    bağ kelimesinin düğüm anlamı da vardır ki, eskiden büyüler düğümler ile yapılmaktaydı.

    fal ve gelecekten haber verme anlamlarına gelen bakav ise, bazı işaretlere bakarak geleceği tahmin etme demektir yani yüze, kâğıtlara (iskambil, tarot gibi), ele, kuma, kahveye vs bakarak tahminde bulunma olayıdır.

    belki de varlığı kanıtlanmış en eski kehanet aracı söğüt çubuğu ve oktur. bu kehanet şekli avrasya göçebelerinin en eski kültürüyle ilişkilidir; herodotos tarafından da görülmüş ve şöyle dile getirilmiştir: “iskitlerde sayısız kahin vardır; mesleklerini icra etmek için çok sayıda söğüt çubuğu kullanırlar. bunu şöyle uygularlar: ortaya kalın çubuk demetleri getirirler ve bunları yere koyup çözerler; sonra çubukları birbirinin yanına koyarak kehanetlerini yaparlar; aralarında konuşurken de çubukları toplarlar ve onları tekrar arka arkaya yere koyarlar.”
    hunlar da bu kehanet yöntemini bilir ve kullanırlardı.

    orta asya'da yaygın olan bütün o eski falcılık teknikleri arasında, kemik falı en iyi bildiğimizdir. ondan daha eski ve daha sık kullanılmış, üstelik de günümüze kadar kullanılmış bir başka teknik yoktur. kaşgarlı mahmut tarafından değinilen bu falcılık tekniği, yagrıncının (daha yaygın olan moğolca karşılığı dallacıdır) uzmanlık alanına girmekteydi. ancak bu teknik şamanların ve hükümdarların ilgisini çekmiş ve nihayetinde kesin olarak kamusal alana girmiştir. öyle görünüyor ki, bu falcılık tekniği esasen türk kültürünün bir ifadesidir.

    kemik falının bir türü, kürek kemiği üzerindeki şekil ve çizgiler üzerinden çeşitli yorumlar yapılması üzerine dayanıyordu. birçok millette günümüzde de devam eden, araplarda kıtfe adıyla bilinen bir fal çeşidi bu.

    bir diğeri de, aşık kemiğinin (hani şu meşhur achilles'in zayıf noktası, topukta bulunan bir kemik) üste gelen yüzüne göre gelecekle ilgili yorum yapmaydı.
    zira bazı hayvanların aşık kemiği yamuk yumuk da olsa neredeyse kare prizmaya yakındır ve kemikler de zar gibi atmaya*uygundur.

    alpler savaş zamanlarında şamanların baktıkları kürek kemiği falına göre hareket ederlerdi. kürek kemiği ateşte çatırdarsa savaş açar, yoksa barış haline devam ederdi. bu bağlamda kaşgarlı mahmut şu atasözünü aktarır. “kürek kemiği karışırsa, il karışır”. türk ve moğol budizm’inde de kürek kemiklerine çeşitli efsunlar yazılırdı.

    fal bakmak için kürek kemiğinin kaynatılmamış olması gerekirdi. en doğru fal koç ya da koyun kürek kemiği ile bakılırdı fakat yakut türkleri en çok geyiğin kürek kemiğini kullanırdı. kahin kemiği ateşte kızdırdıktan sonra kemikteki çizgiler, çatlaklar ve noktalara göre yorum yapardı.

    kürek kemiği kırılmaz ya da köpeklere atılmazdı. aslında türkler, kurban edilen hiç bir hayvanın kemiğini kırmaz ve sağa sola atmazdı. o hayvanın tekrar dünyaya gelebilmesi için kemiklerinden yeniden doğacağı düşünülür ve kemikleri eksiksiz bir şekilde gömülürdü. kan gibi kemikler de, ruhun ikametgahı olarak görülürdü.

    yada taşı, eski türk kamlarının doğaya hükmetmek için kullandığı sihirli bir taştı. çin kaynaklarına göre türk şamanlar savaş sırasında yada taşını kullanarak (yani istedikleri zaman kar ve yağmur yağdırarak) zafer kazanmışlar.

    yakutlarda, ev yapılmak istendiğinde, dua edilip yere bir eldiven atılır, düşme esnasında hangi yüzünün yukarı gelip gelmediğine göre çıkarımda bulunulurdu.

    ateş falı ise günümüzde anadolu’da hala yaşayan bir uygulamadır. ateşin alevi, rengi, dumanı, çıkardığı sese göre tahminde bulunulur.

    turklerde ateş, düğün vs. gibi ya büyük törenlerde veya gelecek hakkında bilgi edinmek için bir nevi fal maksadı ile yakılırdı.

    er töştük destanında 'ocakta fala bakmak' adetinini görürüz. ocakta yalnız fal açılmaz, aynı zamanda sihir de yapılırdı...

    yararlanılan kaynaklar:
    jean paul roux - türklerin ve moğolların eski dini
    jean paul roux - eski türk mitolojisi
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatları
    deniz karakurt - türk mitoloji sözlüğü
    mustafa gültekin - türk kültüründe “fal” ve “falcılık” bağlamında manisa/selendi yöresi “ırkçıları” ve “ırk ocakları”
    abdülkerim gülhan - türk kültüründe fal ve isimlerle ilgili bir manzum falname örneği
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap