• deleuze'ün ayarını bozan adam...
  • tam adıyla pierre félix guattari, 30 nisan 1930 tarihinde villeneuve-les-sablons adlı şirin bir fransız ilçesinde dünyaya [iyi ki, hoş] gelen, 29 ağustos 1992 yılında geçirdiği kalp krizinden bin yayla’ya göçen yüzyılın deha isimlerinden birisidir! öldüğünde kara delikler üzerine bir çalışması vardı, şimdilerde durumu nedir o çalışmanın doğrusu bir bilgim yok!

    (bkz: karadelik/#10852952)

    ne iş yapıyordu sorusunun cevabı da, “kurumsal psikoterapist” idi şeklinde cevaplanabilir. özellikle akıl hastanelerinde ve özel kliniklerde uzun süre çalışmıştır guattari! jacques lacan’ın öğrencisi olması hasebiyle, elbette ki sigmund freud ile görülmesi gereken bir hesabı vardı ve daha sonra gilles deleuze ile birlikte inşa ettikleri gerek ‘anti-oedipus’ ve gerek ‘şizoanaliz’ ile bunu da başarmıştır.

    ernest jones’un tuğla gibi kitabına bakılırsa, oedipus kompleksi, sigmund freud’un bizatihi kendi kompleksidir! işte bunun farkında olan ulus baker, aşındırma denemeleri kitabına bu konuya bir daha dönecektir ve elbette ki freud diye bir şey yoktur!

    (bkz: freud diye bir şey yoktur/#10512700)

    félix guattari, her ne kadar gilles deleuze ile birlikte yaptığı çalışmalardan sonra daha tanınır hâle gelmişse de, daha önceden yaptığı çalışmalar da son derece göz doldurucudur.

    ‘kaldırım taşlarının altında kumsal var dayı’ diyerek 1968 eylemlerinde polislerle çatışan guattari, adaşı pierre félix bourdieu gibi sıkı “aktivist” olmuştur yaşamı boyunca! tabii guattari sıkı troçkist idi o zamanlar, bir dergi bile çıkarmışlardır voie communiste adında. sonradan kendisi sıkı bir ‘otonomist’ olacak, bunun da üzerine ‘antonio negri’ ile bacanak olacaklar ve kahvehanede karl marx’ın sakalı üzerine sohbetler edecekler, bizim gibi komünistler gibi kitaplara birlikte imza atacaklardır.

    felix guattari’nin solo takıldığı ormanda 10 bengal kaplanı gücünde eserleri arasında

    l'inconscient machinique”, [makinasal bilinçdışı] = #11046222
    la révolution moléculaire”, [moleküler devrim] = #13180700
    cartographies schizoanalytiques”, [şizoanalitik haritacılık] = #12054591
    les trois écologies” [üç ekoloji anlamında] = #7860148
    “chaosmose”, [türkçesi yok bu kavramın dedik ama chiquitita dedi ki: kaosmoz]
    “chaosophy”, [türkçesi yok bu kavramın dedik ama chiquitita dedi ki düşünmek lazım]

    sayılabilirler.

    üç ekoloji hariç hiçbirisi de türkçe’ye tercüme edilmedi maalesef henüz.
    hasılı, büyük adamdır guattari!

    detaylar için şöyle bakılabilir:

    http://affinityproject.org/theories/guattari.html
    http://www.cyberartsweb.org/…ce/theory/deleuze.html
    http://mitpress.mit.edu/…thor/default.asp?aid=15636
    http://en.wikipedia.org/wiki/félix_guattari
  • charles stivale, 19 mart 1985'te guattari ile bir "konuşma" gerçekleştirmiştir. guattari'nin evindeki bu sohbetin sonunda kapı çalınır. gelen kimdir?

    a. gilles deleuze

    b. jacques derrida

    c. aidat isteyen kapıcı

    d.antonio negri

    .....

    zoooont.... süremiz doldu efendim. doğru yanıt d şıkkı, antonio negri. guattari, ihtiyatlı bir yaklaşım ve kasti abartı payını unutmayarak, marx-engels dostluğundaki engels'e benzetilebilir. üstada zırt pırt sorulmuş olan deleuze sizi gölgeliyor mu, onun isminin sizinkinin önüne geçmesi hakkında ne düşünüyorsunuz türünden sorular bana bunu hatırlatır. peki bu meseleye üstad guattari nasıl bakıyordu? bu bir fikir verebilir:

    http://webpages.ursinus.edu/rrichter/stivale.html

    burada da görüldüğü gibi üstad bu durumdan pek rahatsız değil.

    şunu da ekleyerek bitirelim: guattari, negri'nin çalkantılı geçmişinde, onun "zorunlu göç" döneminde kendisine ev sahipliği yapmış, negri'ye kol kanat germiştir. böyle de iyi kalpli bir adamdır işte.
  • 60'larda nasıl fiili bir militan ise, 70 ve 80'lerde de gilles deleuze ile birlikte kıta felsefesinde militanlık ederek, jacques lacan'ın elinden çıkmış olmasına rağmen psikanalizin en temeline dinamit koymak suretiyle oedipus kompleksi ve arzu tanımı (desire) gibi temel öğretilerine saldırmış şahsiyet.
  • "...tek bir kelime yok, tek bir jest yok ya da siz ölüsünüz. geldiklerini görüyoruz yavaş yavaş, bir yığın itin teki. zaman zaman içlerinden birini tanıdığımız oluyor. yanlarındaki küçük kız kötü denenlerden.
    yalnızca iki parmak porto şarabı. kapıyı vurmadan girin, içeri girmeden kapıyı vurun. menteşeleri sökün. ön cepheleri patlatın. bir şey yapın ama n'olursunuz !
    soğan zarı inceliğinde görüşler duyum sinirine erişiyor. bok da sürekli yeniden başlayıp duruyor.
    yerli dilde can sıkıcı traşlar, ama hep dönemin havasına bağlı, aynı erkek, yetişkin, beyaz değerler içine kapanma.
    viyaklamak, böğürmek, yerde yuvarlanmak, havasızlıktan boğulmak, doğurmak, meme vermek, karnı burnunda hamile olmak, göbek bağını dişleriyle koparmak !
    tamam, bir şey demiyorum, hala ve hep savaş öncesinde pıhtılaşmış zaman, can sıkıcı, yoksulluk, yoksun, beş kuruş, geçinebilmemiz için beş kuruş.
    çinko evyenin üzerine düşen damlaların izi.
    vasistası açmak için bir ip.
    sineklik ve kara turplar..."
  • ışık ergüden'in güzel çevirisi ile nakaratlar: felix guattari'nin sayıklamaları. otobiyografik çalışması. sanki rüyadaymış gibi. şiirsel sayıklamalar denebilir...
  • bir kaç yerde adının yanlış okunduğunu duydum. okunuşu "feliks guatari"dir.
  • şimdi, hazır ortalık felix çılgınlığına kapılmış, bu arkadaşı da unutmayalım, o da zamanında yukarıya doğru çok yükseklere atladı ve bir şekilde yere düşmemeyi becerdi, kaldı yukarıda.

    şimdi bu filozof kısmı, yalnız olur genelde, yani arkalarında sponsor filan da olmaz, dostları arkadaşları vardır ama çoğuyla araları bozuktur, değilse de zamanla bozulur. hele kitap filan yazma işini kimseyle paylaşmazlar, koca koca kitapları tek başlarına yazarlar, tek bilinmek isterler, öyle de bilinirler.

    bu sistemi bozan marx ile engels oldu gibi, böyle eküri oldular, gerçi bilemiyorum birlikte kitap yazdılar mı, muhtemelen metinleri sonra bir araya getirilip marx-engels diye çıkmıştır ama öyle ya da böyle marx deyince arkasından engels demek farz oldu. (zılgıt yedim editi: birlikte eserleri varmış pek tabii ya la, süleyman kargı'ya teşekkür).

    sonra deleuze ile guattari çıkıp geldiler, birlikte gayet sağlam kitaplar yazdılar, böyle çift başlı bir canavar gibi oldular.

    sonra da şimdilerde negri ve hardt var.

    buradan şunlar çıkıyor: (1) birken iki olmak ve ikiyken bir olmak gayet mümkün, hatta üretici olabiliyor. (2) bir asimetri var. ya da asimetrik paralel. birisi daha derin ve akıllı oluyor, ya da öyle kabul ediliyor, marx, deleuze ve negri yüksek bar. (3) öte yandan diğer arkadaşlar da boş değil, tek başlarına da gayet güzel eserler verebiliyorlar, yani öyle diğerine muhtaçlık gibi bir durum yok, engels'in, guattari'nin ve okumadım ama hardt'ın da gayet güzel, taş gibi eserleri var. (4) özellikle bu otonom camiada bir yerin-yurdun olsun istiyorsan sağlam bir ekürin olacak arkadaş, yoksa pek ekmek yok. (5) iki burada kritik sayı, fazlası ortamı bozuyor, misal üç deyince benim aklıma hemen zubritski mitropolski kerov geliyor, ama reca edeceğim bu bahsi kapatalım.

    ve (6) ikili ilişki sahiplenici olmaktan uzak, öyle "ya benimsin ya toprağın" durumları yok, misal guattari ve negri'nin bizim gibi komünistler diye bir kitapları var. çapraz ilişkiler gayet mümkün, çapraz bağlar kopmuyor, sakatlık yok.
  • nazarımda gilles deleuze'a "abi gel bi berbere gidelim de insana benzeyelim", "abi evde patates bitti gidip almak lazım", "abi tüpün alevi az yanıyo 2 gündür ha" falan diyen insandır.
  • çok pis bir dili var. adeta ağzı bozuk, küfür gibi dedikleri hep.
hesabın var mı? giriş yap