• "lora mars'ın gözleri", senaryosu john carpenter tarafından yazılmış, bi gelirim filmi bu da. lora mars denen kadın mistik işlerle uğraşmaktadır, neticesinde, istisnai bi özelliğe sahip olur... bi seri katilin, cinayet işlemeq üzre hareketlendiği anı, onun gözlerinden görebilmektedir. ilk başta sklemez fakat cinayetleri gastede falan okuyunca dellenir, polis abiye müracat eder.

    yakalamaya çalışırlarken bu karı menapoza falan girer, düşer bayılır arada. işi zora sokar, oysa katil kimdir, sürprizdir... trt yayınlamıştı bunu çok eskiden. doom'un öncüsü bile derim kasarsam, ne kameralar wardı, saatlerce seyretsen bıkmazsın, o şekil...
  • bunu bi de kitabı var. h.b gilmour yazarı .
  • "katilin gozunden gorme" konseptini ve ayni zamanda "katilin gozunden kendi sirtini gormek" gibi deli bir paranoyayi yaratmi$ oncu film..
  • (bkz: faye dunaway)
  • and somewhere alfie cries and says,
    "enjoy his every smile.
    you can see in the dark,
    through the eyes of laura mars."
    ”how did it go so fast”
    you'll say,
    as we are looking back,
    and then we'll understand,
    we held gold dustin our hands.

    (bkz: scarlets walk)
    (bkz: tori amos)
  • filmin en can alıcı noktalarından biri laura mars’ın fotografları diye gordüğümüz fotografların yetmişli yılların en tartışılan, en dinamik, en yüzünüze doğru bir bomba fırlatır gibi tehlikeli, ve özellikle sadomazoşizm hakkında ihtisas yaptığını belgeleyen moda fotografcılıgının duayeni helmut newton’a ait olması. yine aynı yıllarda unlenmis ayrı bir duayen guy bourdin’in de etkilerinin sonsuz olduguna inanıyorum ben, ne de olsa seks güç ve şiddet arasında ince ilişkileri saklandıkları dolaplardan cıkarip renkli dergilere taşıyan en onemli karakterlerdi helmut newton ve guy bourdin fotografcılıkta tabuların yıkıldıgı yetmislerde.

    bu film iyi bir thriller mı, john carpenter ünlenmeden hemen önce yazdığı bu senaryoyla ne kadar başarılıydı, faye dunaway ne kadar alımlıydı gibi kendi kulvarında pek mühim sorulari elimin tersiyle ceviriveriyorum, bence filmin en güzel yanı sorduğu ama acıklamaya tenezzul etmedigi felsefi sorular, sanatta şiddet gosterilmesini ve sanatta sansuru ve moda fotografcılıgının sanat olup olmadıgını sorgulayan.

    gordugumuz fotografların helmut newton fotografları olması bu acıdan o kadar anlamlı ki: helmut aynı bu sorulardan dolayı yıllarca kasları kalkık bır elitist tabaka tarafından sanatcı sıfatına layık gorulememisti, oysa ki bugun moda fotografcılarının bayram gunu elini opmeye gittikleri, her zaman esinlendiklerini itiraf ettikleri bir godfather suphesiz. helmut newton bir boşluğun ucunda olan, bu boşluktan ve oluşan tehlikeden zevk ve korku ve öfkenin karmasasınla hisler besleyen kadınların fotoğraflarını çekiyordu sanki. filmdeki fotoğraflardan birinde iki simsiyah gözmakyajlı manken büyük bir ihtimalle çok şatafatlı bir otelin teras katında, sırtlarını arka plandaki parçalayıcı şehir ışıklarına çevirmiş,tehlikeli ve huzne izin vermeyen, uçurumun, daha doğrusu bir boşluğun kenarındalar, sadece anlık ipuçları bunlar butun bir filmin içinde.

    belki de en güzel twisti bu filmin, butun bu yuz dakikalık seyir sonunda laura mars’ın medyumsal vizyonu ile ilgili gereğinden çok şeyi ögrenmisken seyirci, hicbir acık kapı bırakmaması laura’nın fotograflarındakı sadomazosizm’e ve şatafatlı boşluğa sebep olan esas iç vizyonuna. demistifikasyona izin vermiyor bu film, ve laura’yı ilk dakikalarda tanıdıgımızdan bir damla bile daha fazla tanımadan bitiyor. tek ogrenebildigimiz sadomazoşizm ve guc kullanımının dolaptan çıkartılıp bir oyun gibi mankenler giydirilerek ve glossy resimler çekip insanların görüş alanına çıkartılmasının bazı insanlarda yarattıgı etkiler ve şizofreni ki mukemmel bir tutarlılık bu, en onemlı alanın tamamen karanlık kalması.
  • ayrıca, bir dipnot: yetmisler sonu seksenler bası satafatlı ama yeni uyanan new york moda scene’ini, bad tastei güzel kılabilmiş bir zaman cercevesini guzel bir film izleyerek kanında hissedebilmekten baska ne ister insan. annemin seksenler kıyafetlerini dagıtıvermek istedi canım, tozlu sandıkları bile actırdı bu film bana.
  • bu film en temelinde camera gaze tabanlı bir filmdir. filmde kameranın geniş kitlelere ulaşımı sağladığı için tehlike ihtiva ettiği anlatılmak istenmiştir,ayrıca film sürekli kör göze parmak olarak high art pop art binary oppositionı üzerinde ilerlemektedir.
  • bu aralar sürekli showtime'da gösterilen film..
hesabın var mı? giriş yap