• "richard brooks un yönettiği, burt lancaster, jean simmons, dean jagger, arthur kennedy gibi oyuncuların oynadığı oscar sahibi bir film. 1960 yılında 5 dalda birden oscar’a aday olan ve başroldeki burt lancaster a ( en iyi erkek oyuncu ), filmin yönetmenliğini de üstlenen richard brooks’a (en iyi senaryo) ve shirley jones’a (en iyi yardımcı kadın oyuncu) ödül kazandıran elmer gantry yazar sinclair lewis’in romanından beyazperdeye uyarlanan güçlü bir yapım. ayyaş ve namussuz bir sokak vaizi olan elmer gantry gezici bir ibadethanede çalışmaya başlar. insanları etki altına almayı iyi bilen gantry sayesinde rahibe sharon’un idare ettiği organizasyon gayet iyi para kazanacaktır. ne var ki gantry’nin yıllar önce birliikte olduğu fahişe lulu’nun ortaya çıkışıyla işler birbirine girer. hollywood’un gerçekleştirmek için yedi yıl beklediği film orijinal eserdeki bazı bölümlerin hafifletilmesiyle ancak piyasa çıkmış ve yine de bir hayli patırtı koparmıştı."
    bir cnbce yorumudur. mal etmeyiniz.
  • elmer fudd'ın adaşı.
  • filmden bir sahne burt lancester zencilerle gospel okuyor.
  • bir yanda dinciler, bir yanda inkarcı gazeteci.

    bir yanda allah'ın indirdiği dinle alakasız şeyleri din diye yutturanlar, bir yanda her şeyi tam manasıyla çözmüş, elmer'in kızla olan fotoğraflarını gazetesinde basmayacak kadar adil bir inkarcı gazeteci...

    arkadaş bunun bir ortası yok mudur? insanlık için seçenekler iki tane midir? ya aklı başında bir birey olarak allah'ı inkar edeceğiz ya da dinci olup çarpıtılmış bir dinin ardı sıra mı sürükleneceğiz?

    bu filmde böyle gösterilmiş, birçok filmde hatta yerli filmlerde de bu böyle gösterilmiş, fakat seçenekler bu kadar değil. ikisini de seçmeyip allah'ı tanıyan, aklı başında bir dindar olabilirsiniz. allah'a teslim olmuş, sadece kuran'a uyan dürüst bir insan olmak için dayatılan seçenekleri aşmak ve allah'ı bulup, o'na yönelmek yeterli.
  • muazzam ötesi bir film. richard brooks'un açık ara en iyi filmi. din tüccarlığı, sahte peygamberlik, dinle kafayı sıyırma, ahlaksızın ahlak satması gibi temalar üzerine yapılmış en çarpıcı, etkileyici filmlerden. senaryonun her satırı enfes. senaryoyu da yazan brooks öyküyü götürebildiği yere kadar götürmüş, değinmedik çirkeflik bırakmamış, ta o zamanlardan din tüccarlığını özetlemiş. izlerken yeni türkiye'yi sıkça hatırlayacağınıza eminim. elmer olsun, shara olsun, gazeteciye reva görülen muamele olsun, çakma peygamberlerden şifa dilenen zavallı halk olsun hepsinin benzerlerini, hatta elmer'dan daha da kötülerini, rezillerini ülkemizde bulabilirsiniz. ayrıca; keşke bir yayınevi çıkıp da ilk edebiyat nobelini alan sinclair lewis'in şu romanını tekrar bassa. böyle enfes romanların bittikçe tekrar basılmaması, unutulması o denli üzücü ki... neyse, umarım bir gün basılır. oyunculuklara değinmezsem olmaz. burt lancaster gene gene gene mükemmel oynamış. oscar'ı sonuna dek hak etmiş. fahişe lulu rolüyle oscar'a layık görülen shirley james iyi oynamış, rolün hakkını vermiş. oscar'daki rakiplerinden sadece janet leigh'i (psycho) izledim. leigh'den daha iyiydi bence. diğerlerinden iyi mi bilemiyorum. ama başroldeki jean simmons'ın james'ten daha etkileyici performansının aday gösterilmemesi, keza brooks'un da yönetmen olarak aday gösterilmemesi epey yanlış kararlardı. neyse ki senaryo oscarını brooks'a paslamışlar. bir de ilginçtir, aynı yıl evrimi savunan inherit the wind gösterime girmişti. ilginç olan şu: elmer vaazların birinde sahneye maymunu çıkarıp darwinci gazeteciyle ve evrim teorisiyle dalgasını geçer. inherit ise evrimi savunur. bu film de mükemmeldir. gerçi muhteşem bir yılmış 1961. ne cevherler var o yıl...

    spoiler

    filmin adı elmer gantry. merkezde o var ama bence shara daha etkileyici bir karakter. geçmişine pek değinmiyor brooks. sadece fakir bir ailede doğduğunu, sonra kendi kendisine ulvi, adeta bir peygamber kimliği inşa ettiğini öğreniyoruz. shara'nın geçmişine değinilmemesi bir eksiklik mi bilemedim ama 145 dk'da karakteri çok iyi tanıyoruz. shara -nedenini bilmiyoruz- dinle kafayı kırıyor. sahtekâr gibi görünmüyor. elmer kesinlikle sahtekâr birisi. fahişelerle yatıyor, içki-sigara içiyor, yalan söylüyor. müritlerine yapmayın dediği her şeyi yapıyor. sahneye çıktığında yalanlar söylüyor, iki yüzlü bir tavır takınıyor, insanları aldatıyor. bunu parasız olduğu, satıcılıkta dibi bulduğu için yapıyor. amacı insanların dini duygularını suistimal edip zenginleşmek. dini kendi hırsları için kullanıyor. yani dini cebini doldurmak için pazarlıyor.

    ama shara öyle değil. elmer dinle kafayı kırmamış. elmer cinselliği yaşamak istiyor, çocuk istiyor, dans istiyor, kiliseden shara'yla kaçmak istiyor. aynı zamanda dinle ilgili söylediklerine de inanmıyor. ama shara cinselliğini bastırıyor. shara çocuk istemiyor. shara kilisesinde kalmak, vaazlar vermek istiyor. shara'nınki basit bir tanrı aşkı değil. nedenini öğrenemiyoruz ama adeta dinle, tanrıyla kafayı kırıyor shara. basit bir yıldız kaymasından "tanrı benle konuştu" sonucunu çıkaracak kadar manyaklaşmış bir kadın. o yüzden ona sahtekâr demek zor. evet, tanrı onunla konuşmuyor. evet, tanrı onu elçisi olarak seçmedi. hepsini kendisi uydurdu ama amacı da "haydi şu fakirlerin paralarını çarpalım" değil. bakınız; yangın çıkınca adeta titanic'teki salak kemancılar gibi mekânı terk etmiyor. sahtekâr olsa önce o kaçardı kiliseden. ama tanrıyla öyle kafayı bozmuş ki her yer yanarken kendisine, hatta inanırlarsa oradaki insanların hiçbirine bir şey olmayacağını sanıyor. müritlerine kaçmayın diyor. neticede ölüyor. karakter her açıdan elmer'dan daha etkileyici. gazetecinin dediği gibi, elmer bizim gibi basit bir insan. ama shara bizden farklı olarak kafayı kırmış birisi. her şeye rağmen insan shara gibi bir şarlatana kızamıyor. bu arada burt, the swimmer filminde de dibe vurmuş, batmış, işsiz bir karakteri oynamıştı. gene orada da sürekli espriler yapar, arkadaşlarıyla gülerdi. batışını arkadaşlarından saklar, sürekli yalanlar söylerdi.

    öyle enfes bir film ki... değinilecek çok şeyi var. sahtekâr elmer'ın müritleriyle birlikte kerhane basması, kerhaneleri yakıp yıkması, yanında polisin olması da 2016'nın türkiyesi'ni hemen hatırlatıyor. sonra bu sahtekar elmer "ahlak ahlak" diye inlerken bir yıl önce yattığı fahişe lulu'yu görünce tırsıyor. bizdekiler de öyle. sabah akşam ahlak derler, sonra evlerinde çocuklara tecavüz ederler, çocuk pornosu izlerler vs. müritlerin elmer'ın gerçek yüzünü gördükten sonra elmer'a sebze-meyve fırlatmalarına gazetecinin yaptığı açıklama şahane: "bu olayla birlikte elmer'ın da bizim gibi bir insan olduğu ortaya çıktı. milleti kızdıran da bu. millet, tanrı'nın düşkün olduğunu kabul etmek istemez". evet, millet elmer'a kutsallık atfediyor, sahtekâr çıkınca onu lince kalkışıyor.

    spoiler

    velhasıl değinmek istediğim çok şey var ama 2.izleyişte değinirim. bazılarını unuttum. kesinlikle izlenmeli...
  • zor bir film. o yılları bırakın günümüzde bile din'i ve evanjelistleri eleştirmek zor bir iş ama adam bunu 50'li yılların sonunda yapmış. zaten filmin başında yapılan uyarıda ne kadar zor bir iş başardığı görülüyor.

    o yıl en iyi film oscar'ını kaptırdığı the apartment'dan daha iyi bir filmdir.
  • başrolde shirley jones ve burt lancaster'ın olduğu, mezhepleşmeyi, "benim kalbim temiz"ci evancelist tayfayı ve özellikle fakir kasabalının dini duygularını sömüren paragöz vaizleri eleştiren film.
    ağzı çok iyi laf yapan, alkolik, karı kız peşinde koşan dalavereci bir adam birgün girdiği bir vaaz çadırında kova kova para toplandığını görünce hedefine bu sistemi alır ve herkesin sevgilisi vaiz hemşire shara'ya yakınlaşmanın yolunu arar...
    dinin ve dinsizliğin iki radikal ucunun neler doğurabiliceğini de gözler önüne sermekte. dinlerin bile kutsal kitaplarında münafık diyerek, hakkında sureler yazdırarak uyardığı adamların 50'ler amerika'sında neler yapabildiğini görüyoruz.
hesabın var mı? giriş yap