• teatral...oyuncul... dramaya dair...etkileyici...heyecanlandirici.
  • belli bi aksiyon icinde gelisen basi-sonu da belli tiyatro..
  • insanla ilgili olan, çatışmalarla yürüyen, toplumsal ve düşünsel yanı olan yoğunluğu ve devingenliği dengelenmiş, ilginçlik taşıyan ama inandırcılığın yerçekiminden kurtulmamış olan oynanabilir sözlü ya da yazılı metin.

    (bkz: iki ucu boklu değnek)
  • etkileyici, ani ve genellikle şaşırtıcı.

    "sosyal eşitsizliğin göç üzerindeki dramatik etkisi."
  • geçmişlerde bir blog sistemi ve şuanda online film hizmeti sunan bir web sitesi..

    http://www.dramatikblog.net/
  • emrah özhan in moda'daki dovme ve tasarim studyosudur.
    facebook sayfasi da vardir.
  • son zamanlarda plaza türkçesinde çok denk geliyorum bu lafa. moda mı oldu yoksa benim algıda seçiciliğim mi arttı bilemiyorum. bir olayın yarattığı etkiyi betimlemede kullanılıyor. örneğin, "microsoft'un dynamics dünyası için aldığı önlemler beraberinde çokta dramatik bir değişim getirmedi aslında.." gibi. halbuki o takım elbiseli toplantılarda dramatik etki falan diyince insan bi sigara yakıp, toplantıdaki herkese uzun uzun, derin derin bakıp sonrada kapıyı vurup çıkmak istiyor. yoksa kim sikmiş microsoftun global ölçekli kararlarını. sanki bana nuri bilge ceylan eşşoğlueşşek.
  • türkçeye amerikancadan geçmiş mallık. söylemeyin lan şunu dramatik bir yükselme oldu, dramatik bir fark var falan. esas dram siz oluyorsunuz.
  • ingilizcedeki "dramatically" ile yakından uzaktan ilgisi yoktur, o şekilde kullanan da malın değnek tutanıdır. ingilizcedeki "dramatically" sözcüğünün bizdeki karşılığı önemli ölçüde, çarpıcı bir biçimde, oldukça belirgin bir şekildedir. "dramatik bir biçimde sayıları azalan aslanlar" derseniz sayıları aşırı derecede azalan aslanlar demez, "üzücü/acıklı bir biçimde sayıları azalan aslanlar" dersiniz.
  • dramatik bir fikir her zaman kendi başkalığını içinde barındıran şeydir. çünkü fikir, başkalığın içkin düzenidir.

    yani dramatik bakışa karşılık gelen uygun "bakma" tarzları vardır denilebilir. zira her bakış kendi nesnesiyle kurduğu ilişkinin temsilidir aynı zamanda. böyle olmayaydı sarsıcı niteliği de olmazdı. rahatsız ediciliği, bizi, modern kayıtlarımızdan koparıp insaniliğimize geri döndürmesinden ileri geliyor olabilir.

    tek başına ağlamak mı, tek başına gülmek mi? gülmek hep başkasına yöneliktir. kendi halime de gülebilirim ama yine de ötekileştiğim esnada gerçekleşir bu. ötekileştiğim anda geride bıraktığım kendime dramatik bir bakıştır bu. velhasıl yalnız gülmek dendikte söz konusu olan "başkası" yoktur. ağlamaya nazaran daha iç burkan bir şeydir.

    ikiliklerle düşündüğümüz için yalnızlığı, ya öznel ya nesnel biçimde tasarlarız. öznel yalnızlık için kişinin subjektif değerine, nesnel yalnızlık için objektif durumuna yönelik algı geliştiriyoruz.. bu açıdan yalnızlık ya bir durum ya da bir değerdir. durumun ve değerin yanına birde varlık koşulunu ekleyebilirsek; insanın zorunlu biricikliğini ekleyebilirsek, ilk ikisinin, sonuncusuna nazaran daha az sorun içerdiğini düşünebiliriz. biricik insanın tek ve mutlak sınırı "koşulunun zorunluluğudur". bu anlamda sonsuz bir niceliğin/çokluğun dahi karşısında artıp azalmaz; biricikliğini korur; kendi kendinin etkisidir. varoluş sıkıntısının kaynağını şahsen burada görüyorum ben.

    insan öncelikle kendine karşı sorumludur. sorumluluğun olduğu yerde suç ve ceza; doğallıkla korku ve titreme vardır. biricik ve aşkınsal varlık, dünyaya dair bir yanıt üretemediğinde sorumluluğunun altında ezilir. bu baskıyı kırmanın bir yolu olarak yalnızlığın öznel ya da nesnel tarzlarına yönelir. çünkü bunların tedavisi vardır; başkasını sever ya da nefret ederim, başkasıyla bir biçimde temas kurarım; mutlu olur, hayal kırıklığı yaşarım. nitekim başkasını da içeren bir edimde bulunurum. dramatik olan şey budur.
hesabın var mı? giriş yap