• ingilizce : bir sorunu çözmek, halletmek.
  • ing. halletmek, ugrasmak, bir sorunu cozmek, temas etmek, deginmek, bahsetmek, ele almak, tartismak.
    (bkz: handle)
  • ing. ... ile ilgilenmek, üstesinden gelmek, değinmek, bahsetmek, uğraşmak, değinmek.
  • eş anlamlısı (bkz: cope with)
  • cambridge dictionary of phrasal verbs şöyle tanımlar:
    1)deal with something:
    bir şey başarmak veya bir sorunu çözmek için uğraşmak, aksiyon almak

    örnekleri:
    i haven't got time to reply to this letter. could you deal with it?
    (bu mektubu cevaplamak için zamanım yok da sen ilgilenebilir misin?)
    emergency services claim they do not have the resources to deal with a major disaster.
    (acil servisler, büyük bir afetin altından kalkabilecek yeterlikte kaynakları olmadığını söylüyorlar.) (burada deal with, major disaster durumunun altından kalkabilmeyi tanımlamış)

    eğer bir kitap, film ya da bir yazıda deal with kullanılmışsa bu, o yazının ele aldığı noktayı anlatır.

    his latest novel deals with the relationship between a man and his son.
    (son romanı, baba ve oğul arasındaki ilişkiyi aktarıyor.)
    the second part of this document deals with staff training.
    (belgenin ikinci kısmı eğitim zımbırtılarıma ayrılmış.)

    2) deal with somebody, something;

    bir kuruluş ya da insanla iş yapmak.
    we have been dealing with this firm for over ten years.
    he was the first soviet leader to deal constructively with western governments.

    3) deal with somebody;
    birisiyle iş icabıkonuşmak ya da görüşmek.

    as a family doctor, she deals with 20 to 30 patients a day.
    he mainly deals with children who have emotional problems.

    informal kullanımda da birisini yanlış bir şey yaptığından dolayı cezalandırmak anlamına geliyor.

    the group said it would deal with any of its members who were selling drugs.
    go to your room and ı'll deal with you later!

    collins dictionary, çok kısa 5 tanımı örnekleriyle şöyle veriyor:
    1) ele almak, ilgilenmek
    to deal with each problem in turn
    2. cezalandırmak
    the headmaster will deal with the culprit
    3. ilişkili olmak, ilgili olmak
    the book deals with dutch art
    4. to conduct oneself (towards others), esp with regard to fairness (çevirmek güç, kalsın böyle )
    he can be relied on to deal fairly with everyone
    5. iş yapmak
    the firm deals with many overseas suppliers
hesabın var mı? giriş yap