• atlas sinemasında çakılı kalma sebebi, uzun zamandır izlediğim en muhteşem film.
    belçika'dan oscara aday olması tesadüf olmasa gerek deyip aldığım bilet, hayata dair büyük boşlukları doldurabilecek güçte imiş. zaman zaman kopuşlarıyla boğazınıza düğümlenenleri sempatik karelerle silerken totalde göğsünüze bıraktığı ağırlığı da son sahnesiyle alır götürür. yine de ağzınızı doldura doldura, bağıra çağıra, mümkünse sarhoş ve ağlayarak only the lonely söyleme isteğini miras bırakır.
    izleyin, izletin.
  • tutunamayanların ve tutunmak isteyenlerin hayata savurdukları küfürün filmi.
  • tıklım tıkış atlas sinemasının merdivenlerinde iki büklüm oturarak seyrederken bile çok mutlu olunabilecek, kahkahalarla gülünebilecek filmdir.

    zaman zaman adrian mole u akla getirmiştir, onun belçikalısı, daha çılgın ve daha komik ailelisi.
  • dimitri verhulst'ün 2006'da yayımlanan aynı adlı kitabından sinemaya aktarılan hikaye.

    --- spoiler ---
    taze bir masumiyeti var filmin. kır evlerinde geçen hikayeleri andırıyor reetveerdegem'in tezat getto gerçekliğinde. sadece komedi filmi olarak addedilmesi üzücü olur zira arkasında avrupa'nın perde arkasında yaşanan ciddi bir sosyal dramı da barındırıyor. demans hastası büyükanne ile geçen konuşma filmin vurucu noktalarından.
    --- spoiler ---
  • 29. uluslararası istanbul film festivali'nde en iyi film seçilen belçika yapımı eğlence. seyredin, seyrettirin. şeylerin boktanlığı ismi ile festivalde vizyona girmesine rağmen, ismini beğenmeyen yapımcılar vizyona normal giriminde çölde kutup ayısı ismini tercih etmişler.
  • trainspotting izlediğim günden beri bir filmi seveceksem önce trainspotting'i düşünür, sonra filme karşı subjektif bir yargı geliştiririm. trainspotting'dek tadı yakaladığım an -ki genelde yakalayamam- o film harikadır benim için. işte imdb'nin namı diğer the misfortunates'inin bu bakımdan tadı tuzu bol benim için.

    yönetmen hem ders verir nitelikte bir film yapmış hem de eğlendirmiş izleyicisini. bir hikayeyi doğrudan anlatmak yerine yaratıcı bir kurguyla nasıl izleyici filmin çekilir öğrenilmeli bu filmi izleyen yönetmen adayları tarafından. öyle bir sonda bir başta flashback yapma gibi klişelere girmeden, lineer anlatımı da seçmeden kurgusal zekasını en üstte tutan bir yönetmen tarafından çekilmiş film. çocukluğu sorunlu geçen bir adamın büyüyüp birşeyler başarması gibi klişe bir konu ancak bu kadar güzel detaylandılırıp anlatılabilir.

    aslında kötü olarak düşünülmesi gereken karakterler izleyicinin algısında kötü bir algı bırakmıyor. iyi bir algı mı bırakıyor diye düşünürsek o da değil. he rbiri bildiğimiz insan işte. zaman zaman egosuna, hormonlarına yenik düşen zaman zaman mantığın peşinde koşan hayatı istedikleri seyirde yaşayan the stroples'lar ve onların yanında yetişen küçük bir velet. kapitalist dünyaya başkaldıran bu arkadaşlar, çevrelerindeki herkesin algısında öteki'ler. alkolün dibine vururken, sürekli spor da yapıyorlar. çıplak bisiklet sürüyorlar, sınırsız alkol alma yarışlarına giriyorlar. geceyi gündüz ediyorlar fakat filmin eğlenceli bu yanının arka planında hep dramatik öğeler var. çocuğun okul ve karşı cinsle ilgili sorunları sürekli hatırlatılıyor izleyiciye. her yönüyle bir bütünsellik taşıyor. bunun dışında sistem eleştirisi tabi ki yüksek seviyelerde aralara serpiştirilmiş. belçika'daki eğitim sistemi, suç sistemi, işsizlik, zenginin fakiri ezmesi repliklerde karşımıza çıkıyor.

    filmle ilgili tek eleştirebileceğim nokta, küçüklüğü bu kadar yakışıklı ve sempatik olan bir çocuğun büyük hali bu kadar çirkin ve itici mi olur. evrime inandım tekrar.

    festivallerde en iyi film ödülünü almayı sonuna kadar haketmiş kısacası. tekrar tekrar izlenesilerden bu öteki adamların filmi.
  • istanbul film festivalinde geçen yıl izleyemediğim için dövündüğüm filmlerden biriydi bu yapım. bu gece itibariyle en sonunda muradına ermiş bir sinefil olarak şunu söyleyebilirim ki festivalde aldığı ödülü sonuna kadar hak etmiş bir filmdir bu.

    --- spoiler ---

    filmin konusu şöyle.. hayata tutunamayıp eşlerinden veya sevgililerinden ayrılan dört erkek kardeş, emekli annelerinin evine geri dönmüştür. bu erkek kardeşlerden alkolik celle nin bir de oğlu vardır. adı gunther'dir. kasaba halkı tarafından ayyaş ve işe yaramaz tembeller tayfası olarak bellenen bu strobbe ailesinin küçük ferdinin büyümüş versiyonu bize babası, amcaları ve büyükannesi ile beraber geçirdiği bu dönemi, yaşamı ile ilgili çok önemli kararlar aldığı başka bir dönemde (baba olmak) anlatmaya başlar. kendisi için bir sorun teşkil etmeyen bu "tutunamayanlar" ailesini zamanla dışarıdakilerin gözüyle görmeye başladığında algısı ters yüz olur. model aldığı babası ve amcalarından uzaklaşmaya ve "tutunanlar" (yani ayyaş olmayıp işinde gücünde olanlar... mealen : moronlar) safına geçmeye karar veren bu veletin gözünden bu sancılı süreci kah komediye kah ise drama kaçan bir perspektiften izlemekteyiz..

    --- spoiler ---

    filmin belki de en etkili silahı izlediğiniz yapımın hangi türe girdiğinden emin olamamanız. yönetmenin bu çelişkiyi bilerek yaptığı aşikar. yaşam salt bir komedi olmadığı gibi salt bir dram da değildir o halde bu iki uç unsuru bir araya getirdiğinizde ortaya gerçeğe nispeten daha yakın yapımlar çıkıyor. görüntü, prodüksiyon, oyuncu performansları ve senaryonun da harika olmasını biraz önce andığım yönetmen üslubuna eklediğimde bu filmin imdbde aldığı puanın yetersiz olduğu kanaatindeyim.

    son sözüm bu filmi çölde kutup ayısı olarak çeviren sinema katliamcılarına.. ulan filmi izledim çölle, kutup ayısı ile ilgili zerre bir şey yok. nerden geldi bu isim aklınıza.. rüyanızda çölde bir kutup ayısıyla hayvan pornosumu çeviriyordunuz, yoksa bir kutup ayısı ile evinizde romantik bir gecede the sheltering sky mı izliyordunuz. ne alaka lan! şeylerin boktanlığı isminin nesi kötüydü ki?
  • filmle ilgili hiç bir şey okumadan ön yargısız izledim ve son zamanlarda izlediğim filmler arasında tadını damağımda bırakan bir yapıttı benim için. eğlenceli, dramatik ve masum bir film. son zamanlarda (yaz mevsiminden itibaren) bunca gudik işler varken böyle şeylerle karşılaşmak insanı mutlu edebiliyor. bu kadar küçük şeylerden mutlu olduğumu da bilmezdim. isim konusunda ise gerçekten bir film ismini bu kadar hak etmez. ayakta alkışlıyorum yaratıcı yurdum insanını.
  • sosyal hizmetler görevlisi nele fockedey'in, strobbelerin evine geldiği sahneyi hatırladıkça kahkahayı basıyorum. sanırım strobbe kardeşler türünden bir hanzo var içimde. hahaha fockedey. bak hala.
hesabın var mı? giriş yap