• veri dini.
    tarihsel bakış açısıyla biyoloji ve bilgiişlem harmanının geleceğe evrilmesinde savlanan, klasik dinlere ile ilgisi olmayan tekno-bilimsel kurgu. (bkz: fütürizm)

    "... siyasetçilere, iş dünyasına ve tüketicilere çığır açan teknolojiler ve inanılmaz yeni güçler sağlarken akademisyenlere ve entellektüellereyse yüzlerce yıldır kayıp olan bilimin kutsal kasesini geri vermeyi vaat ediyor
    ...

    ... veri yakın zamana kadar zihinsel faaliyetin uzun zincirindeki ilk halka olarak kabul görüyordu. insanlar veriyi damıtarak bilgiye, bilgiyi kavrayışa, kavrayışı bilgeliğe çevirmekle yükümlüydü. ancak insanların devasa veri akışıyla artık başedemediğine inanan dataistler bu izleğin takip edilemediğini, datanın bilgiye dönüşmediğini, kavrayışın ve bilgeliğinse ortada kaldığını düşündüler. böylece veri işleme görevinin insan beyninden katbekat üstün kapasiteli elektronik algoritmalara devredilmesi gerektiği sonucuna vardılar. aslında bu durum, dataistlerin insanın kavrayışına ve bilgeliğine şüpheyle yaklaşmasının, büyük veri ve bilgisayar algoritmalarını daha güvenilir bulmasının sonucuydu. "

    yuval noah harari
  • yuval noah harari'nin homo deus isimli kitabı sayesinde tanıştığım yeni dinsel akım adayı. naçizane katkılarım şunlardır:
    1-beynimiz veri depolama ve işleme konusunda artık sınırına dayandı.
    2-bilimsel alanlarda özelleşmek te bilginin azalması anlamına gelmiyor, tram tersine logaritmik olarak arttırıyor.
    3-yeni bilgileri kaydetmek için eski verileri silen nöronlarımız yerine artık google gibi veri tabaları network ağları yarattık.
    4-şimdiden birçok konuda bu ağlara danışmadan karar alamaz hale geldik.
    5-gün gelecek bu ağlar bizim adımıza karar alacaklar.
    6-ve insanoğlu ikinci planda kalacak. sistem akıp giderken insanlar koca okyanusun önemsiz zerreleri haline gelecekler.

    dna larımız ilk yazılı verilerdi. evrimsel süreçte aslında hayat kavramı, yaşam kavramı genetiğin aktarımı veya varlığının devamı değildir. sadece verinin devamlılığıdır. dolayısıyla bir şeye canlı diyebilmenin yolu veriyi alıp devam ettirebilme işleyebilme yeteneğidir. yarattığımız networkler gün gelecek dna larımıza ihtiyacın kalmadığını ilan edeceklerdir. organik veri yerini inorganik veriye bırakacaktır...
  • birçok açıdan eksikleri bulunan henüz adına din denilebilecek olgunlukta olmayan belki de hiçbir zaman da olamayacak olan yuval harari'nin homo deus adlı kitabında bahettiği dinimsi.

    var olan tüm bilgilerin "işlemcilerce" işlenmesi ve işlenen tüm bilgilerin diğer "işlemcilere" yani insanlara ulaştırılmasını amaç edinerek bu sayede insanlığa çığır atlatabileceğini savunur. bunun yapılabilmesi için de kimsenin özelinin olmaması günlük hayatta yaşadığımız ne varsa (yediğiniz ürünlerden giydiğiniz kıyafetlere sevişmelerinizden iş hayatınıza...) diğer insanların bilmesi (google microsoft vs. gibi şirketlere kendimizi feda ederek) gerekmektedir. bu durum bir çoğumuz için tabudur ve yıkılabilecek türden bir tabu da değildir. insan evrimi kendi benliği çevresinde şekillenmişken ve google microsoft vs. gibi şirketler benim verilerimle zengin olurken afrika'daki insanların açlık sorununa ortadoğu'daki kanlı savaşlara bir çözüm de üretemeyecek aksine tüm dünyanın şimdikinden de çok abd'nin kuklası olmasına yarayacaktır. söz konusu atılım yapılırken somali vs. gibi ülkelerin veri edinme ve işleme başarısının abd karşısında herhangi bir şansı olduğunu düşünmek safdillik olur.

    dataizmin özeti "geriye yaslanın ve güçlü ülkelerin maymunu olun" olabilir.
  • dataizm (dataism = vericilik) yuval harariri’nin homo deus kitabında geleceğin inancı (dini) olabileceğini düşündüğü kavram. hemen şunu belirtmeli ki, yazara göre dinlerin yerini hümanizm dini almıştır. hümanizmle birlikte, insanlık artık kutsal kitapları değil kendi iç seslerini yaşamlarında rehber edinmişlerdir. dataizm de bizim anladığımız anlamda bir inaç değil, hümanizm gibi bir felsefi düşünce olarak düşünülmelidir. dataizm hümanizm anlayışını yok ederek topluma yeni bir anlayış getirecektir. bu anlayış toplumsal yaşamımızı derinden değiştirecektir. peki ama nasıl?
    dataistlere göre, neden dataizm?
    dataistler insanların sadece karmaşık algoritmalar olduğunu düşünüyor. gelişen yapay zeka ve insan zekasını aşan algoritmaların bizim algoritmalarımızı çözerek bizim için iyiyi bileceğine inanıyorlar. google ve facebook gibi algoritmaların çok daha gelişmiş halleri düşünülebilir.
    onlara göre homo sapiens köhne bir algoritmadan ibaret. nihayetinde insanların tavuklardan ne gibi bir üstünlüğü var ki? sadece, bilgi akışları tavuklarınkine göre çok daha karmaşık bir örüntü üzerinden sağlanıyor. insanlar daha çok veriyi absorbe edip, daha iyi algoritmalarla işleyebiliyor. (bu ifade gündelik dilde, insanların sözde daha derin hisler ve daha üstün düşünsel yetilere sahip olduğu şeklinde karşılık bulur. ancak hatırlayacağınız üzere, hakim biyolojik dogma, duyguların ve zekanın da algoritmalardan ibaret olduğunu söylüyordu.) pekala, o zaman insana kıyasla daha fazla veriyi absorbe edip daha etkin işleyebilen bir bilişim sistemi oluşturduğumuzda, tıpkı insanın tavuktan üstün olması gibi, bu sistem de insandan üstün olmayacak mı?
    dataizm ne yapmayı gerektiriyor?
    dataistler bilginin hiçbir kısıtlama olmadan internette özgürce dolaşması gerekliliğini savunurlar. harari şöyle bir örnek verir:
    bilgi edinme hakkının ateşli bir savunucusu olan swartz, 2008’de bilginin serbest ve sınırsız dolaşımını talep eden gerilla açık erişim manifestosu’nu yayınladı. manifestosunda şöyle diyordu: “nerede depolanmış olursa olsun bilgiyi almalı, kendi kopyalarımızı çıkarmalı ve dünyayla paylaşmalıyız. telif hakkı biten şeyleri alıp arşive eklemeliyiz. gizli veritabanlarını satın alıp internete koymalıyız. bilimsel dergileri indirip dosya paylaşım ağlarına yüklemeliyiz. gerilla açık erişim için savaşmalıyız.”
    swartz tam tersini düşünüyordu. bilginin özgür olmak istediğini, fikirlerin onları üreten insanlara ait olmadığını ve veriyi duvarların arkasına hapsederek ona ulaşmak için bir ücret beklenmesinin yanlış olduğuna inanıyordu. jstor’a erişmek için mıt’nin bilgisayar ağını kullandı ve herkesin internet üzerinden özgürce okuyabilmesi için yüz binlerce bilimsel makaleyi indirip kullanıma açtı.
    dataizm içi boş kehanetlerden ibaret değildir. her din gibi uygulanabilir buyrukları vardır. bir dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını olabildiğince artırmalı, ve bunun sonucu olarak olabildiğince çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. tıpkı diğer başarılı dinler gibi, dataizm de misyonerdir.

    dataizmin ikinci buyruğu her şeyin, hatta bu devasa ağa bağlanmak istemeyen kafirlerin bile sisteme bağlanmasını emreder. “her şey” ile kastedilen yalnızca insanlar değildir, bunun da ötesinde akla gelebilecek tüm “nesneler” kastedilmektedir. bedenimle beraber, sokaktaki araçlar, mutfaktaki buzdolapları, kümeslerdeki tavuklar ve ormandaki ağaçlar dahil, hepsi ama hepsi nesnelerin intemeti’ne bağlanmalıdır. buzdolabı kalan yumurtaların sayısını tespit ederek kümesteki tavuğa ne zaman yeni yumurta tedarik edilmesi gerektiğini bildirmelidir.

    araçlar birbiriyle iletişim hâlinde olmalı, ormandaki ağaçlar da hava durumu ve karbondioksit seviyelerini bildirmelidir. evrenin, yaşam ağına bağlanmayan ve dahil olmayan hiçbir parçası kalmamalıdır veri akışını engellemek günahların en büyüğüdür. ölüm, veri akışının kesilmesinin ötesinde nedir ki? nitekim dataizm bilgi edinme özgürlüğünü her şeyden üstün tutar.

    dataizme göre terakkiyat tamamen veriyi serbest bırakmakla ilgilidir
    ilerlemenin kaynağını nasıl liberaller serbest piyasa ekonomisine, nazilerin ırk üstünlüğüne, sosyalistler eşitliğe bağlıyorsa dataistler de ilerlemenin kaynağını veri özgürlüğü olarak görür.

    dataist misyonerler, şüphecileri ikna etmek için bilgi edinme özgürlüğünün muazzam faydalarını her fırsatta vurgular. tıpkı kapitalistlerin her başarıyı ekonomik büyümeyle ilişkilendirmesi gibi dataistler de ekonomik büyüme dahil tüm iyi ve faydalı şeyleri bilgi edinme özgürlüğüne bağlar. abd neden sovyetler birliğinden daha hızlı büyüdü? çünkü bilgi abd’de daha serbest dolaşıyordu. peki abd’liler nijeryalılara ya da iranlılara göre neden daha sağlıklı, daha varlıklı ve daha mutlu? tabii ki bilginin özgürlüğü sayesinde. yani daha iyi bir dünya yaratmak istiyorsak, veriyi özgür kılmalıyız. google’ın, yeni salgınları geleneksel sağlık kuruluşlarından daha hızlı tespit edebildiğine önceki bölümlerde değinmiştik, ancak biliyoruz ki bu sadece ürettiğimiz verilere erişim izni verdiğimiz müddetçe mümkün.

    dataistlerin inançlarının arkasındaki psikolojik motivasyon ne?
    günümüzün paylaşım kültürüyle aynı yerden geliyor bu motivasyon. yaptığının bilinmesini istemek. insanlar mı? yoksa deneyimlerinin anlamını senden ve insanlardan daha iyi değerlendirebilecek bir algoritma mı?

    dataistler deneyimlerin paylaşamadıkları takdirde değersiz olduğuna, kendi içimizde bir anlam bulmaya ihtiyacımız olmadığına, hatta istesek de bir anlam bulamayacağımıza inanıyor. deneyimlerimizi kaydedip devasa veri akışına aktarmamız yeterli; algoritmalar deneyimlerimizin anlamını kavrayacak ve bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecektir. yirmi yıl önce japon turistler yanlarından ayırmadıkları fotoğraf makineleriyle etraftaki her şeyin fotoğrafını çektikleri için tüm dünyada alay konusu hâline gelmişlerdi. şimdiyse herkes onlar gibi davranıyor.

    dataizmin, insanın diğer canlılardan farkı ne sorusuna cevabı:

    kendi içinde değerlendirildiğinde, insan deneyimlerinin kurtların ya da fillerinkinden üstün hiçbir yanı yoktur. her bir veri en az bir diğeri kadar değerlidir. insanlar bu deneyim hakkında bir şiir yazıp bunu internette paylaşarak küresel bilişim sistemini zenginleştirebilir. bu da insanların ürettiği veriyi daha değerli kılar. kurt bunu yapamayacağı için, deneyimleri ne kadar derin ve karmaşık olursa olsun, tek kelimeyle değersizdir. kıymetimiz deneyim sahibi olmakla değil, bu deneyimleri serbest hareket edebilen verilere dönüştürebilme kapasitemizle belirleniyor.

    dataizm dünyaya hakim inanç haline gelebilir mi?

    dataizm insan deneyimlerini veri örüntülerine eş tutarak, anlam ve otoritemizin temel kaynağını sarsıyor ve belki de 18. yüzyıldan beri benzeri görülmemiş dini bir devrimi müjdeliyor. locke, hume ve voltaire gibi düşünürlerin döneminde hümanistler, “tanrı insanın hayal gücünün bir ürünüdüş” diyordu. dataizm, hümanizmi kendi silahıyla vuruyor: “tanrı’nın insanın hayal gücünün bir ürünü olduğu doğru, ancak insanın hayal gücü de biyokimyasal algoritmaların bir ürünü.”

    18. yüzyılda hümanizm tanrımerkezci dünya görüşünü insanmerkezci bir yaklaşıma dönüştürerek tanrı’yı dışladı. 21. yüzyıla geldiğimizdeyse dataizm insanları dışlayarak insanmerkezci yaklaşımı verimerkezci bir görüşe dönüştürecek gibi duruyor. dataist devrim birkaç yüzyıl sonra değilse bile önümüzdeki yetmiş seksen yıl içinde gerçekleşebilir. sonuçta hümanist devrim de bir gecede gerçekleşmedi.

    dataizm algoritmalara inanmaktır.
    google ve facebook algoritmaları tam olarak nasıl hissettiğinizi bilmekle kalmıyor, kuşkuyla yaklaştığınız milyonlarca başka şeyden de emin olabiliyor. tam da bu yüzden duygularınızı dinlemeye bir son verip dışsal algoritmalara kulak vermeye başlamalısınız. algoritmalar kimin kime oy vereceğini, tam olarak hangi nörolojik nedenler yüzünden kimin demokratları, kimin cumhuriyetçileri destekleyeceğini biliyorsa, demokratik seçimlerin ne anlamı olabilir? hümanizm, “duygularınıza kulak verin!” diye buyuruyordu, dataizm ise “algoritmaları dinleyin!” diye emrediyor.

    “kim olduğunu mu bilmek istiyorsun?” diye sorar dataizm. “o zaman dağ tepe dolaşmayı bırak. dna dizilimini analiz ettirdin mi? hayır mı? daha ne bekliyorsun? hemen git ve yaptır. büyükanneni, anneni, babanı ve kardeşlerini de götür, onların verileri de son derece değerli. peki giyilebilir biyometrik cihazları duydun mu, hani tansiyonunu ve nabzını günde yirmi dört saat ölçen şu giyilebilir biyometrik cihazları? güzel, hemen bir tane edin ve akıllı telefonuna bağla.

    alışveriş yaparken yaptığın her şeyi kaydetmek için bir kamera ve mikrofon al, çektiklerini internete yükle. google ve facebook’un elektronik postalarını okumasına, görüşme ve mesajlarını takip etmesine, tıkladığın ve beğendiğin her şeyi kaydetmesine izin ver. tüm bunları yaparsan, nesnelerin interneti’nin harikulade algoritmaları, kimle evlenmen gerektiğini, hangi kariyeri seçeceğini ve ne zaman savaş başlatabileceğini söyleyecek.

    tüm bu algoritmaların kaynağı nedir?
    kaynak artık belirsizdir, çünkü büyük muhteşem algoritma kendini iyileştirmeye ve geliştirmeye başlamıştır. artık çoktan insan aklının kavrayacağı noktayı geçmiştir. o artık bizim anlayamayacağımız başka bir şeye dönüşmüştür.

    işte dataizm’in gizemi de buradadır. tıpkı hıristiyanlık öğretisinin, insanların tanrı’yı ve planlarını anlayamayacağını iddia etmesi gibi, dataizm de insan beyninin yeni üstün algoritmaları kavrayamayacağını iddia ediyor. bugün bu algoritmaların çoğu, bir yandan hackerlar tarafından geliştiriliyor tabii. ancak google’ın arama algoritmaları gibi kritik olanlarsa büyük bir ekip çalışmasıyla geliştiriliyor. takımın her bir üyesi yapbozun bir parçasına hakimken kimse algoritmayı bir bütün olarak anlayamıyor. dahası, makine öğrenimi ve yapay nöral ağlar geliştikçe daha fazla algoritma bağımsız şekilde evriliyor ve kendi kendine gelişerek hatalarını düzeltiyor.

    hiçbir insanın üstesinden gelemeyeceği devasa veri yığınlarını analiz edebilen bu algoritmalar, insan aklını aşan örüntü tanıma becerileri geliştiriyor ve stratejiler benimsiyor. algoritmanın ilk adımları insanlar tarafından atılmış olsa da, algoritmalar geliştikçe hiçbir insanın daha önce yürümediği ve takip edemeyeceği bir yolu kendi kendine adımlamaya başlıyor.

    peki dataizm yanılıyorsa?

    dataizm yanılıyorsa ve organizmalar algoritmalardan ibaret değilse bile, bu dataizmin dünyaya hükmetmesinin önüne geçilebileceği anlamına gelmiyor. geçmişte pek çok din, belirgin yanılgılarına rağmen muazzam bir güç ve popülarite kazanabilmişti. hıristiyanlık ve komünizm bunu başarabildiğine göre, dataizm neden başaramasın? dataizm tüm bilimsel disiplinlerle ilişki kurduğu için potansiyeli çok daha yüksek. tümleşik bir bilimsel paradigma kolayca sorgulanamaz bir öğreti hâline gelebilir.

    kim bu dataistler? henüz yoklar belki, belki de hepimiz parçalar halinde inanıyoruz fakat henüz sistemli hale gelmediği için farkında değiliz. anlatılanlar kehanet ya da ihtimal olarak değerlendirilebilir.

    hümanizmin yerini dataizme bırakmasıyla hayatımızda ortaya çıkabilecek kimi değişimler
    1-) google hangi filmi izleyeceğimize, nerede tatil yapacağımıza, hangi okula gideceğimize dair tavsiyeler verecek, iş tekliflerini bizim adımıza değerlendirecek, hatta kiminle flört edip evleneceğimiz konusunda bile fikir beyan edebilecektir.

    2-) facebook yalnızca milyonlarca abd’linin siyasi görüşünü tahmin etmekle kalmayacak, sonucu etkileyebilecek kararsız oyları tespit ederek bunların nasıl değiştirilebileceğinin bilgisine de sahip olacak. facebook oklahoma’da cumhuriyetçiler ile demokratlar arasındaki yarışın gittikçe kızıştığını söyleyip 32.417 seçmenin henüz karar vermediğini belirleyebiliyor, üstelik her birinin dengeyi değiştirecek kararı almak için adaylardan neler duymak istediğini de biliyor.

    3-) insanlar daha iyi bir hafıza, ortalamanın üstünde bir zeka, birinci sınıf cinsel yetenekler istiyor. eğer sürüm yükseltme herkesin erişebileceği kadar ucuzlayıp yaygınlaşırsa hızla yeni standartlar oluşacak ve yeni nesil tedaviler bu yeni standartları aşmaya çalışacaktır. sonuç olarak 2070’te yoksul bir insan, belki bugün olduğundan çok daha iyi sağlık hizmetlerine ulaşabilecek ama zengini ayıran çıta çok daha yükselmiş olacak.

    4-) kitle çağının sonuyla beraber kitleler için tıbbın da miadı dolmak üzere. askerlerin ve işçilerin yerini algoritmalar almaya başladıkça, en azından bazı elitler, işe yaramayan insanlardan oluşan kitlelerin durumunu iyileştirmenin, onlara standart sağlık koşulları sağlamanın bir anlamı olmadığında karar kılabilir, bunun yerine bir grup süperinsanı normun üzerine çıkarmaya odaklanmanın daha akıl kârı olduğunu savunabilirler.

    son olarak, yazarın sorduğu şu 3 soruyu herkesin biraz düşünmesi gerekiyor.
    nihayet yaşama gerçekten geniş bir pencereden bakabilirsek tüm sorunlar ve gelişmeler birbirine bağlı üç sürecin gölgesinde kalacak:

    bilim tüm toplumu, organizmaların algoritmalar ve yaşamın veri işleme süreci olduğuna ikna eden bir dogma olma yolunda ilerliyor.
    zeka bilinçle yollarını ayırıyor.
    bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar yakında bizi bizden daha iyi bilecek.
    bu üç süreçse bu kitabı okuduktan çok sonra bile aklınızda kalmasını umduğum üç soruyu beraberinde getiriyor: (bu sorular yapay zeka konusunun anlaşılması için önemli.)

    1. organizmalar birer algoritmadan, yaşam da veri işlemeden mi ibarettir?
    2. zeka mı daha değerlidir yoksa bilinç mi?
    3. bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar bizi bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne olacak, neye benzeyecek?

    bu üç soruya kendi cevabımı vererek bitireyim. sizin de cevap vermeniz dileğiyle.

    1- organizmalar sadece algoritma değil inancıma göre. yunus diyor ya “bir ben vardır bende, benden içeru”
    2- bir benzetmeyle, zeka merdivendir bilinç onu nereye dayayacağına karar vermek. zeka en karmaşık türev sorularını çözebilir ama bilinç o sorunun çözmeye değer olup olmayacağını anlar. bilinç zekayı anlamlı kılar.

    3- insana çıkar sağlamayan gelişime izin verilmez. insan doğası değişmeden bu konularda köklü bir değişiklik olmaz. sadece duruma göre uyarlanma olur. bu algoritmalar mutlaka devletlerin ya da şirketlerin hizmetinde olacaktır. bizi bizden iyi bilseler bile çıkarlara uygun davranılacaktır. küresel ısınmayı biliyoruz ama ekonomik gerekçeler onu görmezden gelmemizi sağlıyor. ayrıca insanlar makinelerin gözünde değil, diğer insanların gözü önünde olmak istiyor. algoritma tarafından anlamlandırılmak istiyorlar mı bilmiyoruz. bu yeni bir şey de değil. teknoloji ortaya koymamızı kolaylaştırdı
  • yuval noah harari bu dinin eşyaların interneti sayesinde yerine oturacığını ve bunun için de zamana ihtiyacı olduğunu söyler. yani şu an kullandığımız akıllı cihazlar (telefonlar, navigasyon cihazları, akıllı ev sistemleri vb.) geliştikçe ve yelpaze açıldıkça dataizm de humanizmin yerine geçecektir. humanizm de semavi dinlerin yerine geçmişti.

    benim görüşüm ise biraz farklı. dataizm sırtını bilime dayıyor ancak dünya sağ siyasi rüzgara kapılmış durumda. bu durum değişmezse bilimsel gelişme hızı stabilleşebilir hatta bu siyasi rüzgar durulmazsa bazı istisnalar dışında devletler bilime sırt çevirebilir. bunların dışında, bilimsel gelişme hızının artık korkutucu bir seviyeye çıktığını düşünen azımsanmayacak bir kitle de var. bunun bağnazlıkla alakası yok bence. insanlar bilimsel üretkenlikten korkmaya başladılar. sözlükte son boston dynamics videolarını kontrol edin isterseniz. tüm bunlar dataizmin düşünülen noktalara gelememesine sebep olma ihtimali var. yani bu din olgunluk çağına ulaşamayabilir.

    ne var ki insanoğlu biraz da yorulmuş durumda. son 50 yıldaki bilimsel kazanım, tarih boyunca elde edilenden fazla olabilir. bu yüzden insanlık yeni ideolojilere direnemeyebilir. bununla ilgili homo deus yarının kısa bir tarihinde şöyle bir paragraf var: "insanlar veri yağmuruyla baş edemeyince kontrolü serbest piyasaya, kitlelerin ortak aklına ve dışsal algoritmalara bıraktı."
  • kabul edilmese de kişinin onayına sunulmadan kendini içerisinde bulacağı dev bir okyanus dataism

    -insanların kullandığı her türlü teknolojik icat içerisindeki veriler bir havuzda toplanır.bu havuz kısaca data.verilerinizi aletinizin içinden silseniz de datadan asla kaybolmaz.sonsuz bir çöplük ya da altın madenidir data.ulaşmak isteyeceğiniz kişiye ait tüm bilgiler orada.

    örneğin;bugün,parmağının ucuyla dokunduğun ve ekran kilidini açtığın telefonundaki parmak izi verin çoktan data havuzunda yerini aldı bile.ona ulaşmak isteyen artık ulaşabilir ve senin bilgilerini ele geçirebilir.
    bu örnek öyle uç noktalara kadar dayanıyor ki sistem bir veri havuzuyla ilerliyor ve veri havuzu dataya dökülüyor.eğer birileri dataya sızarsa sistem çökebilir ya da ele geçirilebilir.

    dataizmin bir diğer uç noktası şu ki bunu elon musk an itibari ile gerçekleştirmeye uğraşıyor;nöronları makinelere hibritlemek ve makinelerin düşünebilmesini sağlamak.çokta uzak değiliz bu teknoloji için.çünkü günümüzde kendi kendine öğrenen ve zekasını geliştiren makineler ve robotlar mevcut.demek istediğim şu ki data çok faydalı olmasının yanı sıra bir o kadar da tehlikeli.

    insanlar 3.dünya savaşını nükleer silahlarla yapacaklarına inanıyorlar fakat data'nın yanında nükleer tatlı bir kedi gibi kalır.sonuçta santral kontrolü de bu data havuzunun içerisinde bir yerlerde..
  • """ “hayvanlardan tanrılara: sapiens”in yazarı yuval noah harari yeni kitabıyla karşımızda: homo deus – yarının kısa bir tarihi.

    yarınlar insana neler getirecek, neler götürecek? kitapta bu konulara çok ilginç yaklaşımlar var.

    harari “homo deus”ta insanlığın şu andaki çıkmazlarını, dinlerin çıkmaz sokaklarını, ekonomik büyümelerin sancılarını anlatıyor, insan denen kısıtlı canlı üzerine uydurulmuş yığınla miti alaşağı ediyor.

    özetle şunu söylüyor harari: teknolojideki müthiş gelişmeler sayesinde dünyayı bu yüzyıla kadar meşgul etmiş savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar hatırı sayılır derecede azaldı. ama fatura, dünyanın ekolojik dengesine çıktı.

    peki şimdi insan ne yapacak? savaşları ve açlığı tümüyle kuruturken, diğer yandan ekolojik dengeyi yeniden kurmaya mı çalışacak?

    hayır diyor harari. insanın önündeki yeni hedef, tanrı olmak. kitabın adını bu yüzden homo deus koymuş zaten.

    ama tanrı olmaya giderken, evdeki bulgurdan nasıl olunabileceğini gayet güzel anlatıyor (bakınız: yazının sonundaki dataizm dini bölümü)

    harari, yapay zekanın önünün açık olduğunu söylüyor. insanların yaptığı birçok iş gelecekte bilgisayarlar tarafından halledilecek.

    yapay zekanın yönetici olduğu, ev sahibimiz, işverenimiz olduğu bir dünyaya hazır mısınız?

    peki, teknolojik olarak bu denli ilerleyen bir dünyada “vasıfsız insan’ yığınları ne olacak?

    harari kitap boyunca çok iyi sorular soruyor.

    bazılarının yanıtı var, bazılarının henüz yok.

    insan’ı ele alalım mesela. yakın bir zamana dek, insan, hayvanlardan çok daha üstün, “özgür irade”si olan bir varlık sanıldı.

    oysa bilimsel gelişmeler tam tersini söylüyor.

    insan, tıpkı diğer hayvanlar gibi, genetik kodlarına göre hareket eden bir organizma.

    ve tıpkı fareler gibi, insanların duygu ve tepkilerini kontrol etmek mümkün.

    insan beynindeki doğru noktaların uyarılmasıyla, öfke / korku / depresyon gibi karmaşık duyguların bile yaratılabileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini biliyoruz.

    burada bir paragraf açıp hep beraber düşünelim: teknolojik olarak bu kadar gelişmiş bir dünyada, ortadoğu’daki terörün, yıkımın, nefretin nedeni nedir mesela?

    ülkemizi düşünelim. yirmi otuz yıl öncesine dek iyi kötü ahlaki kurallara uyan (yani kadınlara ve çocuklara hunharca saldırmayan, ortalık yerde çalıp çırpmayan, kötülüğe tapmayan, şiddet bağımlısı olmayan) insanlara ne oldu da, böylesine değiştiler, sürekli nefret kusuyorlar? kötülük neden 24 saat iş üstünde?

    bunun yanıtı şu cümlede gizli: insan beyni “işlenmeye” son derece müsaittir.

    bizde de olan bu.

    insan beyni artık “işleniyor.”

    harari, bilimin liberal inancı çürüttüğünü söylüyor. birey diye bir şey yok. özgür ruh diye bir şey yok.

    genetik kodlarımız var sadece.

    bunun ışığında “hayatın anlamı” nedir, onu deşeliyor harari.

    liberalizm, “dışsal bir varlıktan” medet ummadan, kendi anlamımızı kendimizin yaratmasını söyler.

    ama bilim, insan beynini iyice incelemiş olan bilim, çok farklı şeyler söylüyor.

    insanları aslında “var olmayan” bir şeylere inandırmanın, manipule etmenin, kışkırtmanın çok kolay olduğunu söylüyor. işte sırf bu nedenle, evlatlarını savaş gibi bir anlamsızlıkta yitiren aileler “şehitlik” kavramıyla susturulabiliyor. her türlü saçmalık ve yıkıma bir kılıf uydurulabiliyor.

    harari, benlik de tıpkı uluslar, tanrılar ve para gibi “kurgu”dur sadece diyor.

    insanlara hikayeler verirsin, onlara inanmalarını sağlarsın ve bu hikayeler uğruna gerekirse canlarını bile verirler.

    peki o kadar gözümüzde büyüttüğümüz insan, sonuçta kendi yarattığı yapay zekaya yenilecek mi?

    dünyadaki ekonomik büyümenin “yan etkisi” olarak ortaya çıkan milyonlarca eğitimsiz, cahil, vasıfsız insana ne olacak?

    bu soru, özellikle bizimki gibi ülkeleri çok yakından ilgilendiriyor.

    şurası bir gerçek ki, gelecek “algoritmaları kurup yöneten” insanların hakimiyetinde olacak. en azından yapay zeka onları alt edene ve hakimiyeti ele geçirene dek.

    peki ya bizdeki gibi, tümüyle vasıfsız / eğitimsiz insan yığınlarının gelecekteki “fonksiyonu” ne?

    kolayca tahmin edebilirsiniz. hiçbir şey.

    insan çöpü olmaya adaylar.

    öyle günlere doğru gidiyoruz ki, doktorların / avukatların / öğretmenlerin bile işlevselliği tehlikede olacak. çünkü algoritmalar onların işlerini hem de kat kat daha verimli olarak yapabilecek.

    harari, şunu soruyor: bu teknolojik gelişme ve bolluk içinde, işe yaramayan kitleleri beslemek ve desteklemek mümkün müdür?

    mümkündür diyor.

    ki, aslında bugün, bizimki gibi ülkelerde yapılan tam da budur: yarının küçük bir provası.

    hiçbir şey üretemeyen tamamen vasıfsız insanlar, iyi kötü destekleniyorlar (sadakalar, devlet yardımları vs) ve iyi kötü besleniyorlar.

    ama insan denen yaratık, “meşgul edilmediğinde” deliren bir varlık.

    aslında ortadoğu’daki delirmeyi bu gözle değerlendirebiliriz gibi geliyor bana.

    dünyadaki bilimsel gelişmeye hiçbir şekilde ayak uyduramayan, çağı kavrayamayan, üretemeyen kitlelerin delirmesi ve bir anlam peşinde koşması (radikal islam). burada esas nokta, bilimsel gelişmeden tamamen kopuk olmalarına rağmen teknolojiyi kullanabiliyor olmaları (yani buna izin verilmiş olması-çünkü sonuçta bunlar tüketici).

    mesela, onca yoksulluğa rağmen hindistan’da ya da çin’de bu türden bir delirmenin olmamasının nedenini, teknolojik gelişmenin bir parçası olmalarına bağlayabilir miyiz? nüfusun az bir kısmıyla da olsa, uzay programlarının ve yapay zeka araştırmalarının parçası durumundalar.
    harari, yarının dünyasında, bildiğimiz anlamdaki dinlerin tarihe karışacağını söylüyor.

    dünyanın gelecekteki dini: dataizm.

    “veri”lere tapılacak yani. bilgiye tapılacak.

    dataizm, evrenin “veri akışı”ndan oluştuğunu ve her varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı “katkı” ile belirlendiği öne sürer, diyor harari.

    “dataizm içi boş kehanetlerden ibaret bir din değildir. bir dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını artırmalı, olabildiğinde çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. dataizm sadece insanların değil her türlü varlığın, mutfaktaki aletlerin, ormandaki ağaçların bile bu “internet”e bağlanmasını ister. dataizm’de günah, veri akışını engellemektir. nitekim dataizm, bilgi edinme özgürlüğünü her şeyin üstünde tutar.”

    lafın kısası, yarının dünyasında birey, minicik bir çip’e dönüşüyor.

    dataizm’de “insan deneyimi” ancak yazı, fotoğraf vs olarak “ağ”a yüklendiğinde bir anlam kazanıyor.

    artık hepimizin her an çılgınlar gibi internet ortamından bir şeyler paylaşmamızın, yüklememizin anlamı bu.

    harari, dataist devrimin hemen değilse de 70-80 yıl içersinde diğer tüm dinleri dışlayacağını söylüyor.
    peki diyor harari, dataizm dünyayı fethetmeyi başarırsa, insana ne olacak?

    “dataizm hümanist istekleri yerine getirmeyi vaat ederek yayılır. ölümsüzlük, mutluluk, sağlık, güç… ancak otorite insanlardan algoritmalara (yapay zekaya) geçtiğinde işin rengi değişecek. “nesnelerin interneti” sorunsuz işlemeye başladığında, her birimiz veri selinde eriyip gidebiliriz.”

    dataizm insanı, insanın diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor: yok etmekle!
    harari’nin kitabını okuyun.

    bakalım haklı çıkacak mı?

    çok ama çok ileri bir tarihte, geriye dönüp bakıldığında kozmik veri akışının içinde insanlık “minicik bir dalgalanma” olarak mı görülecek sadece?

    hiçbir zaman tam bilemeyeceğiz. sadece tahmin edebiliriz. "

    (bkz: https://journo.com.tr/homo-deus-yarinlar-kimin)
  • 20 yil sonra adini cok duyacagimiz bir kavram. simdilik sadece belli bir zumre tarafindan tartisiliyor.
  • sapiens kitabıyla tüm dünyaya nam salmış olan yuval noah harari'nin "homo deus" isimli kitabının 11. bölümünde bahsettiği bir çeşit "veri dini"dir.

    son günlerdeki whatsapp tartışmaları ile ilgimi yeniden celbetmiştir.

    dataizm, evrenin veri akışından meydana geldiğini ve her olgunun ya da varlığın değerinin veri işleme sürecine yaptığı katkıyla belirlendiğini öne sürer ve aynı matematik kanunlarının hem biyokimyasal hem de elektronik algoritmalara uygulanabildiğini gösterir.

    dataizm dininin en yüce değeri bilgi akışıdır. eğer yaşam bilginin devinimiyse ve biz yaşamın iyi olduğuna inanıyorsak, o halde evrendeki bilgi akışını artırmamız, derinleştirmemiz ve yaymamız gerekir. dataizme göre insan deneyimleri kutsal değildir. insanlar, zamanla gezegenimizin sınırlarını aşıp galaksiye hatta tüm evrene yayılacak “nesnelerin interneti”ni yaratma amacıyla kullanılan araçlardan ibarettir. bu kozmik bilişim sistemi, her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecek, insanlarınsa sisteme dahil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacaktır.

    dataizm içi boş kehanetlerden ibaret değildir. her din gibi uygulanabilir buyrukları vardır. bir dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını olabildiğince artırmalı ve bunun sonucu olarak olabildiğince çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. tıpkı diğer başarılı dinler gibi, dataizm de misyonerdir. dataizmin ikinci buyruğu her şeyin, hatta bu devasa ağa bağlanmak istemeyen kafirlerin bile sisteme bağlanmasını emreder.

    evrenin, yaşam ağına bağlanmayan ve dahil olmayan hiçbir parçası kalmamalıdır. veri akışını engellemek günahların en büyüğüdür. ölüm, veri akışının kesilmesinin ötesinde nedir ki? nitekim dataizm bilgi edinme özgürlüğünü her şeyden üstün tutar.

    yakın gelecekte nesnelerin interneti, sürümü yükseltilmiş insan algoritmalarının bile başa çıkamayacağı hızda ve boyutlarda veri akışı üretebilir. nasıl ki motorlu taşıtlar çıkıp at arabalarının yerini aldığında atların sürümünü yükseltmeyip onları emekliye ayırdıysak, bir gün büyük veri’yle beslenmiş nesnelerin interneti de homo sapiens’i emekliye ayırıp kendi hükümranlığını ilan edebilir.
  • en büyük sevap veri paylaşmaktır. hatta dataizm şeriatında bu zorunludur. en büyük günahsa veri paylaşmamaktır, bu durumda şeriat size ne yapacak orası şimdilik meçhul.

    verinin kesilmesi tek kıyamettir. ve ancak ölüm durumunda kabul edilebilirdir.
hesabın var mı? giriş yap