*

  • george gerbner'in ortaya attigi ve sonrasinda baska teorisyenler tarafindan da gelistirilen teoriye gore bir arac olarak kullanilan ve medyanin bir uzami olan tv bir yansitma gorevinden cok insanlara adeta paralel bir evren yaratma gorevindedir. tv'de gorduklerimiz yasadiklarimizdan cok daha gercektir; siddet de, insanlar da, mekanlar da daha gercektir. kurmaca olan her seyi insanlar gercekmis gibi gormeye baslar ve buna prim verirler. teori, bu acidan bana george orwell'in nineteen eighty four distopyasindaki beyni yikanan halki animsatir.
    ozetle, gerbner gorur ki tv apayri bir dunyadir. (bkz: "not a window on or reflection of the world, but a world in itself")
  • george gerbner, "medyanın kültür üzerindeki ölçülebilir ve tanımlanabilir katkıları aslında pek küçüktür" diyerek adamı ters köşeye yatırır gibi görünse de, iklimdeki 2 derecelik bir sıcaklık değişiminin buzulları eritip dünyayı sikerteceğinden hareketle bu pek küçük ama muhim etkilere kallavi sonuçlar bağlar.
  • insanlığın kare üstü.
    kahvaltı için küçük çatal, yemekte büyük.
    kaşık: çorba büyük sever, aşure küçük.

    teoriler çok, ama bu teoriye biri şunu demiş:
    (bkz: ne ekersen onu biçersin)
  • televizyonun etkisi uzun dönemlidir. bu etki azar azar, derece derece; dolaylı fakat zamanla birikerek gerçekleşir. çok fazla televizyon izlemek gerçek hayattan çok tv programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları eker. george gerbner de medyanın bir kültürde var olan değer ve tutumları ektiğini öne sürer. yani medya bu insanları birbirine bağlayan değerleri yayar ve bu değerleri sürdürür. çok fazla televizyon izleyen insanlar tv programlarında yaratılan ve sunulan dünyadan az izleyen insanlara göre daha çok etkinenir. özellikle daha az hayat tecrübesi olan çocuklar ve gençler enformasyon aracı olarak televizyona diğerlerinden daha çok bağımlı durumdadır. the cultivation theory yani ekme kuramı televizyonu gerçekliği yansıtan bir araç olarak değil, ayrı bir dünya olarak görür. televizyonda şiddetin aşırı sunumu izleyicilere daha çok saldırgan davranışlardan ziyade kanun ve düzen hakkında simgesel mesajlar iletir.
  • george gerbner'in ortaya attığı kuramdır. dünyadaki en uzun süreli ''televizyon etkileri'' konulu araştırmadır. gerbner'e göre, televizyon artık amerikan toplumunda ailenin bir üyesi olmuştur ve anlatıcı konumundadır. sürekli televizyon izlemek düşünceler ve bilinç üzerinde tekel yaratır.

    ancak televizyonun etkisi, sandığımız gibi kişinin davranışları üzerinde etkili olmaz, kişinin tutumlarını değiştirmeye yönelik olur. televizyon denen bu illet, gerçek hayattan çok, televizyondaki dünyayla tutarlı tutumlar oluşturulmasını sağlar. örnekleyecek olursak; televizyondaki şiddet gösterimi izleyiciyi direkt bir şiddet eylemine yöneltmez, onu dünyadaki şiddet hakkında bir tutum sahibi yapar. televizyonun istediği tutum ekilir.

    yine sanılanın aksine, televizyon, toplumdaki gelenekleri ve yaygın inançları yok etmeye çalışmaz. televizyon her zaman toplumdaki egemen inançları, gelenekleri, değer ve tutumları korur, sürdürür, geliştirir. insanları gelenekleri bağlamında bir arada tutan şey görevini üstlenir. bu açıdan bakıldığında, televizyon, sanayi devrimi öncesi toplumlarında dinin görevini üstlenmiştir. endüstri devrimi öncesi toplumlar için din neyse, sonrası toplumlar için de televizyon odur. televizyon, vahşi kapitalizmin en etkili kültürel silahıdır. dolayısıyla, medya da her zaman orta yol siyasal perspektifi pompalar, bunları ekme eğilimindedir.

    televizyon denen bu illette, izleyiciler, özellikle kendi yaşayamayacakları deneyimlere daha çok inanır, onlara daha çok bağlanırlar. özellikle hayata dair deneyimleri az olan gençler ve çocuklar, televizyona daha bağlıdır, çünkü daha az enformasyon kaynağına sahiptirler. ayrıca yalnız yaşayan bir kişi, televizyonun etkilerine her zaman daha açıktır. televizyon, ekme yaklaşımı açısından, gerçeği yansıtan bir araç değil, ayrı bir dünya olarak görülür.

    televizyondaki şiddet ve onun aşırı sunumu, izleyiciyi dış dünyada şiddet eylemi eylemeye sevk etmez, ona kanun ve düzen hakkında simgesel mesajlar iletir. hatta aksiyon-macera türü yapımlar, kanuna ve düzene, toplumsal adalete ve statükoya olan inancı arttırır. zaten şu araştırma yeterince açıklayıcıdır umarım: 1960'lardan beri yapılan içerik analizlerinde, televizyonda gündelik yaşama göre daha çok şiddet vardır, erkek karakterler kadın karakterlerden fazladır ve sunulan mesleklerin çoğu, kanunların uygulanması ile ilgilidir. amerika'da izleyicilere şu soru sorulur: iş sahibi erkeklerin yüzde kaçı kanun uygulayıcısıdır ?

    amerika'da yaşayan erkeklerin yüzde biri bu tip mesleklere sahipken, televizyonlarda sunulan mesleklerin yüzde on ikisi bu tip mesleklere sahiptir.
  • tam adı: kültürel göstergeler ve ekme-yetiştirme kuramıdır.
    1970’li yılların başında george gerbner tarafından kültürel göstergeler projesi adı altında geliştirilmiştir.
    kitle iletişim araçlarının, özellikle de televizyonun uzun süreli etkilerini konu alır. bu kuramın temelinde televizyonun inançları, düşünceleri etkilemede ve davranış biçimlerini oluşturmada büyük bir güce sahip olduğu görüşü yatar.
    televizyon aracılığıyla insanlarda birtakım gereksinimler yaratılır ve sonra da bunların karşılanması için onlara bir takım çözümler sunulur. bu da insanların giderek kendi gerçek yaşamlarından kopup televizyonla olan bağlarını güçlendirir.

    peki bu kurama neden ekme ve yetiştirme denilmiştir?
    bir bitki tohumunu düşünelim. onu toprağa ektikten sonra gerekli olan besin ihtiyacını karşılayıp yavaş yavaş yetişmesini bekleriz. bu kısa bir süre değil uzun bir sürede gerçekleşir. tıpkı bunun gibi televizyon bizi eker ve yavaş yavaş yetiştirir.
  • "george gerbner tarafından geliştirilen ve hem anaakım hem de eleştirel medya kuramlarının bir parçası olan yetiştirme kuramı, ekme kuramı olarak da bilinmektedir. gerbner 1960’ların ortasında “kültürel göstergeler” isimli bir araştırma projesine başlayarak bireylerin gündelik yaşam hakkındaki düşüncelerine televizyonun bir etkisi olup olmadığı üzerine araştırmalar yaparak yetiştirme kavramını, medyanın etkilerini ve modern toplumlardaki rolünü açıklamak için kullanmıştır. bu yaklaşıma göre medya insanların inanç, düşünce ve davranışlarında gözlenebilir ve kısa süreli etkiler yaratmazken, uzun vadede kişilerin toplumsal gerçekliği algılama biçimini etkilemektedir. bu etki zamanla ve kademeli olarak gerçekleşir. örneğin şiddet içerikli televizyon programları direkt olarak insanlar üzerinde şiddet davranışına sebep olmaz, ancak bu televizyon programları gerçek dünyadaki şiddet davranışı hakkında izleyicilerin zihnini biçimlendirebilir. böylelikle medya, izleyicilerin gerçek hayatın akışında gerçekleşen olayları algılama biçimini değiştirerek yeniden şekillendirir. gerbner, televizyon karşısında fazla vakit geçiren izleyicilerin “günlük yaşamın gerçeklerini” tanımlamasında televizyon gerçeklerinin egemen olduğunu belirtmiş, bunun sebebinin izleyicilerin televizyonu genellikle programa veya tercihlerine göre değil, saate göre tercih etmesi olduğunu belirtmiştir. gerbner televizyonu, “merkezi bir öykü anlatma sistemi” olarak ele almaktadır. ona göre televizyon; reklam, drama, haber ve televizyon programları ile her izleyiciye ortak mesajlar vererek bir iletiler dünyasını beraberinde getirir. insanlar da televizyonun simgesel çerçevesi içinde doğarak televizyonun tekrarladığı mesajlar ile yaşarlar. geleneksel medyada yer alan reklamlar, dramalar ve haberler günümüzde sosyal medyaya taşınmış ve gelişmiştir."
  • hatay mustafa kemal üniversitesinde radyo televizyon sinema bölümü 1. sınıf öğrencilerine ödev verilen konudur.

    selamlar özden hocam

    adıyamanlıı
  • george gerbner tarafından geliştirilen bir medya teorisidir. mesajların ya da izleyicinin gücünden ziyade, teorideki ana unsur medya interactionıdır. uzun süre televizyon içeriğine maruz kalındığında realitenin televizyondaki gibi kabul edildiği düşünülür. televizyonu bir sistem olarak ele alır. farklı içerikler birbirini nötrler ve televizyon aynı mesajların tekrar edildiği bir sistem olur. böylece farklı görüşlerin absorbe edildiği anaakım bir düşünce biçimi ortaya çıkar. yapılan araştırmada, uzun süre izleyicilerin cevapları tvdeki realiteye yakın cevaplar olmuş. örneğin insanlar kaotik evlilik ve tek çocuk yetiştirmekle ilgili problemlerin varlığını kabullenirken, çevresel problemlerin varlığını kabullenmekte güçlük yaşıyorlar. azınlık hakları, ırkçılık, lgbt+ ayrımcılığı gibi problemlerin varlığından bi haber olabiliyorlar. cinsiyetçilik skalasında çocuklardan gelen cevaplar ise, kadınların ev işleriyle ve çocuklarla ilgilenmekten mutlu oldukları, erkeklerin ise çalışması gerektiği olmuş. gençlerin meslek beklentileri ise şöyle, hepsi yüksek statü, çok gelir, görece kolay ve uzun tatilleri olan bir iş, aynı zamanda da başka şeyler yapmak için zamanlarının kalmasını istiyorlar. politik bir görüşten ziyade herkes kendini moderate olarak tanımlıyor. 21. yüzyılda tv kanallarının çeşitlenmesi ve web streamingin artmasıyla birlikte mesaj içeriğinde çok küçük bir değişim oluyor. tv kanalları izleyicilerini web sayfalarına yönlendirerek mesajlarının ulaşılabilirliğini artırıyorlar. hangi araçla izlenildiği farketmeksizin, aynı içeriklere uzun süre maruz kalındığında teori hala geçerliliğini koruyor.
hesabın var mı? giriş yap