*

  • woodstock temalı belgesel, mart ayı sonunda netflix'te yayınlanabilir.
  • 25 mart 2020'de netflix'te yayınlanacak olan belgesel filmin yönetmenliğinde iki isim var; jim lebrecht ve nicole newnham.
  • sabahlayıp bitirdim. gözlerim dolu dolu yazıyorum. klasik yapmacık "hepimiz engelli adayıyız." saçmalığına girmeyeceğim. çünkü bu insanlarla empati kurmamız için engelli olmaya veya engelli olacağımıza ihtimal vermeye gerek duymamız dâhi iğrenç derecede aşağılayıcı. engelli adayı olduğumuzu hatırlamamıza gerek yok. insan olduğumuzu bilsek, yeterli.

    --- spoiler ---

    neler yok ki bu belgeselde, her şeyden önce saf gerçek! oyuncu yok, senaristin keyfekederliği yok! ne yaşandıysa o! willowbrook gibi yerler vardı, hâlâ var! engelliler için ödenek ayrılması teklifine "kaç kişi kullanacak? masraf etmeye değmez." diye burun kıvırıp dünyanın öbür ucuna milyar dolarlar yatırıp sakat veya eroinman olarak dönecek gençleri postalayan nixonlar, calafinolar vardı, yine var!

    ama sadece bunlar yok! mesela serebral palsi hastası, girdiği cinsel ilişki sonrası bel soğukluğu kapıp hastaneye ağır karın ağrısı şikâyetiyle yatırılan ama cerrah tarafından doğru dürüst muayene yapılmadığı için tahmin yürütülüp sapasağlam apandisiti alınan, bunun üzerine insan cinselliği üzerine yüksek lisans yapan bir kadın var!

    aynı yıllarda hemen hemen aynı ayrımcılıktan muzdarip zencilerin ve eşcinsellerin ve işçilerin engelli hakları hareketine kol kanat gerişi var!

    üç aylık yaz kampından sonra ailesini özleyip güle oynaya evine döneceği yerde hüngür hüngür ağlayan, bu düşler ülkesi'nden hiç ayrılmak istemeyen engelliler var!

    onca imkânsızlığa aldırmadan sağlık bakanlığı şubesini bir aya yakın işgal eden körler var, sağırlar var, sakatlar var! fbi telefon hattını kesince işaret dili bilen sağırlar yardımıyla dışarıya mesaj gönderen eylemciler var!

    ülkedeki binlerce kişiyi ilgilendiren devasa hareketi görmezden gelen ulusal medyaya karşı küçücük bir yerel kanalın tek başına hareket eden muhabiri ve kameramanı var!

    ve üst katın çocukları var. bodrum kattaki çocukların ulaşabilmek için kuyu duvarlarını tırnaklarıyla kazıdığı.

    "engelli çocukların sınıfları bodrumda, diğer sınıflar üst kattaydı. engelsiz çocuklara 'üst kat çocukları' adını vermiştik. birkaçı cuma günü inip törene gitmemiz için yardım ederdi. yanımıza gelmelerine, bizimle tanışmalarına, tekerlekli sandalyemizi itmeye izinleri vardı."

    ve filmin sonunda dediği gibi, yasayı geçirmek yetmez, toplumun tutumunu değiştirmeden hiçbir şey başarılmış sayılmaz. filmin son sahnelerinde mahalledeki evlerden bazılarının girişinin tekerlekli sandalyeye uygunken diğerlerinin hâlâ dimdik ayakta duran merdiven basamakları işte buna vurgu yapıyordu. engelli birini yasada kabul etmek yetmez, kendi hayatına kabul etmediğin sürece!

    --- spoiler ---

    izleyin, anne babanızla izleyin, çocuğunuz 15 yaşından büyükse açın birlikte izleyin. ister türkçe seslendirmeli izleyin, ister altyazılı izleyin.

    ama izleyin! devrimin ne şartlarda yoğrulup pişen bir ekmek olduğunu sakın unutmayın!
  • “insanlar bizim ölmemizi ister. engelli insanlar bunu hayatlarının her günü hisseder. dünya orada olmanızdan hoşlanmaz. bu gerçeklikle yaşarız ve aklımızda şunlar vardır: "hayatta kalabilecek miyim? kendimi koruyabilecek miyim? burada olabilmek için mücadele edebilecek miyim?" bu doğrudur. buna öfke diyebilirsiniz. ben motivasyon diyorum. ilerlemekte kararlı olmak zorundasınız. yoksa başaramazsınız.”

    bu zamana kadar gördüğüm en ilham verici belgesellerinden biri.

    1971 yılında woodstock yakınlarında bulunan ve adına jened kampı denilen ama daha çok crip camp olarak bilinen bir hippi oluşumunun engellilik hakları hareketini başlatmaya nasıl yardımcı olduğuna dair olağanüstü bir belgesel.

    sivil haklar hareketinin; kadın hakları, zenci hakları ve lgbtq haklarından sonra gözden kaçan bölümü olan engelli hakları üzerine belki de çok geç kalınmış bu harika belgeselin yapımcılığını michelle ve barack obama çifti üstlenmiş.

    onları izole eden dünyalarından kopup gelen engelli gençler için, fikirlerini açıkça konuşabilecekleri güvenli bir sığınak olan jened kampı bir devrimin başlangıç noktası oluyor bir bakıma. engelli gençler grubu, kendilerini ait hissettikleri bir yer bulduklarında, abd hükümetini yenebilme yetkisine de sahip oldular. bu harika insanların amerikan engellilik yasası için verdikleri mücadele aynı zamanda tüm dünyadaki emsalleri adına bir eşitlik mücadelesiydi. varolma hakları için savaştılar ve kazandılar. çok az bildiğimiz bir dünyaya karşı gözlerimizi açtılar.

    idrakında olmadığımız bu önemli politik meselelerle derinden bağlantı kurmamızı sağlayan bu şahane belgesel aracılığıyla ve siyasi eylemcilere dönüşerek istediklerini alan bu gençler sayesinde farkına vardık ki; bir yasayı geçirebilsen dahi, toplumun tutumlarını değiştirene kadar bu yasa çok fazla bir şey ifade etmeyecek.

    son olarak "in judith heumann we trust" o sadece bir sivil haklar kahramanı olarak kalmamalı. abd başkanı olmalı.
  • bugün karantina vesilesiyle evde kalışım sonucu izleyebildiğim ve duygusallığının/anlattıklarının yanında, anlatmadıkları ve düşündürdükleriyle beni daha çok etkileyen belgeseldir. benden evvel film hakkında yorum yapmış olan yazarlar gerçekten genel içeriğini ve sorduğu soruları çok güzel anlatmışlar. tekrardan bunları ele almak istemiyorum. odaklanmak istediğim şey belgeselin bende uyandırdığı düşünceler.

    --- spoiler ---

    izlerken jened kampında yaşamış konuklardan birisinin ağzından çıkan bir cümle beni çok etkiledi. “var olduğunu bilmediğiniz bir şeyi elde etmek için çabalayamazsınız” diyordu kendisi ve engelli olanlar için de farklı bir yaşamın mümkün olduğuna dair fikirlerini ilk kez bu kampta edindiğini söylüyordu. gerçekten de dikkat çektiği nokta çok doğru, bir şey için çabalayabilmeniz, onun var olduğuna dair bir bilgi gerektirir. sözleri bana yalnızca engelli hakları hareketinin temelinde olan bir şeyi değil, tüm devrimleri tetikleyen temel düşünceyi fısıldıyormuş gibi geliyor. daha iyisi olabileceğine dair bir fikrin zihinlerde yeşermesi...
    bahsi geçen fikri ilk kez bu kampta tatmış belgesele konuşan kişiler. daha iyisi için çabalanabileceğini orada fark etmişler ve o günlerden sonra da çabalamayı hiç kesmemişler. bugün bize oldukça olağan gelen engelli kaldırımları, asansörleri, rampaları, otobüsleri vs... her şey bu kişilerin bu farkındalıklarının peşine takılmalarıyla hayatımıza girmiş. eğer böyle bir farkındalık hiç ortaya çıkmamış olsaydı bugün bizim için bir standart halini alan bu şeyler yine -çok gariptir- bizim için, belki de belgeselde de konuşan senatörler/kongre üyeleri/başkanlar gibi gereksiz masraftan fazlası olarak gözükmeyecekti gözümüze.

    --- spoiler ---

    buraya kadar belgeselin bana düşündürdükleriyle gelsem de buradan sonra düşüncelerimi dizginlemem pek mümkün olmadı açıkçası. normalin hangisi olduğuna dair algılarımız bu kadar çabuk ve kesin olarak değişebilirken acaba norm diye üzerine konuştuğumuz şeyler düşündüğümüz kadar kesinler mi? izlediğimize bakılırsa binlerce yıldır kapatılan, öldürülen, dışlanan, kendilerinden ilhamla korkunç hikaye karakterleri yaratılan engelliler bir anda (elbette görece olarak bir anda) haklı mücadeleleri sonucu en azından yasaların önünde “eşit vatandaş” olarak kabul görebiliyorken, acaba binlerce yıldır kör müydük yoksa şu an mı yanlış olan yapılıyor sorusu geliyor insanın aklına. bana kalırsa kördük ve birileri gözlerimizi açmamıza, hayata farklı bakmamıza yardımcı oldu. peki o zaman şu soruya nasıl cevap verilir: şu an hala kör olduğumuz şeyler olamaz mı? körü körüne bağlı olduğumuz kavramlar, tabu haline getirdiğimiz fikirlerimiz birer körlükten ibaret olamaz mı? birilerinin gözlerimizi açmasını bekliyoruz belki de insanlar olarak. fakat görmemeye o kadar alışmışız ki bunun aksi bir durumdan delicesine korkuyoruz.
    benim belgeselden çıkarttığım sonuç engelli haklarının önemi, zor kazanılışı vesaire olmadı anlattığım şeylerden de anlaşılacağı kadarıyla. hayata dair farklı bir bakışın her zaman mümkün olduğu ve “acaba gözlerimi kapatıyor muyum?” diye sorarak yaşamanın gözlerini kapatmış bekleyen birisi olarak yaşamaktan daha erdemli olduğu sonucuydu. buraya kadar okuma zahmetine katlanan insan var mıdır bilmiyorum fakat eğer birileri çıktı ve okuduysa bence vaktiniz varsa izleyin derim belgeseli. mutlu günler diliyorum :)
  • son zamanlarda izlediğim çok çok iyi ve kesinlikle izlenmesi gereken hem hüzünlendiren hem de gerçekleri bütün çıplaklığıyla gösteren kaliteli bir belgesel.
    lütfen izleyin.
    youtube'dan ve netflix den kolayca ulaşabilirsiniz.
    crip camp
  • belgesele konu olan engelli eylemlerini ve bu sayede hak kazanımlarını bilmiyordum. belgesel şunu tekrar hatırlattı devlet kimseye durduk yere hak vermiyor bunun için ne yazık ki peşine düşüp kendin kazanmalısın. o yüzden birilerinin gelip iyiye dönüştürmesine umut edip etmeyi bırakıp harekete geçmek lazım.
  • insanlar arasında eşitlik ilişkisinin olmasının ne kadar önemli olduğunu herkesin anlayabilmesi için izlenmesi gerekli.sokakta gördüğünde hastalığın ne ya da bi kafeye gittiğinizde yanınızdaki kişiye ne ister diye sorulması ve sürekli izole bi yaşamınızın olması kolay değil.görülür ama görünmez oluveriyorsunuz...bağımsızlık ,herkesin ulaşabildiği şeylere engelli insanların yardımsız ulaşabilmesi çok önemli.
  • bu sene en iyi belgesel dalında oscar adayı olan netflix yapımı crip camp, çok uzun yıllara yayılan bir sivil hak arama mücadelesini anlatıyor.

    engellilerin hayatın içerisinde eşit olabilme ve bir birey olarak kabul edilebilmek için verdikleri kararlı mücadele insanı gerçekten duygulandırıyor. bedenlerinin onlara koymuş olduğu zorluklara aldırmadan mücadelelerinden vazgeçmemeleri gerçekten ilham verici.

    ben açıkçası belgeseli çok beğendim ve engelli insanlara toplum içerisinde nasıl davranmamız gerektiği konusunda da oldukça öğretici buldum. muhakkak tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap