• aslen benjamin boguet adlı fransız kişisinin, saz çalıp şiir okurken kullandığı lakap. ama kadıköyde diil bu, şanzelizede takılıyo.
  • istanbul gecelerinde tesadüf etmekte pek fayda olan bir beyefendi. cosmo, mekândan bağımsız sohbetlerin ideal partneridir bir kere, hafif de heyecanlı bir adamdır, etti mi size iki. heyecan demişken, coşkusu bazen öyle bir çağlar ki cosmo beyin, boğulmamak için başlarsınız onla bir koşuya. masadaki zerzevatlardan uzaklaşırsınız hafif hafif. zerzevat demişken, onun sofrasında, zehir zemberekler vardır, şanslıdır zira kendisi gibilerle kuşatılmıştır. gözlerinde gözleri kör eden bir ışıltı var bu beyin, hastasıyım. bazen sadece bakıp susasım geliyor zira gözleri bana binlerce şey anlatıyor...
  • her seyden once attila ilhan'in gencligi gibi bir adamdir bu cosmo bey. kostak mi kostak, bickin mi bickin bir heriftir ilk bakista. guardian'dan yillar once ismi ile musemma bir egitim kurumunun eline teker teker saymistir ucun birlerini. yalniz yanlis olmasin, attila bey paris kafelerinde trockist tombul mary ve fkp pierre ile pispirik oynayip, l'humanite okurken, cosmo bey bizzat cambridge f tipinde, manchester yari-kapalida tetkik etmistir mazlumun ve madunun ahvalini, akabinde third way'in kimin gotune girdigini.
    ama simdi soylemeden olmaz, londra'nin nalet havasi bile sokemedi bunun cigerlerindeki turkiyeli oksijeni. herif, bir sene boyunca okula gitmemis, 'lan kaydin devam ediyordur belki, bir ara istersen' diyorsun, 'ya moruk bosver simdi' diyor. hani turk insani hasta oldugunu hisseder de, kanser oldugu ortaya cikacak diye doktora gitmez ya, ayni hesap bu da.
    bir de arada buna gelirler hakikaten, bu hop hop ziplar boyle cocuk gibi ellerini yumarak, ama o yumruklar yalniz gil scott heron'a, asian dub foundation'a selam yollamakla kalmaz, arada isbirlikci hukumetlere, savas yalakalarina, cokuluslu sirket kapitalizmi sempatizanlarina sportif el hareketi de yapar masallah. kardestir, abidir, candir.
    berlin'in bu boktan r&b ve hiphop aleminde hasret kaldik valla o dj setine. aralik 15 diyorum ben, kadikoy allstars diyorum, sandinista bey'e ve enfant hanim'a da selam cakiyorum.
  • arka oda'nın funky salı akşamlarında beni yalnız bırakmayan funkster arkadaşım. uzman olduğu siyah müzik konusunda bilgi alışverişlerimiz bir yana pek yakında bir ihtimal düzenlenecek oldskool rap zirvesinde de görmeyi umuyoruz kendisini, kurtis blow gibi adidas eşofman kombinasyonu içerisinde bağrı açık ve altın zincirlerle tamamlanmış bir şekilde electric boogie yapacağızdır elbet *, finali istekle yapalım west street mob'dan get up and dance gelsin cosmo bey'e.* *
  • gecenin bir yarisi kendisi, ben ve arkadaslari esliginde funkster ordusu olarak kadiköy'de funky mekan arayislarina girmisiz ve de basarili olmusuzdur.*
  • herhalde oturup paris match'i dinleyecegiz kendisiyle. akilli uslu biri sandimdi da bi baktim lokal atasözleri derlemesi de yapiyormus. ayarimizi yedik, kaba etlerimize oturduk netekim. kendini kandirma vitelli, my boy, pergel ile popüler kültürün genel olarak çevresi çizilemez*. ama sen artik iyiles yoksa nasil mangaldaki et ve roka sorunsalini pratikte çözme durumu hasil olacak bilemiyorum. zaten pek de bir sey bilmiyorum.
  • verdigi ayarlarin cümle aleme bildirilmesi konusunda çekingen ve alçakgönüllü bir bünyeye sahip oldugunu anladigimiz meziyetler toplami. ancak sunu da belirtmeden geçemeyecegim: bana ayar veriyor, utanmaz, terbiyesiz bu!. gaz(z)ar(r)a diline düsmeyiniz.

    edit: "utanmaz az kaldi bir de 'arlanmaz' ve yorulmaz'i" ekleyeyim tümünü tirnak içine alayim, ben yapayim, siz yapmayin. tirnaklarin fütursuz kullanimi için: (bkz: manikür karsiti tirnak yiyenler cemiyeti)
  • sonunda müziğini dinleme fırsatı bulduğum zibidi.

    retroseksüel bir insan olduğumdan, bugüne bugün "dijitale karşı analog" şeklinde bir sanat felsefesi benimsedim, elin sayıdan, hakikinin zahiriden üstün olduğu görüşünü bu vatanın en ücra köşelerinde savundum, yoksa ebcedden falan anlamam. enstrümanımın farfisa olduğu zaten üstün bir önseziyle aylar öncesinden saptanmış. ancak şundan da fevkalade rahatsız olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim: analog elektronik seslerin özellikle son beş senedir müzik endüstrisinde yeniden edindiği itibar, yer yer yalnızca nostaljik, yer yer olumsuz anlamda zamansız, genel olarak altı kaval üstü şişhane, hiç bir zaman görülmediği kadar kişiliksiz, *“sözde” alternatif bir müzikal eğilimin iyice oturmasına yol açtı; bu işi tarih boyunca hakkını ziyadesiyle vererek yapan roxy music, can, japan, suicide, stereolab, tortoise gibi babalara olan sevgi ve saygımız pekişti.

    bugün indirdik ve gördük ki cosmo vitelli denen fransız adaşımız da bu nahoş durumun pek güzel bir örneği imiş. 1980’ler synth-pop, özellikle de vokallerde * kendini belli eden yandan yemiş bir new order etkisi ve gizliden gizliye insanda feci şekilde can verme arzusu uyandıran kuşadası, gümbet gibi tatil yörelerini ve içinde bütün gün shit müzik radyo istasyonları çalan internet cafeleri ya da alışveriş merkezlerini hatırlatan freed from desire ve benzeri “tüketim ve tatil marşları” kokuları..fransız dans müziği olayı etienne de crecy, dimitri from paris gibi old school djler olsun, daft punk, air gibi gruplar olsun, disco ve electro-funk geleneğinin yıllar sonra yeni kuşaklara haysiyetli bir biçimde aktarılmasında önemli rol oynadı. ancak anlaşılan o ki, bu cosmo bey ağabeylerinin olayını pek kavrayamamış, paris’in karizmayı inceden çizdirmiş.

    şimdi diyeceksiniz ki "bre adam, madem öyle insan nick seçmeden önce iki motor araması falan yapıp bakmaz mı bir başkası da kendine sahne * adı olarak bir film karakterinin adını yakıştırmış mı?" diye. haklısınız efendim, böyle de özensiz, üşengeç, ihmalkar bir insanım ben işte. neyse, ben söyleyeyim de ondan sonra gelip “şştt hop..cosmo musun vitelli misin, ne karın ağrısısın? git oynak bir şeyler çal da kendimize gelelim..” demeyin.
  • the beatles'ın çok güzel işaret ettiği gibi hasta ediyor yetenekli bay kozmik ancak sebebi çaldıkları değil, inatla çalmadıkları. rica ediyoruz ilgilenmiyor, tehdit ediyoruz geri adım atmıyor, kafasına bira atamıyoruz tabii çünkü ayıp ve isviçre'deki ladylik okulum bu hareketi tasvip etmez. yine de severiz o ayrı.

    notlar:kendisinden petek dinçöz istemişim de çalmamış intibası oluşturmak için gösterdiği beyhude çabalar için izininizle konuyu açıklığa kavuşturayım. the doors istedim. neden? çünkü bu demiş işte "mod çalıyorum geliyorlar the doors var mı diye sorup sinirlendiriyorlar beni" diye. bunları bir bir yazmış buraya. ben sözlüğü çok ciddiye aldığım için okudum ettim. arkadaşlarımı, evimin pervazlarını, duvar fresklerimi hep sözlükten seçiyorum. tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap