• son kitabi, post-apokaliptik roman "the road" ile pulitzer odulu, dilimize "o guzel atlar" olarak cevrilmis "all the pretty horses" ile de amerikan ulusal kitap odulu'nu kazanmis, cagdas amerikan edebiyatinin en onemli isimlerinden biri olarak kabul edilen yazar. eski bir macarthur fellow imis kendisi ki bu odul "genius award" olarak da bilinir. ayrica coen kardesler'in en son filmi no country for old men'in uyarlandigi kitabin da yazari. filmdeki diyaloglara bayilip da bu diyaloglarin buyuk bir kisminin kelimesi kelimesine kitaptan alindigini farkedince insanin hayranligi daha da artiyor.
  • sanki böyle bi nobel kokusu alıyorum kendisinden bu yıl için. bakalım artık.
  • the road'u okurken edebi keyiften ötürü ağzınızdan salyalar akıtır bu adam, faulkner'ın halefi der kimileri bu adam için. yazı hayatına başladığında 20 yıldır faulkner'ın editörü olan albert erskine kendisiyle çalışmaya başlayıp bir yirmi yıl da bay mccarthy'ye editörlük yapmıştır. blood meridian'ı bekliyorum şimdi, okuyup boşalırım muhtemelen.
  • romanı, the road artık türkçede de yayımlanmaktadır.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=ly97gqtzj6kidffi40xh

    bu arada kendisi aynı zamanda no country for old man'in de yazarıdır.
  • türkçe okumanın anlamsız olduğu yazar, adamın bütün sırrı kullandığı dilde yatıyor, türkçe çeviriler ise seçtiği konuların/olayların sıradanlığını vurgulamaya yarıyor sadece. tabii can yayınlarına buradan sevgimizi iletiyoruz, sınır üçlemesini tamamlamadılar ya, alacakları olsun.
  • yol isimli kitabı artık bulunamayandır. çok enteresandır nadirkitap.com'da bile yok. o kadar bulunamayandır.

    çevirmeni sevim okyay'a buradan sevgiler. ablacığım ne güzel çevirmişsin ama okuyucu kitlesine ulaşamıyor kitap. çaresiz ingilizcesini okuyacağım ama muhtemelen iyi bir şey yapacağım.
  • kitaplari filme cevrilmeye baslamis olsa da yazarligi birakip senarist olamayacagini, yapima katkida bulunsa bile ikisinin arasinda buyuk farklar oldugunu soyleyen buyuk yazar. guneyli olmasi gercekten dilini ve etkilendigi insanlari cok etkilemis, ozgunlugune buyuk katkida bulunmustur. kitaplari icin arastirma yapmayip, sokakta anlatilan bos bir hikayeye benzer tutmasi bence onu asla daha kotu yapmiyor. bildigi hikayeleri, bildigi ayrintilarla, biraz suslu olsa da bildigi dille yaziyor. inanc konusunda biraz takintili olsa da dogayi da ayni derinlikte anlatabiliyor.
    (bkz: all the pretty horses)
  • yıllar önce k dergisinde bir yazısını okumuştum. belki bir on yıl falan olmuştur. saf amerikan bir yazar diye düşündüğümü hatırlıyorum. şiddet, uçsuz bucaksız coğrafya, kanunsuz tipler falan.

    bu ortam bayağı bir hikaye vadediyor, belki bu nedenle okunuyordur. bizim ortamımız, kültürel kodlarımız çok farklı, yazarın anlatımı, tepkileri bizden bayağı farklı geldi. s.king de böyle tam amerikan bir yazar gelmiştir hep gözüme.

    yeniden aklıma geldi, biraz daha inceleyeceğim. anlatımı duymak istediğim dozda, gereksiz felsefe yapmadan, didaktif triplere girmeden, direkt muhabbet neyse o.
  • anlattığı şeyden çok hissettiği ve gördüğü: detaylarıyla birlikte yaşamdaki ileri-geri devinimin ve değişkenliğin yarattığı gerginlik, o gerginliğin açığa çıkardığı şiddet. kırılan cam ya da çakılan çivi ile ortaya çıkan, klasik bir arabanın, pürüzsüz yolda gitmesiyle benzer yansımalar gösterebilir.

    kendime dair pek çok örften ayrılmama sebep olan geniş tasvirleri zamansız ya da tek parça olan zamanı kapsıyor.
hesabın var mı? giriş yap