• al pacinonun yapimciligini ustlendigi ve oynadigi 2000 yapimi film.
  • amerika'lı yazar ira lewis'in kaleminden çıkan tiyatro oyunu. al pacino bu eseri önce tiyatro sahnesinde oynamış sonra da sinemaya uyarlanmış. ülkemizde ilk kez geçtiğimiz yıl can doğan'ın türkçeleştirip "çin kahvesi" adıyla sahneye koyduğu oyunda can başak ve aziz sarvan rol almış. ne filmi, ne de oyunu izleyemedim. ıskalıyoruz bazan...
  • başrollerini al pacino ve jerry orbach'ın paylaştığı, yönetmenliğini de al pacino'nun yaptığı film. film 2 kişilik bir tiyatro havasında geçiyo, sıkılma ihtimaliniz yüksek eğer ki action falan bekliyorsanız. film, 2 arkadaşın bir gece yarısı bir dairede para, hayat,aşk,arkadaşlık ve başarı hakkında yaptıkları muhabbetleri anlatıyor. tabiki al pacino oyunculuğuyla yine aşmış durumda. maalesef film amerikada bile vizyona girmemiş, hakkettiği ilgiyi görememiş. eh ne de olsa action manyağı olan günümüz insanına fazla hitap etmiyo. oysaki sırf güzel oyunculuklar için bile seyredilmeli bu film. tam çin kahvesi tadında.
  • macera ve hareket dolu bi film bekleyenler kesinlikle uzak dursun çünkü izledikten sonra böyle güzel bir film için bile "bu ne yaa" gibi nidalar hoş olmuyor. daha çok serpico daki gibi, idealist bir tip var karşımızda. woody allen formatında bir film çekmiş al pacino, oyunculukların yanında hikayesi de gayet akıcı.
  • al pacino'nun ve jerry orbach'un karakterlere çok yakıştığı bi film. inanılmaz bir oyunculuk çıkarılmış gerçekten de. bir odada geçen filmleri* sevenlerin izlemesi gerek.

    al pacino'nun kahve tasviri filmden sonra kahve yaptırıyo adama.
  • al pacino'nun yönetip başrolünde oynadığı film. pacino'nun canlandırdığı harry levine karakteri thomas wolfe hayranıdır.
  • thomas wolfe, «amerikalı yazarlar» dendiğinde her ne kadar adı akla ilk gelenlerden biri olmasa da, 1900 ekim'inde başlayan 38 yıllık kısa ömrüne sığdırdığı "look homeward, angel" (1929), "of time and the river" (1935), "the lost boy" (1937) gibi eserleriyle amerikan edebiyatı antolojilerine girmeyi başarmış bir yazar.

    aynı wolfe'un adı, al pacino'nun 2000 yılında ira lewis'in aynı adlı oyunundan uyarladığı ve başrolünü oynadığı "chinese coffee" nam filminde tam beş kez, hem de honore de balzac, joseph conrad, f. scott fitzgerald, ernest hemingway, henry miller gibi "klasik" yazarlarla birlikte anılıyor. dahası, son sahnelerinden birinde "look homeward, angel"ın ilk cümleleri olan «...a stone, a leaf, an unfound door; of a stone, a leaf, a door. and of all the forgotten faces.» alıntısını içeren film, kapanışı da yine wolfe'un adıyla yapıyor.

    eh, hal böyle olunca, insan thomas wolfe ile "chinese coffee" arasında daha yakın bir ilişkinin mevcudiyetinden şüphelenmeden de edemiyor. hiç vakit kaybedilmeden kütüphaneye gidiliyor, amerikan edebiyatı antolojileri ediniliyor, thomas wolfe hakkında yazılmış biyografiler okunuyor ve görülüyor ki, meğer "chinese coffee"nin harry levine'i, thomas wolfe'un serbest bir uyarlamasından başkası değilmiş!

    antolojilerde yazanlara göre wolfe, kendi kendinin karakteri olan bir yazar. yazdığı romanlarda eugene gant ve george webber adlarıyla tanınan başkarakterler, thomas wolfe'un kendi hayatını yansıtan birer ayna vazifesi görüyorlar. wolfe'un yansımasını taşıyan bu ayna-karakterlerin çevrelerindeki karakterler de, köklerini tarihsel ya da kurmaca kişilerden değil, yine wolfe'un kendi çevresinden alıyorlar. aynı şekilde, romanlarda anlatılan olaylar ile wolfe'un hayatı ve insan ilişkileri arasında da güçlü paralellikler kurmak olası. yani thomas wolfe, bir "roman à clef" yazarı. bu halde, eugene gant ile george webber için "otobiyografik karakterler", bu karakterler çevresinde gelişen romanlar için ise "otobiyografik romanlar" desek, hiç de abesle iştigal etmiş sayılmayız herhalde.

    ve biz, her nasıl ki eugene gant ve george webber için "otobiyografik karakterler", onları içeren romanlar için ise "otobiyografik romanlar" diyebiliyorsak, benzer sebeplerden ötürü "chinese coffee" için de «thomas wolfe'un hayatından çeşitli pasajları harry levine karakteri üzerinden anlatan biyografik bir filmdir» diyebiliriz.

    misal, thomas wolfe, hayatının bir döneminde çeşitli ayak işleri, gazete-dergi satıcılığı gibi işlerle uğraşıyor. harry levine de, "chinese coffee"nin nihayete eriminden hemen önce, biraz olsun para kazanabilmek için barney'nin barında bulaşık yıkama işine girmek durumunda kalıyor.

    misal, thomas wolfe, 25 yaşındayken, bir tiyatro derneğinde sahne ve kostüm tasarımcılığı ile uğraşan ve başarılı bir borsa simsarı ile evli olan aline bernstein ile tanışıyor ve beş yıl süren ziyadesiyle çalkantılı bir aşk yaşamaya başlıyor. harry levine de, aynı şekilde tiyatro oyunları için maske tasarımları yapan ressam joanna ile bir ilişki yaşıyor ama joanna, levine'de bulduğu çeşitli sorunlardan ötürü bu ilişkiyi yürütemiyor ve ondan ve onun daracık, köhne evinden ayrılıp zengin bir adamın teras kattaki havadar evine taşınıyor.

    misal, thomas wolfe, yayınevlerine daima kargacık burgacık yazılarla bezeli karman çorman taslaklarla gidiyor ve bu metinlerin ayıklanması, düzenlenmesi ve hatta yeniden yazılması gerekiyor. aynı şekilde, harry levine de, roman taslağını dostu jake manheim'a alelade bir karton kutuya tıkış tıkış doldurup götürüyor ve daha da dağınık bir biçimde geri alıyor (daha doğrusu alamıyor).

    misal, romanlarını otobiyografik birer eser olarak yazdığı için thomas wolfe ile yakın çevresi arasında sık sık tatsızlıklar çıktığı biliniyor. harry levine de, aynı şekilde, eserlerinde yakın çevresini anlatıyor. manheim'a bir kafede muhabbet ettikleri bir sahnede söylediğine göre ilk kitabında amcasını, ikinci kitabında ise bir arkadaşını anlatıyor. ve manheim, levine'in, son romanının taslağında kendisini küçük duruma düşürdüğünü düşündüğü için onu evinden ve hayatından kelimenin tam anlamıyla "kapı dışarı" ediyor ve levine bir anlamda "dostsuz" kalıyor.

    ne var ki, ve ne mutlu ki, son sahnede gördüğümüz kadarıyla harry levine belki de yeni dostlar kazanmak ve hali hazırda sahip olduklarını kaybetmek adına daktilonun başına oturuyor ve yeni romanı "chinese coffee"yi (muhtemelen aynı gün içinde yaşadıklarını anlatmak gayesiyle) yazmaya başlıyor ama thomas wolfe, hummalı çalışmalar ve türlü dertler ile dolup taşan hayatının yüküne belki de daha fazla dayanamıyor ve "the web and the rock" (1939), "you can't go home again" (1939) gibi romanlarının yayınlandığını göremeden, 1938 haziran'ında yakalandığı şiddetli grip ile zatürreyi atlatmayı başarmasına karşın 15 eylül 1938'de beyin enfeksiyonu geçiriyor ve henüz 38 yaşındayken hayata gözlerini yumuyor.

    ~~
    "chinese coffee" (2000) | bir thomas wolfe biyografisi olarak
  • al pacino'nun yönetip başrolünü üstlendiği, tiyatro oyunu uyarlaması bir film. dendiği gibi filmin %90'ı tek mekânda, bir apartman dairesinde geçer ve iki arkadaşın (pek de arkadaş oldukları söylenemez aslında) birbirleriyle başarı, başarısızlık, kadınlar, ilişkiler, yazarlık, tıkanmak (yazamamak), ekonomik durum, yazarlar ve daha pek çok konuda daldan dala atlaya atlaya tartışmaları, hayatlarının ve arkadaşlıklarının bir muhasebesini yapmaları, jake'in (jerry orbach) harry'e (pacino) söylediği yalanlar, kıskançlıklar vs anlatılır.

    pacino bu tartışmaları aktarırken teatralliğin önüne geçmek için sık sık flashback tekniğinden yararlanıp karakteri harry'nin sevgilisiyle, jake'le ilişkisine vs değiniyor. flashback tekniği ile teatrallik biraz olsun kırılıyor. öte yandan senaryo kaliteli, dolu dolu, yukarıdaki pek çok konu üzerine güçlü söylemleri olan bir senaryo olsa da belki de bu yoğunluktan ve sonu gelmez tartışmalardan ötürü zaman zaman film sıkıcılaşıyor, boğucu hale geliyor. fakat kesinlikle kötü bir film değil. ve kesinlikle tek mekânda geçen çooook diyaloglu filmleri sevenlerin izlemesi gereken filmlerden. bu tür filmlerden haz etmeyenleri epey sıkabilir.
  • benim için bu filmin tanımı şu repliktir: "yorulmak icat edildiğinden beri yorgunum."

    al pacino severlerin özellikle izlemesini öneririm.
  • çok underrated bir film. bir karakter filmi ve karakterler kendilernin gerçek olduğunu filmin başında size inandırıyorlar. ıra lewis'in (al pacino olmayan adam) ingilizimsi bir havası var böyle (ingilizleri de pek bilmem ya). ne anlatsam boş tabi adamlar dertlerini anlatmak için film çekmişler. iyi de olmuş hoş olmuş , güzel film.
hesabın var mı? giriş yap