• t williams'ın aynı adlı oyunundan, pek bi olayı olmayan richard brooks tarafından hafif de sansürlenerek çekilen nacizane filmde tanrı paul newman ve tanrıça elizabeth taylor yoğun istek üzerine oympos'tan inmiş ve başrolleri paylaşmışlardır. şöyle ki, brick ve maggie evlidirler fakat brick kocalık görevini yerine getirmeyi reddetmektedir. maggie de damdaki kedi gibi kızışmaktadır. brick'in ölmek üzere olan kodaman güneyli çiflik sahibi karikatürü babası big daddy onlar arasındaki sorunları halletmeyi görev edinir. bu esnada çevrede boyunsuz canavarlar, eski pamuk güzeli bir yenge, türk olduğundan şüphelenilen bir büyük anne ve avrupa'dan alınmış kitch sanat eserleriyle dolu bir bodrum vardır.

    elizabeth taylor oyunculuğuyla filmdeki herkesi tokatlamaktadır.
  • turkce meali kizgin damdaki kedi dir...
  • bir tennessee williams oyunu. maggie damdaki kedi gibi kizismaktan ziyade, damdaki kedi misali tedirgin ve cani yanan bir kadindir. kocasi brick alkoliktir. olaylar gelisir...
  • tennessee williams bu filmi reddetmiş benim oyunumla alakası yok diye ter ter tepinmiş premier gecesinde bilet kuyruğundakilere tekme tokat girişmiştir. çünkü brick'in homoseksüel tandansları yönetmen tarafından sansürlenmiş yok sayılmıştır.
  • "maggie:i'll win, alright.
    brick: win what? what is the victory of a cat on a hot tin roof?
    maggie: just staying on it, i guess. as long as she can."
    biçiminde kısacık bir diyalog bünyesindeki metaforla kızgın damdaki kediciğin anlam ve önemi izleyenlere aktarılmıştır. elisabeth taylor, bu şekilde derviş mantığı güderek, huysuz paul newman'a katlanır, nihayet kocası yola gelir, herkes mutlu olur.
  • filmin en baba repliklerinden bir tanesi big daddy'nin brick'e sporcuları vb. kastederek "iki saatliğine kahraman olmak kolaydır. önemli olan 24 saati bir kahraman olarak geçirebilmektir" demesidir. filmde aralarda çok hoş replikler göze çarpmaktadır. örneğin doktorun, mirası paylaşmaya çalışan gelinin morfin yerine acıyı ortadan kaldıracak bir hap istemesi üzerine "ben de bazı insanları ortadan kaldıracak bir hap isterdim" demesi gibi. ayrıca "gençken parasız olabilir ama yaşlıyken asla" sözü de kulaklara küpe olmalıdır.

    elizabeth taylor'un gençliğinde nasıl bir hatun olduğunu merak edenler mutlaka filmi izlemelidir.
  • simpsonsta gönderme yapılan filmlerden birisi. (zaten yeryüzünde simpsonsta lafı edilmemiş bir filmi bulup çıkarmak çok zordur) paul newman görüntüsünde vücut bulan karakteri bay smithers, sözünü edip durduğu atleti de bay burns olarak görmek şaşırtıcı, komik falandır.
  • (bkz: burl ives)
  • nefrete, sevgiye, hırsa, insan ilişkilerindeki iki yüzlülüğe dair, hayatı anlatan bir film. gerçekten dokunaklı olmuş. oyuncuların performansı, insanı içine çekiveren bir hikaye ile birleşmiş, sanki izlemiyorsunuzda olayları yaşıyorsunuz hissi veriyor. içiniz sıkışıyor, geriliyorsunuz, filmin sonunda derin bir nefes alırken, karakterlerin haleti ruhiyeleri yüzünden damarlarınızdan çekilen kanın tekrar vücudunuza dağılırken verdiği sıcaklığı hissediyorsunuz. içimi titreten bir film oldu.
  • "beni kediler büyüttü ama böylesini görmediydim. vallahi de billahi de. beni kediler, camlardan sıvışan, posta deliklerinden fırlayan, yabani tavuklarla misket oynayan kediler. ama böylesi, pes. eh kapı duvar tabii. biz eski kulak kesilmişlerden tenessee'yi tavuk karalarının yazarı diye bilirdik. "kasabamız" ölçeğini daraltıp, bizim evin arkası dondurma fabrikası bebek evinin ayıp ayaklanan biricik nora'sı yerine "ev"in nabzını toptan tutuyor - ev de ev hani- kanıksanmış diken üstülüğü - patlamaları da tahliye etmeden- canlı canlı can hıraş bağlantıya yediriyor sanardık ki kendisini iki ileri bir geri, mutfaktan salona bakan pencerenin pervazında yazardı ve salondan mutfağa, iki oda bir bakla, sonra tanrı gibi ilik gibi adamlar karakterlerine gel kemik, meğer ki kedisi.. ipliği çözülsün de kuşak geçmesin diye, akşamları ahalisi toplanan evleri, iki, üç, beş kişilik toplumları, herkesin bildiği ve güneşin altındaki yeni şeyden saymayıp sırtını döndüğü ya da en ihtimal bucak bucak kaçtığı, kaçarayak hesabı dertop edildi mi eşkiya gibi yola inen bulguru not düşe kalka, benzini bol tutan amerikan arabalarıyla bile aralarında miller olan salonların aralarındaki milleri iptal ederek ve arthur miller ayarında bir sembolizme kaçmadan ama kazanı bir o kadar fokur fokur, tavuk karalığına gözlük sanıyorduk. kazın ayağı öyle mi ya. beni kediler büyüttü ve belki en çok sırıtmalarına alışıktım. böylesini görmemiştim diyorum. vallahi. memeye doğmuş bebek gibi yirmi dakika ya uyuyor ya uyumuyor, dev bir maydanoz tarafından kovalanıyormuş gibi uykusundan fırlayıp kıyamet alameti gibi dolaşıyor evde. uyku filan kalmadı. uyku, vardıysa da. kızım, bak ağlama nolur artık. kafa kalmadı, vardıysa da, fırına. anlatı tekilleşip kümes fanusa dönünce, daha mı içinden çıkılmaz olacaktı. nerden baksan yirmi yıldır, belki çoktan, bu damar damar üstüne biniyor ya, psişe yavrucum, kitapsız kedi, yeter ulan. ne diyordum. anlatı tekirleşip.."

    zebercet, niemandsrose tarlası 1 numaradaki prens oteline aliye nefaset ve kedisini konuk diye kaybederken, "bir ve aynı günlükleri", ocakbaşı.
hesabın var mı? giriş yap