• istanbul valiliğini ki eski sadrazamlıktır ve defterdarlığını o da eski maliye bakanlığıdır barındıran semt
  • istanbul'un eski basın merkezi... gazetelerin ve gazetecilerin bol olduğu farklı bir dünya... uzun yıllar yokuşunu çıktığım, kokusunu hissettiğim, iyi kötü pek çok anısını yaşadığım, küçük ama sevimli bir semt... adı söylendiğinde hâlâ bana herhangi bir mahalleden, bir yerleşim biriminden çok daha farklı şeyler çağrıştıran, anlatamadığm bir tat ve lezzet çanağı...

    eski dostlardan, arkadaşlardan ve mekânlardan -sadece bir arkadaş dışında- eser kalmamış olmasına rağmen, şöyle bir dolaşmaktan bile yine acayip haz aldığım yer...
  • cigalizade yusuf sinan paşa. sicilya'da doğdu. bir amiralin don scipione adındaki oğluydu. cerbe deniz savaşında esir düştü. kaptan-ı derya piyale paşa tarafından enderuna verildi. müslüman olarak yusuf sinan paşa adını aldı. tarihçi ibrahim peçevi'ye göre bed renkli bir frenk kibarıydı. beylerbeyliği ve vezirlik yaptı. sert, geçimsiz ve kırıcıydı. 1604'te diyarbakır'da öldü. cağaloğlu'nda sarayı ve hamamı vardı.*
  • her türlü çizim edevatını gerçek fiyatıyla, piyasadakinden çok daha ucuza elde edebileceğiniz bir sürü küçük dükkana sahip, büyük kırtasiye zincirlerinin ne büyük kazıklar attığını farkettiren istanbul semti.
  • istanbul'a ilk geldiğimde sokaklarını çokça arşınladığım, kendime türlü türlü çizim malzemeleri edindiğim, çok sevdiğim bir kırtasiyeci abimin dükkanının bulunduğu yorgun bir istanbul semti.
  • yokuşundan yukarı doğru çıkarken burnunuza yeni kağıt kokusunun geldiği,şu sıralar yapılmakta olan çalışmalar nedeniyle trafiği keşmekeşe dönmüş istanbul semti
  • haldun hürel'in istanbul'u geziyorum gözlerim açık adlı kitabında anlatıldığına göre cegalo oğlu'ndan zaman içinde türemiş semt ismidir. cegalo bir italyan tüccardır ve piyale paşa'ya esir düşmüştür. oğlu da onunla birlikte esir düşmüş, sonra devşirilmiş ve kendisine yusuf sinan adı verilmiştir. aynı zamanda cegalo oğlu olarak da çağrılmıştır. mezarı üsküdar'daki mihrimah sultan camii'nin bahçesindedir. haldun hürel kitabında cağaloğlu'nu anlattığı bölümün adını bu nedenle "cağaloğlu üsküdar'da" koymuştur.
  • ben kitap aldığım zaman hep kitaplarımın ilk sayfasına nereden aldığımı da yazmak isterim. geleceği düşünmeden yaşayamıyorum ya, bu hareketimle gelecek nesillerime ışık tutacağım. ah be, bu kitabı da nereden almışım zamanında hey gidi'lerle dolu gelecek hayallerim var.
    ama lisedeyken, kitaplarımı aldığım tek yerler avmlerdeki kitapçılar oluyordu. megavizyon, dnr filan işte, ıyyy. öyle olunca da üzülüyordum. kitabı dnr'dan almış olunca sanki o kitabın bütün ruhu gidiyor gibi bişeydi. dnr yani. hiç bi sihri yok, duygusu yok. mal gibi yani. (meta mı deseydim acaba ay ay) kitap hiç mal olur mu.. ayıp bişey.
    neyse ki sonra üniversiteye geçtim. anadolu yakasıyla sınırlı olan hayatım, avrupa yakasına açıldı. böyle olunca kitaplarımı malmışlarcasına almaktan kurtuldum, ruhu olan kitapçıların olduğu yerlere düşmeye başladı yolum. ki bunlardan en sevdiğim işte bu; cağaloğlu. cağaloğlu'ndan kitap aldığımda o kadar mutlu oluyorum ki anlatamam. kitabı alıp eve dönmüşken, kitabın ilk sayfasına kargacık burgacık yazımla "cağaloğlu" yazmak, çocukluğumun yazlarında ilk dondurmamı yiyormuşçasına sevindiriyor beni. kadıköy'den, üsküdar'dan, beyazıt'tan, taksim'den kitap almaktan farklı bişey cağaloğlu'ndan kitap almak. daha sihirli bişey. geçmişle bağ kurmak gibi bişey. geçmişe dahil olmak gibi bişey. ne iyi his.
    bir sonraki kitaplarda görüşmek üzere cağaloğlu, kendine iyi bak.
  • kitap, basın, yayın ve bürokrasi denilince akla gelen ilk semttir.
hesabın var mı? giriş yap