• "bok bakarlar" şeklinde bir reklam vermeyi düşündüğüm panolardaki varsayılan ilan.
  • herkesin baktığı ama kimsenin ciddiye almadığı panolar..(bkz: bakar kör olmak)
  • reklamveren ile tüketici arasında bir aracılık işlevi görmeye çalışan, sinsice, wormtonguevari bir şekilde reklamverenden yana taraf alan, bir "biz ve onlar" (bkz: us and them) psikolojisi yaratmaya çalışan ankaray ilan panoları. "ama burayı görmezler" önermesini yanlarında getirmişlerdir.

    dallas smythe, kitle iletişim araçlarının seyircileri metaya dönüştürdüğünü öne sürmüştür. buna karşılık sut jhally, bu süreç içinde metaya dönüşenin aslında izleyicinin zamanı olduğunu söylemiştir. 30 dakikalık bir dizi içinde yaklaşık sekiz dakika reklam vardır, yani kitle iletişim araçları izleyicinin bu dizi için ayırdığı yarım saatin sekiz dakikasını reklamverenlere satmaktadır. izleyici için önem arz eden bir alanın içine sızmıştır reklamverenler...

    halbuki, metro istasyonları, özü itibariyle, pascal augé'nin deyişiyle, "any space whatsoever"lardır. ayrıca (bkz: deleuze). insanların geçip gittikleri, belirli bir önem atfetmedikleri, stand by modunda dolaştıkları yerler... netice itibariyle reklamverenin bu alana sızması abesle iştigalden ibaret olacaktır.
  • hakkinda bu kadar entry girildiğini görünce bakilmadiğini anladiğim panolar.
  • tuba büyüküstün ün sadece gözünün değil de komple yüzünün fotografını koysalar işlevini gerçekleştirebilecek panolardır. o zaman insanlar oraya sadece bakmaz bakakalırlar.
  • ankara büyükşehir belediyesinin ankaray duraklarını reklam panosuyla dolduralım paraları cukkalayalım kampanyasının bir türlü işe yaramaması sonucu ortaya çıkan reklamlardır bunlar. takdir edersiniz ki ankara'da 4 milyon kişi yaşıyorsa bunların 2.5 milyonu her gün kızılay'dan geçmektedir. bu durumda da reklamverenler tandoğan gibi, ne bileyim demirtepe gibi duraklara pek ilgi göstermemektedirler. bunun sonucunda bu reklamlar ortaya çıkmıştır. peki cümleyi biraz inceleyelim, ne demek buraya bakarlar? abb'ye göre kimler bakar buraya? tabi ki reaya, koyun diyerek yönettikleri, kızılay'ın trafiği için yapılan referanduma belediyenin kaynaklarıyla ücretsiz getirdikleri hayatında kızılayı görmemiş insanlar; doğalgaz borcunu ödemedikleri için sayacını söküp zorla yeni sayaç sattıkları, sonra da ucuza portakal suyu satarak güya hizmet ettikleri salaklar sürüsü. bu ilanlar "efendim madem biz bunları bu kadar kafalıyoruz, gelin bizim panolarımıza ilan verin siz de kafalayın bir güzel, beraberca sırtlarından geçinelim embesillerin" demektir açıkçası. reklamlar da muhtemelen belediye binasında "ben fotoşop biliyorum, grafikerim ehehe" diye dolaşan bir zat-ı muhtereme yaptırılmıştır. şimdi böyle bi tane göz koyarız, üstüne de kırmızı vurduk mu, nasıl boğalar kırmızıya geliyor bu salaklar da bu reklamlara öyle gelir diye düşünmüşler olsa gerek.

    hepsini geçtim de, asıl anlamadığım madem panolara ilan çekmek için böyle birşey düşündün be salak insan; neden pano boyutunda bastırmak yerine yasadışı çulsuz örgüt gibi a4 boyutunda bastırıp bir panoya ikişer üçer tane yapıştırdın? hiç mi kaynağın yok adam gibi pano boyutlarına uygun şekilde bastıramıyorsun? bunu akıl eden bir tane adam yok mu o koca binada? ama ben şaşırmadım, zira melih gökçek'in ankara'sının kalite ve estetik anlayışı da bunu gerektirirdi.
  • ister istemez bir 1984 bir big brother etkisi yapan garip pankartlar.
  • kanada versiyonu "you have just prooved these signs work" olan reklam panosu reklamı sloganı. göze çarpıp bilinçsizce okunduğunda insanda oltaya takılmış balık hissi uyandırır.
hesabın var mı? giriş yap