• türkan şoray ın kocası rolündeki engin inal ın "insan karısını sever mi,ben seviyormuşum da" repliğiyle beni dumur eden filmdir.
  • an itibariyle kanal bir'de gösterilmekte olan türk filmi.
    eski türk filmlerinde bir şey var. sabah saatlerinde bile denk gelseniz sizi bir yerinizden yakalıyor ve ekrana mıhlıyor. kalakalıyorsunuz olduğunuz yerde. yaşadığınız zamandan, bu zamanın gerçekliğinden alıp bambaşka bir dünyaya bambaşka bir zamana savruluyorsunuz.
    ağdalı replikler, ağdalı müzikler, abartılı mimikler ve ama hayat böyle değil ki diye itiraz edeceğiniz milyonlarca hatanın hiçbiri gözünüze görünmüyor.
    zamanda yolculuk böyle bir şey değilse nedir?
  • 1985 tarihli film.
  • kadın akabinde bireyin kendi iç dünyasını sorguladığı filmlerin dönemi.film pek çok noktada altı çizilecek yerlere parmak basıyor. gerek türkan 'ın kadın erkek eşitliğini (aldatma olayında ya ben yapsaydım demesi),çevresinin eşinin aldatmasını görmezden gelmesi konusunda tavsiyeler vermesi , türkan'ın boşanmak istemesinin garipsenmesi ,özgürlük eşitlik hak ve apartmana tıkılmış güya o dönemin orta sınıfının kendi içinde nasıl baskı ve iğrençlikte olduğunu anlatır.türkan film boyunca boşanma kararı almış kadın değil dul,evliliği ve evliliğinin sıkıcılığını benimsemiş belli bir yaştan sonra iş vesilesiyle dışarıdaki (eşi-çocuğu ve çevresi vs dısında) dünyadan iğrenç insanlardan muhatap olacak ve evrilmesiyle insanı ayakta tutan şeyin sevgi-sadakat * olduğunu anlayacaktır.
  • iki bacanağın mum ışığında akşam yemeği yediği film.
  • filmde anlatılan bir nükte:

    --- spoiler ---

    churchill'e "niye evlendin?" diye sormuşlar, churchill de "eşekliğimden!" diye cevap vermiş. bunun üzerine "e o halde neden ayrılmıyorsun?" diye sormuşlar, churchill cevap vermiş: "az önce söyledim ya; eşekliğimden!"

    --- spoiler ---

    kıssadan hisse: eşek, hep eşektir. aptalca hata yapan birinden akıllıca geri dönüşler beklenemez. hatadan geri dönecek kadar zeki olmuş olsaydı zaten o hatayı hiç yapmamış olurdu. bunun gibi bir şey yani.
  • oysa ne çok güvenmiştim sana..
    inanmıştım her gelecek gün bana mutluluk getirecektin. ara sıra yakacaktın canımı hep değil. kayıtsız adanmıştım çünkü sana. kayıtsız sevmiştim seni. bazıları saklanırken ve saklamaya çalışırken senin onlara getirdiklerini -sanki görmeyecekmişsin gibi- ben açtım tüm sınırlarımı sana. her getirdiğini "başım üstüne!" dedim aldım bağrıma bastım. sense daha çok acı getirdin bana. yalancı ve vefasız dostlar getirdin. hayallerim vardı sana heyecanla anlattığım, sen hepsini parçalayıp öyle verdin. sanki sana hiç anlatmamışım gibi hevesle. yine de kızmadım sana. yani kızdım da hiç haykırmadım sana. "beni büyütmek için yapıyor" dedim ve büyümeye çalıştım her düşürdüğünde ve ağlattığında beni. ama artık yorgunum. gerçekten çok yorgunum. senden huzur istiyorum sadece huzur..
    biliyor musun? şu sıra daha çok soruyorum kendime "hatam neydi?" diye. daha çok gözlemliyorum etrafımı ve insanları. "acaba onlarında içi benim kadar acıyor mu?" diye soruyorum kendime. acıttın mı diye sormuyorum çünkü biliyorum onları da acıttın ve acıtıyorsun. sanırım seninle oynadığım o pollyannacılık seni bana, beni bana anlattığından daha çok anlattı. ve bunun içindir ki seni tanıdığım kadar kendimi tanıyamamam. evet onları gözlemliyorum onlarında canı benim kadar çok mu yandı? o prensip sahibi, o senden hiçbir şey beklemeyen, o sana benim kadar gülümsemeyen insanlar nasıllar?
    gece derin karanlığına ilerliyor. üzerimde pijamalarım makyaj yaptım. tam bir gece makyajı. dudaklarımı kırmızıya boyadım, gözlerimi yeşile. içimden geldi. aynaya baktım sonra. bir yabancıya bakarcasına süzdüm kendimi. ne güzel buldum, ne çekici. değişmiş buldum her baktığımda biraz daha yabancılaşan bu kadını. duygularımda böyle, hep değişiyor. bu yüzdendir aynadaki bu kadının değişimi. bu yüzdendir üç valiz dolusu elbiseden dönüp dolaşıp iki tanesini giymelerim, bu yüzdendir en çok pijamalarımın kirlenişi, bu yüzdendir zamansız makyajım, bu yüzdendir dinlemek için üç ağır, bir hareketli şarkı atışım listeme, bu yüzdendir çok istediğim kitabı alıp masamda öylece duruşu.
    yani anlayacağın kırgınım sana hayat. ve kırıklarım kalbime batıyor. sezen söylüyor:
    " bazen daha fazladır her şey bir eşikten atlar insan
    yüzüne bakmak istemez yaşamın o kadar azalmıştır anlam..."
    aynen öyle. yüzüne bakmak istemiyorum senin şu sıra, en çok şu sıra. sana yenik durmak istemiyorum. çünkü yinede seviyorum seni. tüm bencilliğine ve yalancılığına rağmen. o yüzden sana yenilmeyeceğim, seni bırakmayacağım. sende sana verileni oynuyorsun sonuçta.
    sana cahit sıtkı‘nın dizeleriyle sesleniyorum: " her mihnet kabulüm yeter ki gün eksilmesin penceremden…"
    gitme hayat. ne olursa olsun gitme yanımdan.
  • yönetmeni feyzi tuna olan filmdir.
  • bir kadınla ömür boyu mutluluk yeterki doğru kadın olsun
  • mine film'in yapımcılığında, feyzi tuna'nın yazıp yönettiği, 1985 tarihli film.

    yapım yılı önemli: 1985; iki on yılın ortasında, sosyal yaşamda 70'lerden kalan ve 90'ları müjdeleyen görüntüler film boyunca karşımıza çıkıyor..

    bir sahnede fast food restoranındayız, birkaç sahne sonra pastanedeyiz..
    simli/parlayan gece kıyafetleri ve kalabalık ev davetleri son hızıyla devam ediyor..
    insanların gece gittiği neredeyse her mekanda hala zarif çiçekler ve mum ışıkları göz kamaştırıyor..
    etraftan biraz olsun izole masalarda dingin sohbetler ve şimdilerde giderek kaybolan istanbul ağzı..
    insanların karşılıklı bir şeyler içtikten sonra birbirlerine sarılarak pistlerde dans edebildiği zamanlar..
    buz cam kapılar, devasa portmantolar, mutfak raflarını kaplayan porselen baharatlıklar..
    tam bir sosyal yaşam ve kültür tarihi..

    kadro müthiş: türkan şoray, cihan ünal ve engin inal.
    türkan şoray bu film çekildiğinde tam 40 yaşında. türkan şoray'ın bir ihtimal en tercih edilesi zamanları, güzellik ve olgunluğun yüzünde ve vücudunda atbaşı gittiği bir ara dönem.

    nuran (türkan şoray) evliliği boyunca yaşadığı ilgisizlik/sevgisizlik sonrasında bir ihanete şahit oluyor ve kadınlık onuru için bir karar vererek boşanmayı seçiyor.
    bugünden bakıldığında o dönemki kadın-erkek ilişkileri anlayışı sadece feminist doktrin için değil neredeyse her anlayış için adaletsiz.
    kadınların üzerindeki toplumsal baskı daha da büyük, henüz boşanmaya daha bir cesaret edemedikleri yıllar.
    kadının da erkeğin de bir evlilikte yaşayabileceği en muhtemel buhranları anlatmış film ve bugün bile evliliklerde kadının da erkeğin de kendi özelinde hala en sık yaşadığı buhranlar bunlardır desek belki yanlış olmaz.

    80'lerin ilk yarısıyla başlayan ve 20 yıl süren o eski dünya dönemine dair zevkleri, keyifleri olan herkesin bir ara izlemesi gereken filmlerden.
hesabın var mı? giriş yap