• ilk kez laplace'in ağzından dile döküldüğü kabul edilir düşünce. şu sözler ile özetlenebilir.

    bir akıl, herhangi bir anda evren'deki tüm parçacıkları, onların konumlarını ve hızlarını bilebilirse tüm geleceği ve geçmişi hesaplayabilir.

    einstein'de inananları arasındadır. o kadar ki bir çok baska bilim adamı ile birlikte, belki de biraz duygusal sebeplerle, belirsizlik ilkesini olumsuzlamaya çalışmış, meshur "inanıyorum ki tanrı zar atmaz" sözünü de bu bağlamda söylemiştir.

    belirtildiği üzre önce belirsizlik ilkesi sonra da karadelikler anasını ağlatmıştır düşünüşün. pek kabul edeni kalmamıştır, en azından eskiden olduğu anlamıy ile ve aynı inançla.
  • çok eskilerde kalmış bir öngörüdür. belirsizlik ilkesine dayanan günümüz biliminde pek de mümkün olmayan, hatta imkansız yargılar içerir.

    bir ortamda bulunan tüm bileşenlerin hızları, büyüklükleri, enerjileri ve daha bir çok bilgi ile gelecekte olabilecek olayların bir tahmini söz konusudur pek tabi. fakat her ne kadar fazla bilgi sahip olunsa da, hiç bir zaman kesinlik kazanamayacaktır. hiç bir şey yoktan var vardan yok olamaz gibi su üzerinde kalmış, geçmişin değişmez doğruları arasında olan yargılar bugün teker teker çürümekte ve bilimin kesinlik özelligini sıfıra yaklaştırmaktadır.

    görünürde, müspet ilimler çerçevesinde bahsi geçenler, sadece olasılıklar ve rastlantısal olayların varlıgı içerisinde sınırlanmasıdır.
  • edit: bu entry bilimsellikten uzaklasmis, "bilimsel inanc" konseptine yaklasmis bir entrydir. bunu gormek de zaman aliyor tabi...

    belirsizlik denkleminin altini oyamadigi kuramdir. neden?

    belirsizlik denklemi belirsiz olanin asla bilinemeyecegini veya tamamen rastlantisal (tanrinin zar atmasi gibi) ogeler icerdigini soylemez de ondan. belirsizlik denklemi, bir atomun elektronlarinin yerlerinin asla gozlemlenemeyecegi icin yerlerinin bilinemeyecegini soyler. bir elektronu gozlemlemek icin ona bir foton gondermek, o foton'un elektrona carpip geri donmesi ve geri donen foton'un gozlemlenmesi gerekir. gozlem budur zaten. fakat foton elektrona carptigi anda zaten elektronun gozlemlemek istedigimiz hali (momentumu) degismistir, ogrenmek istedigimiz bilgiyi biz kendimiz yoketmisizdir.

    yukarda anlatilandan yola cikarak su iki durumu ayirdetmek gerekir.
    i) bir seyin, icinde belli kurallara bagli olmayan (tamamen rastlantisal [random]) ogeler icermesi ve bu rastlantisal ogelerin kurallara bagli olmamasi yüzünden bilinemeyecek, ongorulemeyecek olmasi <=> bilinemez olus case 1
    ii) bir seyin asla gozlemlenemeyecek, hakkinda bilgi edinilemeyecek olmasi yüzünden ogrenilemeyecek olmasi <=> bilinemez olus case 2

    case 1 gercekten de deterministik evreni cokertirdi, eger dogru olsaydi. ancak case 1'in dogrulugu konusunda bir bilgi yoktur.

    case 2nin düsündürdükleri de soyle olabilir:
    bilim'in su ana kadar aciklamayi basardigi evren, tamamen aciklanmis kurallar dahilinde varolan, hareket eden bir evrendir. ornegin bir elektromanyetik dalga denklemi, bir elektromanyetik dalganin varolusundan sonraki bütün propagation'u sirasinda basina neler gelecegini, ortam degistirirken neler olacagini (emilme, kirilma vsvs) o dalgaya dair herseyi aciklayabilir. maxwell denklemleri evrendeki bütün oluslardan bilimin tanimlayip davranisini tarif ettigi yalnizca bir tanesidir. ve su ana kadar bu sekilde tanimlanmamis davranislar arasinda herhangi birisinin aslinda random ogeler icerdigi (yukarda bilinemezlik denklemi orneginde belirtildigi gibi) gosterilmis degildir. iki elektronun carpismasidan sonra ne tarafa gideceklerinin bilinmiyor olusu, bu carpismanin sonucunun bir kurala bagli olmadiginin kaniti degildir.

    buradan yola cikarak nerelere varilabilir?
    elimize bir obje alalim, ornegin bir oyun karti. simdi bu oyun kartini firlatalim. ne oldu? kart belirli bir yol izleyerek, belirli donusler yaparak bir hareket yapti degil mi? simdi bu hareket ile insan hayatini karsilastiralim: mikro düzeyde bu kart t=x aninda belirli bir acisal momentum ile donerken neden o sekilde dondu de baska sekilde donmedi, ve neden bu donusun sonucunda belirli bir yere düstü ve baska bir yere düsmedi? bu sorunun cevabi aciktir: karta verilen ilk etki (bizim firlatisimiz) ve onun hava molekülleri ile etkilesimi onun bu hareketi yapmasini sagladi. bu etki ve bu etkilesimler sabit alindiginda (take as given) kartin baska bir hareket yapmasi mümkün müdür? belirsizlik denklemi bize bu moleküler ve sub moleküler etkilesimlerin gozlemlenemeyecek oldugunu soyler, belirli bir kurala bagli olmadigini degil. o zaman bu kartin baska bir hareket yapabilecek olmasi zaten düsünülemezdi degil mi?

    simdi bu mikro ornekten bir anda makro bir noktaya sicriyoruz. insan hayati. insan hayati aslinda zaman-mekan dokusunda bir hareket olarak düsünüldügünde kart'in hareketinden cok da farkli degildir. simdi aslinda hiç farkli olmadigini gosterecegiz.

    insan hayati herhangi bir sekilde oyun kartinin hareketinden nasil ayirdedilebilir? bir cok insan bu noktada "secim" "karar" gibi kelimelere basvuracaktir. insan, özgürlük fikrine alistigi icin bu kelimelerden cok zor vazgecebilir. fakat aslinda cok mikro düzeyden makro düzeye ziplanarak düsünüldügünde, kart sisteminin moleküllerinin icinde bulunduklari durumun (state), cevresel faktorlerin (hava vs) durumunun, ve bu iki entitynin etkilesiminin deterministik olusunun, insan sisteminin herhangi bir t aninda icinde bulundugu durumdan, cevresel faktorlerin (etraftaki her ama her sey) durumundan ve bu faktorlerin etkilesiminin deterministik olusundan bir farki yoktur! (son cümleyi lütfen bir kaç kez okuyalim)

    o zaman insanin "secim" veya "karar" olgulari aslinda nedir? insanin karar veya secim sandigi seyin sonunda vardigi yer aslinda kendi sisteminin icinde bulundugu durumda varabilecegi tek yerdir. kart nasil herhangi bir t aninda "dur simdi su yone doneyim de bu tarafa düseyim" diyemiyorsa insan da diyemez bunu. (burada bir cok humanist'ten tepkiler aliyoruz, sabredelim) bu yanilginin sebebi sudur: insan, evrenin zaman boyutunu ve zamanin geri cevrilemez olusunu, gecmis ve gelecek kavramlarinin akici bir sey olusunu, "mekan"daki boyutlardan bir sekilde ayirdeder. gecmis ve gelecek, su andaki bilgimizle insan icin kuzey-güney veya +x -x yonleri gibi üzerinde hareket edilebilir kavramlar olmadigi icin, insan gecmisle gelecegin kuzey ve güney'den tamamen farkli oldugunu, farkli bir dokuya sahip oldugunu zanneder. (ki boyle olmadigi gorelilik kanununda gosterilir) bu sani, insanin zaman ekseni üzerinde yaptigi geri donusu olmayan hareketlerin (pseudo-kararlarin) mekanda yaptigi hareketlerden (ki mekan'da tanimli determinizm kart orneginde tanimlandi) farkli oldugu sanisina yol acar ayni zamanda.

    buradan nereye geliyoruz?

    yukarda yapilan aslinda kader kavraminin bilimsel aciklamasi gibi aslinda. "aslinda her sey simdiden belli, sadece biz bilemiyoruz" fikrini, bu korkunc fikri getiriyor insanin aklina, ki dine veya mistik determinizme inanmayan insanlarin cok büyük bir kismi bu fikirden nefret edecek, bir sekilde bunun dogruluguna inanmak istemeyecektir. bu noktada sunu soylemeliyiz: bir sistemin deterministik davranislarini gozlemleyip onun tüm boyutlardaki (zaman ve mekan) davranislarini bilebilmek icin cok onemli bir gerekli sart vardir: o sisteme dışsal (exogenous) olmak. insan asla ne kendi hayatina, ne baska bir kimsenin hayatina, ne de evrene dissal olamayacaktir. (zamanda hareket edemedigi sürece. cünkü zamanda hareket sistemin (zaman mekanin herhangi bir noktasina ulasabilmek demektir, ki bu da sistemin disinda olmak ile ayni seydir, ayni information sete sahip olmak demektir.) dissal olamadigi sürece de hiç bir zaman kendi kararlarinin aslinda karar olmadigi, secim yapmadigi gercegini "bilemeyecektir", bunu algilayamayacaktir. yani kendi hayatini, asla kartin hareketini (kart sistemine dissal oldugu icin) bütünsel olarak anlayip oradaki determinizmi gorebildigi gibi goremeyecektir. bu da "karar" ve "secim" kelimelerinin aslinda sistemin icsel (endogenous) bir gozlemi yapildiginda hala gecerli olabileceginin kanitidir. (biraz olsun rahatlama ani)

    entrynin sonuna yaklasirken ultimate 2 soruyu da soralim, ve cavaplamaya calisalim:
    1) tanri nedir?
    2) varolusun bir anlami var mi?

    tanri aslinda deterministik sistemin kendiliginden (icsel olarak) dengeye varma sürecini anlayamayan insanoglunun, bu dengeyi yaratabilmek, veya justify edebilmek icin sisteme dissal (exogenous) olarak ekledigi güctür. bu cümleden su yargiya ulasiyoruz: "yukardaki deterministik evren fikrinin ve aciklamasinin dogru oldugunu düsünmek (inanmak lafindan kacinmaya calisiyorum, fakat boylesine pseudo-bilimsel bir anlatim dahilinde ona ihtiyac duyulabilir dogal olarak) tanrinin varolmadigini otomatik olarak kabul etmek anlamina geliyor. fakat bu ayni zamanda varolusun hiç bir sekilde bir anlami olmadigini da kabul etmek anlamina geliyor (en ileri varoluscular en büyük ateistlerdir). bir seyin varolus amacinin olmasi ile varolusunun anlami olmasini lütfen ayridedelim burada.

    bu ikilemin bir de alternatif aciklamasi var ki, ikisi arasinda bir tercih yapmak (tercih???), beynimizi birinin dogru oldugunu düsünen bir kimyasal duruma sokmak ya da hangi parametrelere bagli hiç bir fikrim yok. alternatif aciklama da su:

    yukardaki deterministik evren fikri tamamen yanlis. tanri var, ve belirsizliklere de o karar veriyor. tanrinin bir iradeye sahip olmasi yani yukarda anlattigimiz "secim" veya "karar"a sahip olmama durumuna bir istisna olmasi, sisteme dissal bir etkenin boylece tanimlanmasi tam da yukarda anlatilan deterministik evren fikrinin tersidir aslinda. bu olasilik kabul edildiginde varolusa, dinlerin getirdigi gibi bir anlam da getirebiliriz zaten. tanrinin kendini bilinir kilmak istemesi.

    bu fikirlerin olusumunda katkisi gecmis herkese ve herseye tesekkür ediyorum. ve hiç suicidal olmadigimi, aksine dünyanin en mutlu insani oldugumu belirterek su bakiniz'i veriyorum:
    the purpose of life is to end

    edit: dünyanin en mutlu insani degilim
    edit2: bu entry sebep sonuctan baska bir seye inanmayan, inanmak veya inanamamak fiillerini de kullanarak gosterdigi uzere bilimsel veya argumantatif olmak icin buyuk caba sarfetmeyen kisinin bilimsel olmaktan uzak bir entrysidir, o sekilde degerlendirilmelidir.
  • (bkz: fal bilimi)
  • bilimsel determinizm (dileyenler buraya 'ne yazık ki' koyarak okuyabilir) belirsizlik ilkesiyle birlikte geçerli bir fikir olmaktan çıkmıştır. (yanlışlanabilirliğin, bir tezin düşmesi için yeter sebep olduğunu hatırlatarak)
    zeka eksiğinden çok, "ben bunu böyle görmek, böyle düşünmek istiyorum" hissiyatından kaynaklandığını sandığım bir değişik entry de okutan bir başlık olarak, bir gerçeği kendi inanç şablonuna uydurmak için kenarlarını kesip biçmek kim tarafından yapılırsa yapılsın (aklımdaki misaller, harun yahya ve haeckel) sahtekarlıktır betimlemesini yeniden yapmamızı sağlıyor.
    sevgili ali demirsoy hocanın "laboratuara girerken inançlarınızı da paltolarınızın yanına asın" sözünü yeniden hatırlatma fırsatını da değerlendirip, her şeyden üstün bir egzojen için, bunlar böyleyken de her şeyin mümkün olacağına filan inanılmasını ve bilimsel düşüncenin içine bu seviyesizliğin bulaşmasına sebebiyet verilmemesini de salık vermek istiyorum.
  • belirsizlik ilkesi ile ilgili problem, belirsizliğin biz insanların gözlemlerine mi yoksa doğanın kendisine mi ait oldugu konusunda bir belirsizlik olmasıdır ki bizler için temelde evrenin belirsiz olması ile bizim gözlemlerimizin belirli bir belirsizlik içermesi arasında felsefi anlamı dışında bir fark yoktur. biz belirleyemedikten sonra evren istediği kadar kesin ve keskin olsun, bizler için en azından deneysel anlamda bir şey değişmez.

    öte yandan heisenberg'in teorilerinde ima edilen belirsizlik de doğaya aitmiş gibi görünür. bizleri keskin ölçümler yapmaktan alıkoyan, düşük enerjili bir parçağın varolan durumunu bozmadan çevre ile etkileşime giremiyor oluşu kainatın da elini zayıflatıyor gibidir.

    determinizme, pratik imkansızlığına atıfta bulunan eleştirler getirmek mümkündür; bütün parçacıkların ilgili tüm büyüklüklerini bilsek bile kimi sebeplerle geleceği hesaplamamız ya da geçmişi çözümlememiz mümkün olmayabilir. öte yandan determinist görüşü benimsemiş ben de dahil kimi insanlar için hesaplanabilirlik her zaman hesap yapan bir zekayı gerektirmez; evren evrildikçe kendi kendisini hesaplayan kocaman bir makine olarak düşünülebilir; bir foton bir elektrona çarptığında elektron ve fotonun sahip oldukları büyüklükler ortaya çıktıkça kendi kendilerini de hesaplamış olurlar; determinist bir kainat için değişmeyen ve tüm maddeyi bağlayan sabit kurallar olması yeterlidir.

    düşük enerjili parçacıkların kainatın geri kalanı ile etkileşmesi sırasında meydana gelen olaylar, evrende mevcut tüm maddeyi bağlayan yasalar gibi sabit yasalara tabi değillerse; belirli bir elektron için bir foton ile çarpıştıktan sonra ne yöne saçılacağını tespit etmenin imkanı yoksa hatta bunun da ötesinde, elektronun kendisi dahi bir fotonla çarpıştıktan sonra hangi yöne saçılacağını bilemiyorsa; yani evren dahi kendi kendisini hesaplayamıyorsa determinizm yara almış demektir.
  • olasılıksız adlı kitapta bolca bahsedilmekte.
  • (bkz: dark)
hesabın var mı? giriş yap