*

  • bilginin arkeolojisi. michel foucault'nun kelimeler ve seyler'e getirilen elestirilere cevaben yazdigi kitap. bir cevab-veriyorum-savulun-ula eseri.
    (bkz: savoir)
  • türkçe çevirisi hakkında şöyle şeyler yazılmıştı: http://www.abalci.com/…/12/03/bilginin-arkeolojisi/
  • fransız felsefeci michel foucault eliyle geliştirilmiş yarı felsefi yarıtarihsel yönelimiyle dikkat çeken, insanların ya da toplumların geçmişten günümüze bıraktıklarında hep belli pratik yararlar elde etmek amacıyla yapılan düşünsel kazı çalışmalarıyla gerçekleştirilen araştırma tekniği, bilginin kazıbilimi, bilginin arkeolojisi. ele alınan söylemin düzeninin enine boyuna kovuşturularak incelenmesi.

    düşünsel yaşamının başlarında yazdığı kitapları birer arkeoloji çalışması olarak niteleyen foucaulti yapısalcılığın kullandığı yöntemlerin temel varsayımlarının tam tersine, bilgiyi ya da bilgiyle ilintili bütün kavramları hem bilinçten hem de blli bir yapı düşüncesinden bağımsız olarak salt toplumsal ve dilsel düzeydeki pratikler üstüne yoğunlaşacak biçimde tasarlamıştır. ne var ki kimilerinin gözünde foucault'nun bilginin arkeolojisi yöntemi, başından sonuna dek yansız nesnel bir konumdan, kendi deyişiyle yüzü bulunmayan bir kişi olarak konuşarak, değişimi açıklamaya yönelik nedensel kuramlardan uzak durmaya ayrı bir özen gösterdiği için özünde yapısalcı bir doğa sergilemektedir. bu bağlamda foucault'nun "arkeoloji düzeyi" diye adlandırdığı düzey, doğrudan bir olayı, belli bir durumu ya da olguyu olanaklı kılanın araştırılmasına karşılık gelmektedir.

    foucault'nun en gelişkin biçimiyle arkeoloji yöntemini temellendirişi, belli başlı düşünce dönemlerinin dil dizgelerini çözümlediği les mots et les choses: une archéologie des sciences humaines (sözcükler ile şeyler: insan bilimlerinin arkeolojisi, 1966) başlıklı kitabında bulunmaktadır. burada foucault, "genel dilbilgisi", "doğal tarih", "varsıllık çözümlemesi" gibi klasik disiplinler bir yanda, felsefe, biyoloji, ekonomi gibi onların yerine geçen modern disiplinler öbür yanda olmak üzere bütün bu disiplinlerin temelini oluşturan dil dizgelerini betimleme uğraşısı içindedir. bu üç klasik disiplin ile diğer üç modern disiplin arasında güçlü yapısal bağlar bulunduğunu ama bir bütün olarak alındığında klasik düşünme kipi arasında derin bir kırılmanın söz konusu olduğunu ileri sürmektedir. bu belirlemeden hareketle foucault, örneğin bir 19. yy. düşünürü darwin gibi bir dirimbilimciye 18. yy. doğa tarihçisi lamarck'ın ortaya koyduğu düşüncelerin süreklilik gösteren bir gelişimi olarak bakılabileceği varsayımını bütünüyle reddetmektedir. foucault özellikle bu özgül konu bağlamında, darwinci evrim tasarımının lamarck'ta ya da herhangi başka bir klasik düşünürde olduğuna yönelik tek bir iz dahi bulunmadığı gerçeğine parmak basmaktadır. hiç kuşkusuz foucault böylesine değerli sonuçlara, çoğu durumda belli kavramlara, belli sorunlara, belli düşünürlerin kuramlarına farklı yaklaşması nedeniyle, başka bir deyişle, tam da bunların altında yatan dilsel yapıları gözden kaçıran yerleşik düşünce tarihi karşında arkeoloji yönteminin üstünlüğünden yararlanarak varmıştır. bu anlamda söylemsel pratikleri oldukları biçimleriyle betimleyen arkeoloji ile söylemlerin gerisindeki iktidar ilişkilerini araştıran soybilimin (soykütük yöntemi) birbirlerini besleyip destekledikleri açıktır. ancak bu noktada özellikle altı çizilmesi gereken, soybilimin kesinlikle bilgi yapılarını oluşturan söylem kurallarını ortaya çıkarmaya çalışan arkeolojinin yerini alamayacak olmasıdır. aralarındaki ayrım soybilim tarafından gidilerek yapılacak olursa, tarihsel ilerlemeyi dolayısıyla süreklilik düşüncesinin varlığını bütün bütün yadsıyan soybilim, arkeoloji çalışmalarının söylemlerin tarihine odaklanarak ortaya çıkardıklarını toplumların iktidar ilişkilerindeki pratik değişimlerle ilişkilendirerek açıkladığı için arkeolojinin bir adım öteye taşınmış hali gibidir. daha açık bir deyişle, arkeoloji, soybilimin değerlendirmesi için bulgu toplarken, soybilim, arkeolojinin önüne çıkarıp koyduğu bu bulguları işleyip değerlendirerek eleştirel bir yaklaşım geliştirmektedir.

    foucault, ortaya önemli bilgiler koydukları savıyla dolaşımda bulunan belli başlı "söylem pratikleri"ni ya da önemli "söz edimleri"ni ileri sürdükleri "doğruluk"ları bakımından değil, tarihleri ya da kökenleri bakımından çözümlemiş, doğruluk savlarının tarihini ortaya sermek amacıyla bir "bilgi arkeolojisi" yaptığı savunusunda bulunmuştur. ilerleyen yıllarla birlikte kazıbilimlerini, hem nietzsche'den aldığı soybilim yaklaşımıyla hem de marx'ın ideoloji çözümlemelerinden yararlanarak olgunlaştırmıştır. bilginin gelişimi sürecinin her durumda siyasal iktidar düzeneklerinin gelişim süreciyle ayrılmayacak denli iç içe geçmiş olduğunu tanıtlamayı amaçlamıştır. ancak marx'ın tersine, bulunacak temel bir doğruluk, keşfedilmeyi bekleyen derin bir yapı olduğu inancının kesin çizgilerle karşısında yer almıştır. bu anlamda foucault için söylemi, toplumu, insan doğasını, en iyi biçimde çözümlememize olanak tanıyacak nesenel bir bakış açısının varlığından söz etmek olanaklı değildir. öte yanda foucault modern çağda bilginin artışıyla devletin birey üzerine daha güçlü bir iktidar uygular konuma gelişinin yakından ilintili olduğunu vurgulamıştır. sözgelimi histoire de la sexualite'de (cinselliğin tarihi, 1976-1984) tıp ile ruhsağaltım bilimlerinin yükselişinin derin ve gizemli bir "cinsellik söylemi" yarattığına dikkat çekerek, bu söylemin egemen bir açıklama dizgesi olarak benimsenir olduğunu, en önemlisi de temel varsayımlarının her günkü dünya söylemi içerisine ("gündelik konuşma dili"ne) bir daha silinmemecesine işlediğini yazmaktadır. foucault, buna bağlı olarak insan öznelerinin kendi cinselliklerine ilişkin deneyimlerinin, cinselliği nesnel anlamda açıklama savıyla ortaya çıkan bu bilimsel söylemlerce biçimlendirilip denetim altına alındığı gerçeğinin altını koyuca çizmektedir.

    bilgi araştırması önceden varolan "nesneler"i açıklamakla kalmaz; onları nasıl görülmelerini istiyorsa o biçimde yapılandırarak yeni baştan yaratır da. bundan da anlaşılacağı gibi foucault, insan doğasına ilişkin her şeyi tüketici bir biçimde açıklayacak bir kuram önermekten özellikle kaçınmaktan yanadır. gerçekliğin nesnel anlamda açıklamasını sunduğu savıyla ortaya atılan her türden "üstkuram"a eleştirel bir uzaklıkta kalarak yaklaşmaktadır. foucault açısından ortaya çıkarılmayı bekleyen en son sözü söyleyen bir yanıt olamaz; bilgi ülküsü doğrultusunda gerçekleştirilen bütün "söylem pratikleri" de üzerine araştırma yaptıkları nesnelerden bağımsız olmadıklarından, ilgili oldukları toplumsal ve siyasal bağlam göz önünde tutularak anlaşılmalıdırlar.

    foucault'nun naissance de la clinique: une archéologie du régard médical (kliniğin doğuşu: tıbbi bakışın bir arkeolojisi, 1963) başlıklı çalışmasının ikinci ana bölümü modern tıbbın köklerine ilişkin bir araştırmayla açılmaktadır. bu bölümde yürütülen araştırmanın ilk sayfalarında fiziksel bir hastalık olarak zihinsel hastalık kavrayışına karşı geliştirilmiş etik yönelimli bir eleştiriye yer verilmiştir. ancak çok geçmeden araştıram modern tıp uygulamalarının altında yatan dilsel ve kavramsal yapıların çözümlenmesine kaymış ya da altbaşlıkta denildiği gibi "tıbbi algılayışın arkeolojisi" haline gelmiştir.
hesabın var mı? giriş yap