• krzysztof kieslowski‘nin senaryosunu krzysztof piesiewicz ile beraber yazdigi filmlerin ilkidir ve takip eden on altisi icin muhtesem bir baslangictir.
    filmin ortalikta arz-i endam ettigi donemlerde kieslowski camera buff* ile dunyada taninmaya baslamis olmasina karsin, filmin kendi ulkesinde pek de mutlu mesut karsilanmis oldugu soylenemez. ilk gosterimi ile umit verici tepkiler almamis olan kieslowski‘nin filmin polonya macerasi icin dediklerini soyle aktarayim*:
    "it was received terribly by the authorities; it was received terribly by the opposition, and it was received terribly by the church. meaning, by the three powers that be in poland. we really got a thrashing over it. only one element didn't give us a thrashing, and that was the audience... they went to see it... never in my life have i received as many letters or phone calls about a film... and all of them, in fact -- i didn't get a single bad letter or call -- said that i'd spoken the truth about martial law. that that was the way they experienced it, that's what it was like."
  • devaminda muhtesem eserler verecek olan krzysztof kieslowski, senarist krzysztof piesiewicz ve besteci zbigniew preisner ile ilk basarisi.
    oyuncu grazyna szapolowska* ve artur barcis (bkz: dekalog) ile ilk denemesi.

    sikiyonetim polonya'sina eslik eden dramatik bir ask. askin kahramanlari, olum, hapishane, ozgurluk, evlilik, aldatma kisaca kieslowki'den yine bir hayat gosterisi .
    bir yanda ulke sscb egemenligindedir, diger yandan ula george orwell cevirisi yapmaktadir, bir yanda darek grev liderligi yapmisken, diger yandan avukatlari serbest kalmasi icin politik ve hukuksal manipulasyon cabalariyla ozgurluge gidis yolu. bilimsel bir mistisizm.
    en nihayetinde film zaten basinda insani urkutmektedir :"i died..."
  • 1985 yılı mahsulu, polonya yapımı krzysztof kieslowski filmi.

    80 lerin polonyasının bir panoramasını çizen film, o tarihlerdeki polonya için oldukça cesur bir dile sahiptir. zaten o tarihlerde bu filmde bahsedilen konulardan bahsedilmesine gözyumulan bir andrzej wajda vardır, bir de krzysztof kieslowski. diğer yönetmenler böyle bir lükse sahip değildir. zamanında yapılan eleştirilerde filmin iki kulvarda ilerleyen iki ayrı hikaye anlattığı şeklinde yapılan yorumlara şiddetle karşı çıkan kieslowski, ısrarla filminde tek bir hikaye anlattığının altını çizmiştir.
    filmdeki oyunculuklar da gayet başarılıdır. özellikle başrollerdeki grazyna szapolowska (ki kendisi daha sonra krotki film o milosci'de de kieslowski ile çalışacaktır), maria pakulnis ve aleksander bardini.
    filmin görüntü yönetmeni jacek petrycki de gayet kalburüstü bir iş çıkarmıştır. petrycki hakkı olan ödüllere daha sonraları yeşim ustaoğlu'nun güneşe yolculuk filmindeki işi ile kavuşmuştur.
  • senaryosuna bakildiginda bir nevi proto trois couleurs bleu denebilecek filmdir. genc kadinin kocasi olur. kadin bir yandan aci cekerken bir yandan adamin yarim biraktigi isle ilgilenir. kocasinin arkadasi kadina asiktir... preisner in melodileri bile blue yi andiriyor. dikkatli bakildiginda bu genel benzerlikler disinda bircok detayda da ayni seyler gorulebilir.

    usta bu filmde politik meselelere daha cok odaklanmis, ama onun kuvvetli oldugu nokta o degil. bu yuzden bleu bir saheserken, bez konca ancak cok iyi bir film olabiliyor.
  • politika ve aşk. kieslowski'nin yapı taşları. politik vurgularının içerisine serpiştirdiği kadın-erkek yaşantılarını sonraki filmlerinde tersine dönüştürme eğilimine de yöneldi usta yönetmen. mavi ve bez konca bu önermenin karşı kıyıları için doygun birer örnek olmalıdır. bez konca'da politika ana temadır, dönemin sıkıntılarına ve bu süreçlerin içerisinde sızlayan insanlarına zoom yapar ve "ünlü" olmanın lüksünü de sistemi eleştirebilme cesaretiyle hayra kullanır kieslowski.

    --- spoiler ---

    " yasalar günümüzde insanlardan çok şey istiyor. insan ilişkilerindeki en değerli şeyi öldürüyor.

    eğer yasalar, sadakat ve güvene karşıysa, o zaman bu ahlaksızlıktır.

    hiç bir hükümet bölünmüş bir toplumu, hükmetmeye kalkışmamalıdır."

    --- spoiler ---
  • sıkıyönetim altındaki polonya'da geçen film. komünizm karşıtı niyetle çekilen bir film olmasına rağmen, alt metninde bir komünizm arayışı da mevcuttur. gerçi yönetmen bunu hiçbir zaman dile getirmemiştir ya da dile getirmek mi istememiştir, kendi fikirlerinden mi korkmuştur orasını bilemeyeceğim. tabi bir yandan da ölen kocasının derdine düşmüş acılı bir kadının hikayesi de bu siyasi kaosun içinde gayet başarılı biçimde işlenmiştir. velhasıl kelam, bu tarz can alıcı konuların aynı potada eritildiği hoş bir filmdir bez konca.
  • kieslowski'nin bleu ile büyük benzerlikler taşıyan, politik temaları işlediği son filmi. bu filmden sonra yalnızca insan ruhunu anlamaya yönelik daha kişisel denebilecek filmler çekmiştir.

    politik dediysem baştan aşağı politik değil elbet. yine insana dair yalnızca kieslowski sinemasında görülebilecek çok ince dokunuşlar var. filmde bir yandan politik bir suçlunun mücadelesi anlatılırken diğer taraftan ölen kocasının ardından bu kayıpla başa çıkmaya çalışan bir kadını izliyoruz. ve yine sinemanın şiire çok yaklaştığı bir anlatım tarzı görüyoruz.

    kieslowski sinemasının olmazsa olmazlarından iki temayla burada da karşılaşıyoruz: gözetle(n)me ve iletişimsizlik. ölen kocası bir hayalet gibi karısının peşinden dolaşmaya başlar ve onu adım adım izler. filmde karakterlerin açıklayamadığı bazı olayların acaba ölen kocası tarafından mı yapıldığı şüphesi uyandırılır yönetmen tarafından. bu soruya kesin cevap verilmez. (o yüzden şiirseldir.)

    yine bir sahnede kadın yabancı bir adamla birlikte olur, konuşurlarken birden adamın kendi dilini bilmediğini bildiği halde lehçe konuşmaya başlar kadın, adamın soru soran bakışlarına karşılık olarak da "anlamasan da olur." der. (bunu da lehçe söyler.)

    yine film hakkında öğrendiğim ilginç bir not. filmde kadın george orwell'in bir kitabını çevirmekle uğraşmaktadır. ilginç olan o tarihte orwell'in lehçeye çevrilmiş bir eseri yoktur henüz. bu da filmdeki politik göndermelerden biri olabilir.
  • müzikleri her kieslowski filminde olduğu gibi zbigniew preisner'e ait filmdir. hatta preisner, bazı parçaların oskestrasyonunu düzenleyerek bleu'de aynen kullanmıştır.

    her ne kadar bez konca'nın yeni başlayanlar için trois couleurs üçlemesi'ne öncülük ettiği iddia edilse de bu üçlemeye la double vie de veronique'i de dahil etmek gerekir.

    bu açıdan bez konca, yönetmenin ilk filminden ziyade külliyatının habercisi ve mukaddimesidir, mutlaka seyredilmelidir.
  • çarpıcı bir açılış sahnesiyle başlayan başta yaşlı avukatı oynayan aleksander bardini olmak üzere tüm oyuncuların çok iyi olduğu filmde, kısmi gerçeküstü bir yaklaşımla siyasal sistem, insan, inanç, bağlılık kavramları sorgulanırken, yönetmenin şöyle dedim böyle oldu tavrı net anlaşılır olamamış ya da çekimser bir tavır olarak ortada kalmış...
  • filmin diğer ülkelerde gösterime girdiği isim no end'dir krzysztof kieslowski için her şeyin başlangıcı sayılabilir.

    --- spoiler ---

    filmin sevişme sahnesinde kadın adama sorar, "lehçe biliyor musun?" diye. adam "hayır" diye cevap verir. ve kadın adama lehçe kendi sıkıntılarını, ölen kocasını anlatır. daha sonra adam "bunları ingilizce söyler misin?" dediği zaman kadın "hayır, bunlar benim problemlerim" der, bunu da yine lehçe olarak söyler. bu sırada ikisi de çırılçıplaktır. fiziken çok yakın, ama aslında çok uzaktırlar.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap