• yaşı kemale ermiş bir ayağı çukurda olan insanların yaşadığı dönemdir.

    kişi artık benliğini tamamlamıştır, ömrünün son demlerini yaşadığının da farkındadır. eğer geçmişine dönüp baktığında "ulan ne güzel bir hayat yaşamışım" diyebiliyorsa, umutluysa bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatıyordur.

    ama geçmişe döndüğünde "ne boş beleş bir hayat geçirmişim, zaten yalnız da kaldım kimsem yok" diyorsa psikososyal gelişiminde bu noktadadır.
  • gecmisi sorgulama.
  • erik erikson' un sekiz evresinden sonuncusu. benlik bütünlüğü, olumlu olumsuz, acı tatlı yönleri ile bir bütün yaşamın olduğu gibi kabullenişidir, geleceğin korku ve endişe ile karşılanmamasıdır. kişi, sonucu belli olan gelecekten yani ölümden korkmaz. benlik bütünlüğü duygusundan yoksun olan kişi, yaşamını yeni baştan yaşama özlemi duyar ve ölümden korkar. eğer daha önceki evreler sağlıklı yaşanmışsa, kişi yaşlılığı ve ölümü de yaşamın doğal bir parçası olarak görür ve huzurludur.

    bu evreyi bir de cemal safi' nin kaleminden okuyalım:

    ben sana uymazsam ağrımaz başım,
    sayende gülecek yüzüm yok gönül.
    nereyi yıkmadı benim gözyaşım,
    nerede hıçkırık izin yok gönül.

    yeni bir afet mi girdi düşüne?
    hadi allah versin çek git işine,
    bir fettan gözlünün düşüp peşine,
    derbeder olmaya luzüm yok gönül.

    ne bana cilve yap, ne yalvar yakar,
    yerimde kim olsa usanır bıkar,
    istersen karşıma huriler çıkar,
    vallahi billahi gözüm yok gönül.

    son diye söz verdin her seferinde ,
    vefa yok ,ne aynur, ne ayfer'inde,
    hayırsız nur'unda nilüfer'inde,
    emelim ,özlemim, arzum yok gönül .

    seni çöle çevirmeye mahkumum,
    ne bir gülüm olsun, ne bir zakkumum,
    çoktandır başladı ,yaprak dökümüm,
    takvimde baharım,yazım yok gönül.

    nerede görülmüş ,güldüğüm nerde,
    nerede başımı sokmadın derde,
    her aşkta hüsranla kapandı perde,
    artık o tarakta bezim yok gönül.

    kapandı sevdanın dönemi bence,
    kalmadı leyla'nın önemi bence,
    gene mi özendin gene mi gence,
    sana söyleyecek sözüm yok gönül.

    düzeltme: imlâ
  • (bkz: eric ericson)
    (bkz: psikososyal gelişim kuramı)

    bir insan kendini gerçekleştiremeden yaşlandığında çok daha huysuz olur. ömür bitiyordur ve hala potansiyelinin sınırlarına ulaşamamıştır ve geçmiş yaşantılarını sorgulamaya başlar. o pamuk gibi yumuşak, vakur, tatlı dede ve nine yerine huysuz ihtiyardır. hani sürekli insanları aşağılayan, hiçbir şeyi beğenmeyen, küçükken balkonuna kaçan topunuzu kesen ihtiyardır. bir de yanında çocuklara verebilmek için her daim şeker taşıyan yaşlılar vardır. evet hepinizin aklında var olan insanlar bunlar.

    ister ceo ister sanayi ustası olsun bir insan gençliğinde beklediği pek çok alanda mutluluğu tatmış ve potansiyelinin farkında olarak işler yapmışsa o kişi kendini gerçekleştirebilmiş ve benlik bütünlüğünü sağlayabilmiş demektir. artık onun için beğenilme, kendini kendine veya bir başkasına ispatlama gibi bir kaygısı kalmamıştır. diğer türlü ölümün yaklaştığının bilincinde olan ve hayatını değiştirecek enerjisi olmayan insan geçmişteki kaçırdığı fırsatlar ve hatalarından ötürü üzülür ve daha huysuz bir insan olur.

    zülfü livaneli, orta zekalılar cenneti kitabında "yaş almak" başlığı altında bu konuya değiniyor:

    "bazıları bu noktaya hiç gelemeden ölür ve son sorusu, 'acaba beni beğeniyorlar mı?' olur.

    bazıları da iç dünya zenginliği sayesinde manevi birer otorite mertebesi kazanır.

    birinciler telaşlıdır, ikinciler sakin.
    birinciler hırsı piriye kapılmıştır; ikinciler, evrendeki insanı hangi ölçekte değerlendireceklerinin farkındadır.

    yaş, insana olgunluk ve bilgelik getirmeli."
  • (bkz: erikson)
    (bkz: psikososyal gelişim kuramı)

    dönemler içinde en çekindiğim başlıktır. zira 60+ geldiğimde geriye dönüp sorgulama yaptığımda "herşeye rağmen güzel bir ömür geçirdim" diyebilecek miyim? pek zannetmiyorum.

    90 larda doğmuş türkiye vatandaşı herhangi birinin bunu en derinden diyebileceğinede inanmıyorum. karşı umutsuzluk için hazır mıyız genç yetişkinler?
  • akira kurosava'nın, yetmişinci yaş gününde ingmar bergman'a yazdığı şu satırları görünce yaşamayacağıma ikna olduğum dönem. çevrenizde bu dönemde olduğunu düşündüğünüz birileri varsa onlara okuyabilirsiniz bu satırları, bence az da olsa faydası olur. *

    "...
    japonya'da meiji döneminde(19. yüzyılın sonları) yaşayan tessai tomioka adında büyük bir sanatçı vardı. bu ressam henüz gençken pek çok mükemmel resim yapmış ve seksen yaşına geldiğinde sanki muhteşem bir çiçek açmış gibi bi anda öncekilerden çok daha üstün resimler yapmaya başlamıştır. onun resimlerini her gördüğümde, bir insanın seksen yaşına gelene kadar gerçekten iyi eserler yaratamayacağını tamamen anlıyorum. bir insan bebek doğar, erkek olur, hayatının baharı olan gençlikten geçer ve hayatını sonlandırmadan önce nihayet bebekliğe döner. bana göre en ideal yaşam biçimi budur.
    bir insanın ikinci bebeklik günlerinde hiçbir kısıtlama olmaksızın saf eserler üretmeye muktedir hale geldiği konusunda hemfikir olacağınıza inanıyorum.
    şimdi yetmiş yedi (77) yaşındayım ve gerçek işimin daha yeni başladığına ikna oldum.
    ... "

    edit:mektubun tam metni için:
    #125736084
  • başımı sokacak bir eve sahip olduğumda bu evreyi erken yaşayacağımı düşünüyorum. başını sokacak ev deyince maslow'un piramidindeki ikinci basamak olan güvenlik evresi akla geliyor biliyorum. ama türkiye şartlarında ev sahibi olmak, kira ödememek, "ulan ben ne başarılı bir insanım böyle maşallah" hissiyatı veriyor. en azından emekli maaşını sadece boğazım için harcarım derim. işte bu yüzden, 60'lı yaşları görmeden bu evreye ulaşacağım. türkiye şartlarında bile yapacağım bunu. ülküm budur. varlığım türk varlığına armağan olsun.*
hesabın var mı? giriş yap