• ne kadar ugrasilirsa ugrasilsin, ne kadar kanit sunulursa sunulsun bir dusunceyi savunan insanlari o dusunceden vazgeciremeyeceginizi ortaya koyan psikoloji teorisi. son gunlerde sosyal medyaya yasanan butun atismalarin, tartismalarin neden bir uzlasiyla bitemedigini, taraflarin atismaya devam edip, iki tarafin da bir turlu neden ikna edilemedigini de acikliyor.
    nyhan ve reifler isimli iki psikolog 2006 yilinda yaptiklari calismada karsit politik gorusleri destekleyen uydurma makaleler hazirlamislar. makaleler toplumda genellikle yanlis bilinen gorusleri savunur sekilde yazilmis. denekler uydurma makaleyi okur okumaz, hemen karsit gorusu savunan gercek makale verilmis. mesela bir uydurmaca makalede ırak'ta nukleer silahlar bulundugu yazarken, arkasindan hemen verilen gercek makalede ırak'ta nukleer silaha rastlanmadigi yaziyormus. savas yanlisi olanlar tahmin edilebilecegi gibi ilk makaledeki iddialari kabul edip ikincidekileri reddetmisler. ama isin asil ilginc yani, ikinci ve dogru makaleyi okuyunca yanlis dusuncelerine daha da sarilip bu makaleyi de okuduktan sonra ırak'ta nukleer silah oldugundan iyice emin olduklarini soylemisler. velhasil, konuyla ilgili pek cok arastirma ve deneylerde gorulmus ki insan eger bir dusunceye bagliysa, karsisindaki isterse en saglam kanitlarla gelsin o kanitlari reddedip kendi dusuncesine daha canhiras sariliyormus...
    bu kadar uzun uzun yazmamin sebebi su son zamanlarda bu psikolojik yanilgiyi internette okudugum her tartismada, her yorumda goruyor olmanin verdigi saskinlik..dogrulugu gun gibi ortada olan seylere yalaaaan, montaaaaj, iftiraaaa, teroriiiist, cocugun gosterilerde ne isi varmiiiiis, bunlaaaar, bunlaaar diyenlerin neden azalarak bitmedigini simdi daha iyi anliyorum. cogunluk sandigimiz gibi troll filan da degil, gercekten buna inanmislar ve gosterilen her delil onlari inandiklarina daha da sarilmaya itiyor.. insan denen yaratik gercekten tuhaf, cok tuhaf...
  • türkçedeki bağnazlık kelimesiyle kısmen açıklanabilir. backfire effect, yüzde yüz doğruluğu kanıtlanmış tezlerle bile bağnazları inandığı fikirlerden vazgeçirememek şeklinde yorumlanmış ilk entry'de. ancak bence bir düşünceye veya fikre inanan insanlara o fikrin kesinlikle ve binde bin yanlış olduğunun ispatlarını gösterdikçe kişilerin kendi fikrine daha çok bağlanması olarak da açıklanabilir. yani asıl eylem kanıt gösterildikçe kişinin yanlış bilgiyi ve fikri daha çok ve daha canhıraş savunması.
  • tüm dinlerin inananları da buna örnek olarak gösterilebilir.
    bunu dinleri kötülemek için söylemiyorum.
    din bir inanç durumudur, bilimsel bir veriye dayanmaz, dayanması beklenmez, hatta dayanmaması gerekir, çünkü bilimsel bir veriye dayanan şey din olmaktan çıkar.
    bilimsel veriye inanılmaz, bilinir bu aşamada.
    ancak bazı dini olgular vardır ki bilimsel olarak doğruluğu çürütülse bile ona inanan kişiler bir kez inanmıştır. bilimsel olarak yapılan tüm tespitler o kişide "dinimi karalamaya çalışıyor" psikiolojisine sebep olduğu için baştan yanlışlanır ne kadar doğru olsa da.
    atatürk boşuna dememiş 'gençler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır' diye.
    bunu anlayanlarla anlamayanlar şu an türkiyede farklı kulvarlarda birbirine kıyasıya hatta öldüresiye çarpışıyor.
  • bakınız bende işlemez çünkü mantıkla hareket eden bir insanımdır.
  • ama belki işleyebilirde kesin konuşmayalım fikirler değişebilir.
  • bu teoriye göre insanlar, bilimsel olarak doğruluğu kanıtlanmış olgulara bile at gözlüğü ile yaklaşıyor. kemikleşmiş düşünceler anlatılmak istenen kısaca.
  • bugünlerde umberto eco'nun gülün adı kitabını okuyorum. bilenler bilir, bu kitap adının çağrıştırdığı, ılık pembe götlü kız kitabı tadında bir romantizmin aksine pekala sert bir metni içeriyor; latince deyişler, sık sık başvurulan dip notlar ve tarihi referanslar nedeniyle oldukça yavaş ilerliyor. henüz bitirmediğim bu eserden şu ana kadar anladığım çok net bir şey varsa o da yobazlığın ve bağnazlığın, kökleri tarihin derinliklerine uzanan ve esasen dinlere dayalı olan evrensel bir mesele olduğudur.

    bakınız 13. yy italyasında ve avrupasında isa'nın ömrü boyunca gülüp gülmediği bu vesileyle gülmenin caiz olup olmadığı ciddi ciddi tartışılmış. yoksulluğa mı varsıllığa mı methiye düzmeli diye insanlar birbirini kırıp geçirmekte ufacık bir beis görmemişler. hemen her konuda yaşanan fikir ayrılıkları onlarca farklı tarikatın peydahlanmasına ve bunların kendi aralarında ölümüne çatışmasına sebep olmuş. insanlar açlıklarına, sefaletlerine, hastalıklarına bakmaksızın pederlerin, azizlerin peşinden gitmeyi kutsal saymışlar. katı yasaklar, yakılarak ve türlü biçimde linç edilerek infaz edilmeler, hakikaten de korkunç sapkınlıkta faaliyetlerde bulunan grupların türemesine vesile olmuş. tüm bu kaosun karşısında ender de olsa duran, toplumu doğa, bilim ve yenilikler konusunda uyandırmaya çabalayan aydınlık zihinler çıkmış, ki onlar canları pahasına gerçeği anlatmakta ısrar etseler de seslerini duyuramamışlar. bağnaz zihniyet önüne kattığı her şeyi yy'lar boyunca yakıp yıkmayı maharet sanmış.

    yazık çok yazık daha da yazık olanı bu zavallı cehaletin 21. yy dünyasında hâlâ yaşıyor ve hatta giderek canlanıyor olması. bu noktada başka bir yerde okuduğum bir anekdotu aktarmak isterim: 1615 yılında engizisyonda yargılanan italyan gökbilimci galileo, o zamana dek savunduğu dünyanın güneşin etrafında döndüğü bilimsel gerçeğini işkence tehdidiyle reddetmek zorunda bırakılır. galileo kutsal kitap'taki dünyanın dönmediği tezine karşı geldiği için ömrünün geri kalanını ev hapsinde geçirmeye mahkum edilir, ancak galileo reyiz efsaneye göre engizisyondan çıkarken sessizce "eppur si muove" (yine de dönüyor) demekten kendini alıkoyamaz.

    biat kültürü tüm iştahıyla göt yalaya dursun; geçen 402 yılda engizisyon tarihe karışırken ama cehalet ve bağnazlık başka mecralarda yeniden tırmanışa geçmişken, inanın dünya yine de dönüyor! bilimin, değişimin, özgürlüğün ışığında güzel günler göreceğiz çocuklar güneşli günler. siz yeterki aptallığa, budalalığa, şekilciliğe, cehalete prim vermeyin ve kendinize inanın.
  • cogunlukla politik fikirlere meydan okunmasi sonucundan ortaya cikan bir durumdur. nedeni insanlarin bu fikirleri kendi benliklerinin bir parcasi olarak gormeleri ve bu fikirlere meydan okununca, beynin bunu kisinin benligine bir tehdit olarak algilamasi ve savunmaya gecmesidir. sonuc olarak insanlar meydan okunan fikirlerine -ne kadar yanlis ve gecersiz olursa olsun- daha cok baglanirlar. backfire effect yasayan bir insan ile ayi saldirisina ugrayan bir insanin beyninde ayni bolgeler etkilesir. kisacasi backfire effect insanlarin kontrolsuz olarak benliklerini savunmalaridir.
  • bir post-produksiyon elemanı olmama rağmen adobe after effects'den daha fazla maruz kaldığım effect.
hesabın var mı? giriş yap