290 entry daha
  • eski türklerde sihir, büyü, fal dediğimiz zaman, aklımıza ilk gelen, doğal olarak şamanlar tabii ki. (mircea eliade’ye göre şamanizm büyü sistemidir zaten)

    şamanlar/kamlar genelde ak büyü yapsa da bu bir de kara büyü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. (ak şamanlar olur da kara şamanlar olmaz mı)
    aslında şamanların görev tanımına giren hastaları sağaltma, ölülerin öbür dünyaya geçişlerine eşlik etme, geçmişi ve geleceği bilme vs. hepsi büyüyle gerçekleştirilen eylemlerdi. zaten o yüzden çoklu görev tanımına sahip şamanlar tarih boyunca hep büyücülükleriyle ön plana çıkıp, bilinmiş.

    “şamanlar genel olarak ak şamanlar ve kara şamanlar diye ikiye ayrılırdı. bunun temelinde de yer ve gök inancı vardı yani yeraltı ruhlarıyla bağlatılı olanlara kara, gökyüzünde yaşayan iyi ruhlarla* bağlantılı olanlara ak deniyordu.”
    (bkz: şaman/@ay hatun)

    “islamiyet’ten önceki türklerde, sihir/büyü yapmak anlamında kullanılan 'arbamak' kelimesi anadolu sahasında zamanla 'arpa' haline gelmiş. (bilhassa xv. yüzyılda yazılmış türkçe kitaplarda 'gaipten söyleyiciler, arpacılar, suya bakıcılar ve müneccimler' gibi sözlere rastlanıyor.) bu metinlerde ‘arpacı’ kelimesi falcı karşılığı olarak, 'arpa salmak' ise arpa atarak fala bakmak manasında kullanılmış.

    yine sihir, efsun demek olan bağı, bağlamak sözcüğü ile ilgilidir ve eski türkçe’de bağıçı, bağışı kelimeleri sihirbaz anlamına gelir.
    bağ kelimesinin düğüm anlamı da vardır ki, eskiden büyüler düğümler ile yapılmaktaydı.”
    (bkz: fal/@ay hatun)

    “kam arwaş arwadı.”(kam/şaman arpağ arpadı/afsunladı.)
    divanü lugati’t-türk 1.cilt, s. 283 (w transkripsiyonda üç noktalı f yerine kullanılmış, siz baya v diye okuyun)

    yine yalwı kelimesine rastlıyoruz divanü lugati't-türk'te ki o da büyü, sihir anlamlarına geliyor,

    yalwın anınğ közi
    yelkin anınğ özi
    tolun ayın yüzi
    yardı meninğ yürek
    (onun gözü büyülüdür. onun özü konuktur. yüzü ayın on dördüdür. benim yüreğimi parçaladı.) (divanü lugati’t-türk 3.cilt, s. 33)

    yat/yada, yağmuru ve karı yağdırtmaya ve de rüzgarı estirmeye imkan sağlayan türklere has bir büyüdür.

    “kırgızların er gökçe destanı'nda, er kosay'ın düşman ülkesine akın yaptığı esnada çölde başına gelenler şöyle anlatılır: yanındaki adamlar susadı. er kosay'a susuzluktan şikayet ediyorlardı. er kosay, uzun kulaklı sarı atının eyerinin altından çay taşını çekip çıkardı. salladı salladı yere koydu. havadan yağmur yağdı yağmur suyunu içtiler.”
    (bkz: yada taşı/@ay hatun)

    eski türklere özgü büyü yöntemlerinden biri de şu:
    "sorgun ağacından yapılmış çubuklar demet şeklinde bir araya toplanır (eğri olmaması gerekiyor) daha sonra belirli bazı günlerde bunlar birbirinden ayrılarak büyü yapılır ve gelecek hakkında bilgi sahibi olunur.”

    ateş ve suyun arındırıcı olduğuna inanılırdı. mesela bir kişinin büyü etkisi altında olduğu düşünülürse ya ateşin ya akarsuyun üzerinden geçirilirdi. (büyüden kurtulmak için suyun karşı tarafına geçme geleneği anadolu’da hala var. ateşin üzerinden geçmek deyince de aklıma ilk gelen nevruz’da ateşin üzerinden atlama oldu. gerçi türkler nevruz’da ateş yakıp demir dağı eritme olayını sembolize ederler ama arınma ritüeliyle de alakası olabilir, belki…)

    “birçok yerde öbür dünya bu dünyanın tersi olarak düşünülürdü. mesela ölüler genelde güneş battıktan sonra gömülürdü çünkü bu dünya aydınlığı öbür dünya karanlığı simgelerdi. dolayısıyla ölen kişinin yeni hayatı da karanlıkta başlamalıydı ya da ölenin mezarına konan eşyalar kırılırdı ki öbür dünyada kırılmamış olsun. kısaca öbür dünya bu dünyanın tamamen tersiydi.”
    (bkz: eski türklerde ölüm olgusu/@ay hatun)

    bu tersine olma motifini türk mitolojisinin pek çok demonolojik unsurunda (hatta bazı destan kahramanlarında da) görürüz. bazı körmöslerin lafı tersten anlaması (gel deyince git, git deyince gel anlaması), arka arkaya yürümeleri (cinlerin ters ayaklı olduğu inancına benziyor bu da) vs inanışların türklerin büyücülük geleneğine olan yansımaları da olmuş tabii ki.
    mesela bir büyü yapılacağı zaman giysiler ters giyilirmiş (tıpkı yas tutarken olduğu gibi) ya da görülen rüyanın tersinin çıkacağına inanılırmış (mesela rüyada birinin ölümünün ömrü uzayacak diye yorumlanması) vs
    (bu arada kuran-ı kerim'deki ayetleri tersten okuyarak yapılan büyü çeşidi de buna dayanıyor olabilir)

    büyücülükte bir eylemin belli bir sayıda yapılması önemliydi zira bazı sayların mistik bir gücü olduğuna inanılırdı. bir şeyin üzerine üç kere tükürmek, yedi evden iplik toplamak vs.
    (bkz: türk mitolojisinde 3 sayısı/@ay hatun)
    (bkz: türk mitolojisinde 7 sayısı/@ay hatun)
    (bkz: türk mitolojisinde 9 sayısı/@ay hatun)
    (bkz: türk mitolojisinde kırk sayısı/@ay hatun)

    “eski toplumlarda ay ve güneş kültünün genellikle birbirini tamamlayan iki unsur olarak karşımıza çıktığını ve eril-dişil, aydınlık-karanlık, gündüz-gece, dış-iç gibi simgelerle tanımlandığını görüyoruz.
    (ay sezgi ve kehaneti sembolize eder aynı zamanda, cadıların büyü uygulamalarında ayın evrelerini dikkate almaları bu yüzdendir. eski türk şamanlarında da dolunay önemlidir. keza ay tutulması da bela habercisi sayılır.)
    (bkz: türk mitolojisinde ay/@ay hatun)

    yararlanılan kaynaklar:
    celal beydili - türk-mitolojisi-ansiklopedik sözlük
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatları
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
    bahattin uslu - türk mitolojisi
136 entry daha
hesabın var mı? giriş yap