• bana izlerken nedense haneke'nin yedinci kita'sini hatirlatmis olan saheser. (evet, biliyorum yedinci kita'nin daha sonra cekildigini.)
    bergman, "farö marö fark etmez, deplasmanda da yaparim hettrigimi" demistir adeta.
    fakat bir klasik muzik parcasiyla veya sessizlik icerisinde biten diger filmlerinin aksine, 80'ler almanyasi'nda cekilmesinin etkisi ile oynak bir pop sarkisiyla son bulur film. insanin kanini donduran epilogun ardindan titreyerek uyandirir bu sarki bizi.
  • anlaşılması çok zor psikolojik öğelerle dolu bergman filmi.

    --- spoiler ---
    kahramanımızın sürekli karısını öldürmeyi düşünmesi, onun ölüm sevgisi'nden muzdarip olduğunu; fahişe katerina'yı öldürdükten sonra onunla anal seks yapması, ölüm sevgisinden doğan anal kişiliğini*; psikiyatrın teybe yaptığı konuşmada kahramanı analiz ederken annesinin aşırı baskıcı tutumundan bahsetmesi, kahramanın ölüm sevgisi ve anal kişiliğinin bu sebepten doğduğunu, yine aynı sebepten kahramanımızda gizli eşcinsellik olduğunu gösterir.
    --- spoiler ---

    ölüm sevgisi ve anal kişilik yorumları çağrıştırması için:
    (bkz: erich fromm)
    (bkz: sevgi ve şiddetin kaynağı)
  • bütünü itibariyle çoğu bergman filmi gibi siyah-beyaz olmak ile beraber, başında ve sonundaki can alıcı bir kaç dakikası renkli çekimdir.
  • bu filmi izlerken, "keşke daha çok renkli film çekebilseymiş bergman" dedim. cinayet sahnesinin geçtiği mekanda kırmızı tonlarını ekrana yansıtışı, siyah-beyaz karelerden renkli görüntülere geçişteki büyü filmin psikolojik derinliğinin çok üzerindeydi. gerçi aynı büyü siyah-beyaz rüya sahnelerinde de vardı ama renklerle oynarken bir ressama dönüşüyor bergman.

    belki alışık olduğum bergman oyuncuları olmadığından, belki mekanların benzememesinden, belki tanrı'ya, anlama çok ilişmeyip direkt freudyen açılımlara gidişinden, ben bir bergman filmi izlediğimi hissedemedim.

    filmdeki en başarılı sahne sanıyorum gay modacı tim'in monoloğuydu. şiddet ve şehvet, ölüm ve çürüme analizi, psikiyatristin analizinden çok daha çözümler nitelikte düğümü.

    anal kişiliğin şiddete yatkınlığı, ölüm sevgisi, başarıya ve mülke olan tutkusu tamam da, eşcinsel yönelim kısmı bir parça eksik geldi bana. tamam, nekrofilik kişilik anal karakterin kötü huylusu olarak niteleniyor literatürde ama sevgili bergman, neden bir de eşcinsel yönelimi kattın işin içine? tabii benim psikoloji bilgimin sığlığından bergman'ın günahını almış da olabilirim!
  • bergman'da neyi sevdiğimi bu filmle fark ettim. bergman karakterlerin iç dünyalarını gösteriyor bize. röntgenci tarafımız ortaya çıkıyor. hayatlara değil asıl merak, ruhun gizemi. aklından geçenler, hissettikleri, yapmak istedikleri, ilkel yönleri... bizi kendine öyle bağlıyor. merak kaynaklı açlığımızın farkındaymış. karakter analiziyle insan takdim ediyor. ruhun tüm çıplaklığını gösteriyor. belki kendimizden bir şeyler buluyoruz.

    üstat senelerce sinemanın psikiyatrlığını üstlenmiş.
  • derin psikolojik bir anlatım sunan bir film ve bunu da bazen içsel diyalogların dışa vurumuyla bazen de karşılıklı diyaloglar yardımıyla seyirciye vermeyi amaçlayan, kısacası bergmanvari bir başka yapıtı.

    --- spoiler ---

    olayın başkişisi peter'ın içsel hezeyanlarını kendisinden ve ilişkide bulundukları karakterlerin perspektifinden inceleme şansı buluruz. nesnel bir bakış açısı yoktur ve ilişkide bulunduğu karakterlerin de kendi kendilerini anlatımlarından bu sonucu çıkarmamız mümkün. fakat birbirlerine herhangi bir noktada dokunduklarını da görebiliriz.

    filmde peter'ın gördüğü rüyayı anlatımı profesöre kendisi hakkında anlattıklarından çok daha yakındır. ki bu rüyasına dair mektubu profesöre asla ulaşmaz ve profesörün kendi bulguları da peter'ı anlamaya çalışmamızda ayrı ve şüpheli bir pencere açar.

    peter daima kapanda olduğunu hisseder ama fiziki bir engelden ziyade bilincinin kapanında kısılmış, hayatla olan ilişkisi ve de katarina olan iletişimsizliğinin acısını çekmektedir. cinsel arzuya dayalı ilişkileri artık tatmin etmemektedir. katarina da yüzeysel ilişkilerinin farkındadır, o da bu yüzeyin altında ağlamaktadır. annesi oğluna karşı hala sorumlu hissetmektedir ve o da bu yükünün altında ezilmektedir. keza sınırlı bir ilişkide bulundukları tim de öyle.

    aslında filmi tam bir kişi olarak düşünürsek, başlangıç ve de son açısından tüm bir olguyu incelediğimizde tüm bu karakterlerin kendilerine dair anlattıklarını bu film kişisinde toplayabiliriz ve bu film kişisi cinayeti değil de intiharı seçen bir kişinin hikayesi görünümüne bürünür.
    --- spoiler ---
  • bergman film-noir çekerse böyle bir başyapıt çıkar.sözlükte gerçek değerini bulamamış bir film.klasık cinayet filminde katil en son ortaya çıkıp, dedektifle olmuş şeyleri puzzle gibi çözerken burada cinayet ilk başta verilir.burdaki puzzle katilin psikolojık durumudur ve yine burada dostoevsky öğeleri barındırır.bergmanın butun filmlerınde oldugu gibi herkesin kendini harika bir şekilde ifade etmesi ve diyaloglarının hiçbirinin gelişi güzel olmaması tam bir kalite.kamera kullanımı yine harikaydı.

    homo olan arkadasın ayna önünde bir sahnesi var ki tam izlenesi.içim burkuldu yemin edıyorum.varolmanın dayanılmaz hafifliği ve acısı.çok iyiydi gerçekten izlerken anlayacaksınız.

    bergman sever olun ya da olmayın kesınlıkle kacırılmaması gereken bir film.
  • bergman bilgim çok olmadığından; çözümlemek için birkaç kere daha izlemem gerekiyor.

    ilk seferden bildiriyorum: çok etkileyiciydi.

    edit: tamam tamam bakmıyorum freud’a.*
  • bergman bu filmi için “beğenilmedi ama benim en iyi filmlerimden biridir” der.
  • from the life of the marionettes : görsel
hesabın var mı? giriş yap